‘’Çocuk filmi izlemek için yaşın biraz geç değil mi?’’ Belli bir yaşın üstüne gelip de bu cümleyi duymayanımız yoktur diye düşünüyorum. Bu algıyı sevmediğim ve animasyon filmlerini izlemeye bayıldığım için bu hafta sonu Netflix’te izlediğim animasyon Klaus ile ilgili bir yazı yazmak istedim.

youtube play youtube play

Her sene kasım ayının sonlarına doğru içimdeki yeni yıl insanı kendini iyiden iyiye göstermeye başlıyor. Hal böyle olunca yeni yıl temalı filmler, ev süslemeleri, yeni yıl yemek denemeleri de berberinde erkenden başlamış oluyor. Geçtiğimiz hafta sonu, evde kahvemi demleyip battaniyemin altında otururken, klişe olsun diye değil gerçekten böyleydi, Netflix’te ne izlesem diye filmlere bakıyordum. İşte o anda gözüme takıldı Klaus. Son zamanlarda izlediğim en iyi animasyon filmiydi. Siz de animasyon filmlerini seviyorsanız bu filmin de vazgeçilmezleriniz arasına gireceğine eminim!

Animasyonların, çocukların birtakım davranışlarının olumlu yönde değişmesini sağladığında hemfikiriz ama özellikle son birkaç senede karşılaştığımız Isle of Dogs, Küçük Prens ve Klaus gibi örneklerde aslında animasyonların ‘’büyüklerin’’ de hayatlarına dokunan temaları olduğunu görüyorum ben. Bu yüzden de çok önemli ve değerliler benim için. Duygusal olarak daha hareketli ve iyi karakterler yaratılan animasyon filmleri aynı zamanda ilgi çekici görsellerle de süslenince…

Gelelim Klaus’a! Komedi, aksiyon, dram gibi türlerde orijinal dizi ve filmler üreten Netflix, bu kez ilk orijinal animasyon filmiyle karşımıza çıkıyor. Diğerlerinden farklı olarak bu filmi tamamen 2D olarak izliyoruz ekranda. 1800’lerin sonlarında ortaya çıkmış geleneksel bir yöntem olan 2D, birbiri ardına çizilmiş karelerden oluşuyor ama Klaus, tam olarak da bu eski geleneksel yönteme benzemiyor. Despicable Me, Rio, Small Foot filmlerinden tanıdığımız animatör yönetmen Sergio Pablos’un yönettiği bu film, geleneksel animasyon yöntemlerinin teknolojiyle harmanlanmış halini bizimle tanıştırıyor.

youtube play youtube play

Film, bir posta servisi kurmak için ıssız kuzey kasabası Smeerensburg’a gönderilen şımarık bir posta-akademi öğrencisi olan Jesper’in (Jason Schwartzman) bakış açısından anlatılan Noel Baba kökenli bir hikâye. Kasabadaki insanlar beklediği gibi çıkmayınca umutsuzluk içinde günlerinin dolmasını bekleyen Jesper, mektup alma umuduyla bir gün kasabadan uzakta, ormanın derinliklerinde bir oduncunun yanına gidiyor. Hermit benzeri oduncu Klaus’u (J.K. Simmons) gören Jesper çok korkup oradan kaçarken postacı çantasından küçük bir çocuğun resmini düşürüyor. Küçük çocuğun çizdiği oyuncak resmini gören Klaus’un, onu mutlu etmek için Jesper aracılığıyla bir oyuncak göndermesi ardından kasabadaki tüm çocuklar Klaus’a mektup yazmaya başlıyor ve iki karakterin arkadaşlıkları da işte bu anda başlıyor.

Bir çocuğun oyuncak ile oynarkenki mutluğunu gören diğer çocuklar da bu işin peşine düşüyor ve Klaus’a istediklerin oyuncakların resmini çizmeye başlıyorlar. Kasabadaki tüm çocuklar Klaus’a mektup yazmaya başlıyor böylece. Aslında burada, çocuklar mektup yazmaya başladıkça hikâyenin devamında da izleyeceğiniz bencillik ve özgecilik kavramları ortaya çıkıyor. Bir tarafta, mektup almak için tüm kasabayı kandırabilecek bencillikte bir postacı ve diğer tarafta insanların bencilliğinden uzaklaşmış, sadece çocukları mutlu etmeye çalışan oduncu Klaus…

İlginizi çekebilir: Sinemagger’dan Animasyon Diziler

Beklenmedik dostluk, Jesper’in yaşamla ilgili kendi bencilce bakış açısını çözmeye başlarken yıllarca süren iç çatışmalarla tahrip olmuş, kırılmış bir köyün dönüşümüne de yardımcı oluyor. Köyün dönüşümü başladığında kavgalar son buluyor ve böylece yıllardır kapalı konumdaki okul da kullanıma yeniden açılıyor. Mektup yazmayı bilmediğini söyleyen çocuklara yazı yazmayı öğreten öğretmen ise yine filmin gidişatını değiştiren önemli noktalardan biri. Ardı arkası kesilmeyen mektupların ardından Klaus’un şöhreti de yayılıyor ve özellikle çocuklar arasında bugün hala duyduğumuz o efsaneler dolaşmaya başlıyor.

Fotoğraf: cartoonbrew.com

Klaus filmiyle ilgili özel olan şeylerden biri de, ki belki de en önemlisi, Noel Baba’nın mitolojisinin kökenini, ismini söylemeden gerçek anlamda bu hikâyenin nasıl temellendirildiğinin anlatılması bence. Kırmızı elbiseli adama mektup yazılması, uslu bir çocuk olunması gibi ritüellerin filme nasıl yerleştirildiğini gördüğünüzde gülümseyeceğinizden oldukça eminim! Bir de yer yer gözyaşlarınızla savaşmanız gereken sahneler olacağını önden söylemek isterim ki savaşmak yerine peçeteleriniz hazır konumda bekleyebilin.

Noel klasiği haline gelecek, bildiğimiz Noel Baba hikâyesinin bilmediğimiz ayrıntılarıyla dolu kalp ısıtan sevimli animasyon filmi, izlerken yer yer duygulanıp yer yer gülümsediğimiz şahane bir film! Dünyadaki yerimizi bulma konusunda, bize farklılıklarımızı kucaklamamızı ve çevremizdekilere biraz daha iyi davranmamızı hatırlatan Klaus’u sevdiklerinizle beraber fırsat buldukça izlemenizi öneririm.

IMDb puanı: 8.4/10

İlginizi çekebilir: Sinemagger’dan En İyi Yılbaşı Filmleri