Antik kaynaklarda “Işık Şehri” olarak geçen Ohrid’e gittiniz mi daha önce? Sezon dışında tamamen size rezerve edilmiş bu göz kamaştırıcı şehir, yaz döneminde kıpır kıpır bir turizm cenneti. Tarihi, mimarisi, kutsal alanları, sessiz ve pastoral görünümü, parlak mavi gölün kristal berraklığındaki nefes kesici manzarası ile Makedonya’nın mücevheri. Hadi hep birlikte Ohrid Gölü çevresinde neler yapılabilir birlikte keşfe çıkalım!

Ohrid | Fotoğraf: Yaprak Civan

Bazen zaman dursun, sabit kalsın istersiniz. Ne ileriye gitmek ne de geriye dönmek, yalnızca kendinizi dinlemek ve bulunduğunuz anın tadını sonuna kadar çıkarmak istersiniz. Makedonya’nın incisi olarak nitelendirilen Ohrid, ilk gittiğim anda beni büyüledi ve kendisine öyle bir çekti ki, ülkede geçirdiğim iki buçuk aylık süreçte kendimi dönüp dolaşıp Ohrid kıyılarında soluklanırken buldum. 

Geceleri ayrı bir peri masalına dönen şehre Nisan ayının oldukça kasvetli ve puslu bir gecesinde adım atmıştım ilk. Geçirdiğim ilk hafta boyunca pandemi kısıtlamaları ile kapalı olan mekanlar, oldukça soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı havaya rağmen nasıl etkilendiğimi anlatmaya kelimeler yetmiyor. Bu bir haftadan sonra da hemen hemen her hafta sonunda bu büyüleyici şehirde buldum kendimi. 

Sırp yazar Branislav Nusic “Ohrid Gölü’nün Kıyılarında” isimli seyahat günlüğünde “O güçlü suyun sizi uykuyla büyülemesine izin vermeyin. Öyle bir gücü var ki, sizi uyutur, büyüler, sonra da büyüsüyle sizi kendine çeker. Ohrid’de günler ve yıllar boyunca kalacaksın ve geri dönmeye devam edeceksin.” der. Haklıdır da. Ben o büyüye kapıldım, geri dönmeye devam ettim bir şekilde. 

Ohrid Gölü | Fotoğraf: Unsplash

Yaz sezonunda oldukça kalabalık olan pitoresk kasaba, sezon dışında adeta her şey size rezerve edilmiş gibi hissettirir size. Sessiz ve pastoral görünümü, parlak mavi gölün kristal berraklığındaki nefes kesici manzarası, mimarisi ve tarihi dokusuyla Ohrid gerçekten de söyledikleri gibi Makedonya’nın mücevheri. 

Ohrid’in Kelime Anlamı

Yunan kaynaklarında antik adı “Lynhnidos” yani “Işık Şehri” olarak geçen Ohrid’e, M.S. 879’da “Vo Hrid / Tepedeki Kasaba” anlamına gelen Ohrid ismi verilmiş. Buluntulara göre Ohrid tüm Avrupa’nın en eski insan yerleşimlerinden. Muhteşem göl ve dağ manzarasının yanında Taş Devri’nden Orta Çağ’a kadar uzanan arkeolojik alanlara sahip bu eski şehir, ayrıca Bizans hazinelerini bulabileceğiniz dar sokakları, sivil mimarisinde Osmanlı etkisini hissedeceğiniz sembolik evleri (evler Ohrid’in sembolü halinde ve bu sebeple sokak lambaları evlerin mimarisinde dizayn edilmiş.) ile en çekici Makedon şehri benim için. 

Ohrid Gölü

Ohrid Gölü | Fotoğraf: Unsplash

Makedonya’da üç tektonik göl var: Ohrid, Prespa ve Doyran. Ohrid bunların en büyük olanı ve en en güzeli. Tahmin edersiniz ki Ohrid Gölü ve şehri UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor. Üstelik üç yılda bir suyunu komple yenileyen göl, dünyanın en temiz göllerinden de biri. Avrupa’nın en derin ve en eski krater gölü olan göl, o kadar temiz ki, “cam gibi” diyoruz ya hani, tam öyle. Gölün hangi noktasından bakarsanız bakın içini tüm berraklığıyla görebilmek ve akvaryum izler gibi içinde yüzen canlıları gözlemlemek mümkün. 

Ohrid Gölü ekosisteminde 200’den fazla tür olduğu biliniyor ve bu gölde tatlı su incisi arayanlar var. Zaten Ohrid, plasika balığının pullarından yapılma inci takılarıyla da meşhur. Bizim gezgin Evliya Çelebi, Ohrid için “Başka hiçbir gölge bu kadar farklı balık türü yok, özellikle yılan balığı denen balık… Göl hayat iksiri.” demiş vakti zamanında.

Peki bu tertemiz gölde yüzmek mümkün mü? Elbette! Şehir merkezinde birçok plaj bulunuyor göle girebileceğiniz. Fakat gölde yüzebileceğiniz en güzel noktalar, şehir merkezine 15-20 dakika uzaklıkta bulunan minik minik köyler.

Favori Yüzme Noktalarım

Labino

Öncelikle şehrin merkezinden başlayım. Labino, Saint Kaneo’nun arkasındaki ormanlık alandan ulaşacağınız minik ve sessiz bir koy. Tamamen kuşların ve kıyıya vuran suyun sesi, uçuşan kelebekler… Tam anlamıyla “özgürce” güneşlenmelik ve “chilling” alanı oldu burası benim için. Biraz gizli saklı yerler tercih ediyorsanız listenin başına ekleyin.

Trpejca 

Burası vakti zamanında geleneksel bir balıkçı köyüymüş fakat günümüzde nefis bir tatil cenneti. Makedonya’nın Saint-Tropez’i olarak geçen Trpejca, gölün en berrak noktalarından. Güneşin tadını çıkarabileceğiniz gibi su sporları aktivitelerine de katılabilirsiniz. Etrafta izole koylar da var tekneyle ulaşabileceğiniz ya da en güzeli hemen bir kano veya paddleboard kiralamak! 

Ljubanishta| Fotoğraf: Twitter

Ljubanishta

Ahhh ah, gönlümün efendisi! Dağlarla çevrili, gölün bu zümrüt yeşili noktası yeryüzünde en sevdiğim yer olabilir artık. Ne var derseniz, hiçbir şey! Sadece bir plaj, kuş gözlem alanları ve bir camping merkezi. Enerjisinin güzelliğini, suyun keyfini anlatamam. Kano veya paddleboard ile yalnızca sudan ulaşabileceğiniz girintili çıkıntılı minik koylarında vakit geçirmenizi tavsiye ederim. St. Naum’a yürüyüş mesafesinde yer alan köy ayrıca Arnavutluk sınırına da en yakın nokta. Gereksiz ama sevdiğim bir bilgi: St. Naum kutsal alan bildiğiniz gibi. Zamanında rahipler aşkı bulmak için, o kutsal alandan çıkıp hemen yakındaki köye -yani buraya- “place of love” olarak adlandırdıkları yere geliyorlarmış. Ljubanishta ismi de “place of love”dan türeme. Ben bulamadım o “love”ı ama darısı isteyenlerin başına. 🙂

Ohrid’de Görülmesi Gereken Yerler

Ohrid Gölü – Kaneo | Fotoğraf: Unsplash

Yamaç boyunca dolaşmak, gölde yüzmenin ve güneşlenmenin tadını çıkarmak, nefis yemekler yemek dışında Ohrid’de tabii ki mutlaka görülmesi gereken birkaç nokta var. 

Peki Kiril alfabesinin doğduğu yerin Ohrid olduğunu biliyor muydunuz? Bu sebeple Slavlar için oldukça önemli bir nokta olan Ohrid’i diğer birçok yerden ayıran çok fazla özellik var fakat şehrin en belirgin özelliği yılın her günü için ayrı bir kilisenin yer alması. Bilirsiniz, Ohrid’e Avrupa’nın Jerusalem’i derler. Vakti zamanında 365 gün için 365 kilise yapılmış bu şehre. Ohrid için “balık yurdu” diyen Evliya Çelebi, her güne farklı bir kilise düştüğünden de bahsetmiş hep. Bu kiliselerden günümüze 40 kadarı ulaşmış. Bu kiliselerin en güzeli ise Saint Kaneo Kilisesi

Saint Kaneo Kilisesi 

Ohrid - Saint Kaneo Kilisesi
Saint Kaneo Kilisesi | Fotoğraf: Yaprak Civan

Ohrid denilince ilk akla gelen yapı -şehrin simgesi- St. John ya da Türkçe ismiyle Aziz Yuhanna Kilisesi. Ohrid Gölü’ne bakan tepenin yamacında konumlanmış bu ikonik yapı, Yuhanna İncili yazarı St. John’un adını taşıyan Bizans mimarisinde minik bir kilise. Kilisenin 1447 öncesinde inşa edildiği düşünülüyor olsa da tarih belirsiz. Saint Kaneo için ülkenin en güzel kilisesi derler. Ben buraya gelene kadar abartı sanıyordum; fakat fotoğraflardan çoook daha etkileyici bir yapı. Ohrid’de geçirdiğim yaklaşık 20 günlük süreçte sabah yürüyüşlerinden, gün batımına kadar günün her saati buraya gelmekten kendimi alıkoyamadım. Yağmurdan Önce filminin de çekim noktalarından olan kilisenin yer aldığı bölge, muhtemelen Ohrid’de en sevdiğiniz noktalardan biri olacaktır. 

Kilisenin hemen altındaki kayalıklarda oturup kitap okumanın keyfini lütfen siz de deneyin!

St. Kliment Kilisesi (Pantelejmon)

Pantelejmon | Fotoğraf: Unsplash

Kaleden veya Saint Kaneo’dan orman yolunu takip ederek ulaşabileceğiniz Pantelejmon, Ohrid Gölü manzaralı Bizans mimarisinde bir kilise. Aslında burası Plaosnik olarak bilinen tepede yer alan arkeolojik bir sit alanı.

Kilise etrafında bahşiş usulü çalışan rehberler var. Ben dünyalar tatlısı bir hanım eşliğinde gezdim bu alanı. Kendisinden öğrendiğime göre, kilise beş parçadan oluşan Roma bazilikası üzerine tamamen manastırın etrafından toplama taşlar kullanılarak inşa edilmiş. Günümüzde de bazilika kalıntılarını ve mozaiklerle süslü vaftiz taşını bu alanda görmek mümkün. 

Ohrid- Pantelejmon
Çar Samuel Kalesi’nden Pantelejmon Görüntüsü | Fotoğraf: Yaprak Civan

Pantelejmon, St. Kliment’in Ohrid ziyareti şerefine yapılmış; hatta birçok arkeologa göre kiliseyi St. Kliment’in kendisi tasarlamış. (St. Kliment’in mezarı da burada yer alıyor.) Zaman içinde genişletilen alana St. Pantelejmon koruyucu aziz olarak atanmış ki tahmin edersiniz, kilisenin adı buradan geliyor. Döneminde Glagolitik ve Kiril alfabelerini öğretmek için eğitim merkezi olarak kullanılan Pantelejmon, Avrupa’nın ilk ve en eski Slav üniversitesi olarak geçiyor. 

En eski Slav manastırı olaran Pantelejmon, içerisindeki pek çok ustanın elinden çıkma freskoları ile ünlü. 15. yüzyılda Osmanlı egemenliğinde camiye devşirilmiş olsa da bu freskolara zarar verilmemiş. 

St. Kliment Kilisesi

Ohrid Saint Kliment Kilisesi
St. Kliment Kilisesi | Fotoğraf: Yaprak Civan

Lapis lazuli severleri buraya alalım… Şehrin en eski kiliselerinden olan Peribleptos Kilisesi ya da bir diğer adıyla St. Kliment Kilisesi, Orta Çağ’ın önemli ressamlarının ellerinden çıkma nefes kesen lapis lazuli renginde freskolara sahip. Meryem Ana’nın hayatı ve Vaftizci Yahya’nın hayatından görüntüleri içeren bu freskolar, Makedonya’nın en önemli Orta Çağ kalıntıları arasında yer alıyor. Kilisede yer alan kutsal ikonlar, el yazmaları ve diğer dini objeler ise kilisenin arkasında yer alan Icon Gallery’de sergileniyor. 

Ayrıca kilisenin bulunduğu bölgeden Ohrid’in ikonik yapıları ve eski şehrin üzerinde yükselen Çar Samuel Kalesi’nin manzarası mü-kem-mel!

Çar Samuel Kalesi

Ohrid Kalesi
St. Kliment Kilisesinden Çar Samuel Kalesi ve Eski Şehir Panoraması | Fotoğraf: Yaprak Civan

Bilirsiniz, her Orta Çağ şehrinin bir kalesi mutlaka vardır, Venedik dışında. Şehre tepeden bakmak, Ohrid’in eskiden olan stratejik önemini daha iyi anlamak, çarpıcı göl ve dağ manzarasına doymak için en güzel nokta Samuel’s Fortress, Türkçe ismiyle Çar Samuel Kalesi

Kalenin kim tarafından yaptırıldığı kesin olmasa da Bulgar Çar Samuel tarafından yaptırıldığı düşünülen 700 metre yükseklikteki bu yapı, tipik bir Orta Çağ kalesi. Birkaç gözetleme kulesi, orijinal giriş kapısı ve dış duvarları yerli yerinde dursa da kale nispeten kötü durumda bence; fakat manzara için çıkmaya değer! 

Robevi Evi

Robevi Evi | Fotoğraf: Yaprak Civan

Şimdi size ahşap oymaların, eski aile eşyalarının olduğu 1864’te inşa edilen konaktan bahsedeyim: Robevi Evi. Robevi Evi, Konstantin Robev ve Anastas Robev’in yazlık ev olarak kullandıkları bir konak. Pek çok dekoratif unsur, mobilyalar ve tavan süslemeleri için döneminin en iyi, en ünlü ahşap oymacıları ile çalışmışlar. 

Günümüzde Ohrid Ulusal Müzesi’ne ev sahipliği yapan konakta 1913-1919 yıllarında Sırp ordusu barınmış. Bu dönemde ahşapların büyük bir kısmı hasar görmüş, bir kısmını da alıp hiç utanmadan Niş’e götürmüşler. Eşyaların bir kısmı ise müzede sergileniyor. Benim en etkilendiğim nokta müzenin üçüncü katı oldu. Sessiz sessiz merdivenleri çıkıp karşılaştığım manzarayı anlatamam! Tavan süslemesinden dolaplara, masa sandalyeye kadar her şey dantel gibi işlenmiş ahşaptan. Eminim ki bakıp incelemelere doyamayacaksınız!

Diğer Görülmesi Gereken Yerler

Ohrid Antik Tiyatrosu | Fotoğraf: Yaprak Civan

Şehirde dolaşırken rastlayacağınız ufak tefek kiliselerin dışında uğrayabileceğiniz birkaç nokta daha var. St. Kliment Kilisesi’nin yanındaki bina Elveda Rumeli dizisinde kullanılan Hükümet Konağı ki gördüğünüzde hemen size tanıdık gelecektir! Kilisenin hemen arkasında yer alan Icon Gallery ise ikonlara ilgi duyanların göz atması gereken bir müze. Mermer ve dekoratif heykellere, mozaiklere ve sütunlara ilginiz varsa, “Mançevci” ara sokaklarda dolaşırken 5-10 dakikalık uğrayabileceğiniz bir yer.

Şehrin ana giriş kapısından girdikten sonra karşımıza çıkan Antik Tiyatro ise M.Ö. 200’de yapılma Helenistik dönem kalıntısı. Romalılar burayı gladyatör dövüşleri için kullanmışlar; günümüzde de konserler, operalar burada sergileniyor. Eğlenceli bulduğum bir bilgi de vermiş olayım: Roma İmparatorluğu çöktüğünde, halk Roma etkisini reddetmek için tiyatroyu gömmüş! Tiyatro şans eseri 1980’de ortaya çıkana kadar da gömülü kalmış. 

National Workshop for Handmade Paper | Fotoğraf: Yaprak Civan

Ohrid’de çok sevdiğim bir diğer yer ise National Workshop for Handmade Paper. Lupco Panevski’nin küçük kağıt atölyesinde, İsa’nın doğumundan öncesine dayanan en eski kağıt yapım tekniklerinden olan hamur bulamacının preslenip kurutulması işlemini görebilirsiniz. Lupco Panevski güler yüzü ve gayet akıcı İngilizcesi ile Çin’in geleneksel kağıt tekniğini aşama aşama gösterip anlatıyor. Gutenberg’in 15. yüzyıldan kalma baskı makinesinin tam bir kopyası da yer alıyor burada. (Dünyada mevcut olan iki taneden biri.) Kağıt yapımını ve baskı yöntemlerini gördükten sonra tek tek elde hazırlanmış harika kartpostallar, defterler ve el yapımı kağıt ürünlerinden hediyelik olarak almayı unutmayın!

Ohrid ve Çevresi

Galicica Dağı’ndan Trpejca Köyü Manzarası | Fotoğraf: Yaprak Civan

Ohrid çevresinde yapılacak başka şeyler de yok değil. Gölde yüzebileceğiniz minik minik köylerin yanı sıra size birkaç öneride daha bulunmak istiyorum. Bunlardan ilki gölün adeta koruyucusu gibi heybetiyle gururla yükselen Galicica Dağı. Tüm doğaseverler için harika bir kaçış noktası olan National Park, hiking veya bisiklet sürmek için harika bir nokta. Kıvrıla kıvrıla dağa tırmandığınızda nefis manzaralar sizleri bekliyor. Virajlı yolun oluşturduğu “M” ise dağın en sembolik fotoğraf noktası, e ne de olsa “Makedonya”nın M’si, değil mi ama? 

Bay of Bones

Bay of Bones | Fotoğraf: Unsplash

Ohrid çevresinde en etkilendiğim yerlerden biri, şehre 16 kilometre uzaklıkta yer alan Bay of Bones. Diğer ismiyle Su Müzesi, M.Ö. 1200 ile 700 arasındaki günlük yaşamı gözler önüne seren bir rekonstrüksiyon. 10 yıl boyunca süren araştırmaların sonucunda açılan müze, adını kazılarda bulunan çok sayıdaki hayvan kemiğinden alıyor ve kemiklerin bir kısmı müzede de sergileniyor. Öyle çok büyük bir yer hayal etmeyin, evlerin kopyalarının bulunduğu suyun üzerindeki bir alan ve objelerin sergilendiği tek odalı minik bir müze. 

Araştırmalara göre Balkanlar’daki en eski kabile olan Bryges kabilesi bu bölgede yaşıyormuş. İnsanların yaban hayvanlardan ve insanlardan korunmak için suyun üzerine kurdukları bu kerpiçten yapılma yerleşim yerinde zamanında 60’dan fazla ev varmış; fakat şu anda Bay of Bones’da 24 evin kopyası bulunuyor. Bu evlerin üç tanesi oval, diğerleri ise dikdörtgen yapıda. Oval olanların kutsal ayinlerde kullanıldığı düşünülüyor. 

Heredot kaynaklarında da geçen bu “göl sakinleri”nin günlük yaşamlarından parçalar görebileceğiniz müzede Antik Çağ ve Orta Çağ’a ait alet, seramik, taş, hayvan kemikleri ve amforalar bulunuyor. 

Bence Bay of Bones sadece sualtı kültür mirası kalıntılarını görmek için değil, suyun üstünden Galicica’nın yemyeşil ormanlarına bakmak, Arnavutluk kıyılarını gözlemlemek ve suyun rengiyle büyülenmek için de müthiş bir yer. Rahatlıkla söyleyebilirim ki, Ohrid Gölü etrafında izlenebilecek en güzel günbatımı noktalarından biri de Bay of Bones. 

Amfora Dalış Merkezi

Tüplü dalışa ilgili olanlara: Ohrid Gölü tüplü dalış sevenler için doğru bir nokta. Ohrid dünyanın en berrak göllerinden biri, hatta suyun 21 metre altını “clear” bir şekilde görebilmek de mümkün. Hem sualtı bitki ve hayvan yaşamını gözlemlemek hem de kazı alanı olan Plocha Michov Grad’ı ziyaret etmek isterseniz Bay of Bones’da yer alan Amfora Dalış Merkezi ile iletişime geçebilirsiniz. Çalışanlar oldukça arkadaş canlısı ve yardımsever. Ben ilerleyen günler için yapılacaklar listeme ekledim! 

St. Naum Manastırı

Ohrid - Saint Naum
Saint Naum Manastırı | Fotoğraf: Yaprak Civan

St. Naum Manastırı ziyaret edilmeyen bir Makedonya seyahati eksik kalmıştır benim gözümde. Ülkenin en turistik ve daha da önemlisi “en kutsal” yapısı olan St. Naum Manastırı Ohrid’e 30 kilometre mesafede, Arnavutluk sınırına yakın bir konumda yer alıyor. Hem doğanın tadını çıkaralım hem de Makedonya’nın en sembolik yapısını görelim diyorsanız burayı günübirlik mutlaka ziyaret etmelisiniz. 

Orijinal manastır 905 yılında inşa edilmiş; fakat 11. ve 13. yüzyıl arasında yıkılmış. Günümüzdeki Bizans yapısı ise Slav kilise mimarisinin ilk örneklerinden biri olarak 16. yüzyılda inşa edilmiş. O dönemde bu manastır Kiril alfabesi eğitimi amacıyla da kullanılmış. İçerisindeki nefis freskoların ise 19. yüzyıldan olduğu biliniyor. 

Ohrid - Saint Naum
Saint Naum | Fotoğraf: Yaprak Civan

Binlerce yıllık bu manastırda Kiril alfabesinin yaratıcısı St. Kliment’in öğrencisi St. Naum’un mezarı bulunuyor. St. Naum kim derseniz, Slav dilleri konuşanlar arasında Hıristiyanlığı yayma görevi üstlenen bir Orta Çağ bilgini. St. Naum’un insanları iyileştirdiği, dilsizleri konuşturduğu söyleniyor. Bu sebeple buraya hala şifa bulmaya gelen insanlar var. Öldükten sonra buraya gömülen St. Naum ile ilgili minik bir efsaneden de bahsedeyim. Eğer kulağınızı taş tabuta dayarsanız duyduğunuz sesin St. Naum’un kalp atışı olduğuna inanılıyor. Tabii bu ses çok büyük ihtimalde kayalara çarpan suyun sesi. 

Yemyeşil milli parkın içine kurulu ve bahçesinde Hıristiyanlığın sembollerinden olan rengarenk tavus kuşlarının gezdiği bu manastırın Ohrid Gölü’ne bakan nefes kesici bir panoramik manzarası var. Ayrıca kompleksin etrafında yapılabilecek pek çok şey var diyebilirim. 

Saint Naum | Fotoğraf: Yaprak Civan
  • Springs of St. Naum’da tekne gezisi yapabilir, restoran ve kafelerde mola verebilirsiniz. 
  • Yüzmek isteyenler için etrafta plajlar mevcut. Ama benden söylemesi, Prespa Gölü’nden gelen buuuuzz gibi dağ suları Crni Drim Nehri’ne karışarak buradan Ohrid Gölü’ne dökülüyor ve -bence- gölün en soğuk noktası da burası. 
  • Benim favorim, manastır kompleksinin etrafında minik bir doğa yürüyüşü yapmak. Yemyeşil doğanın içinde minik minik başka kiliseler ile karşılaşılan bu yürüyüşü özel kılan ise rengarenk kelebeklerin, arkada şırıldıyan suyun ve cıvıldayan kuş seslerinin bizlere eşlik etmesi. Nefis bir deneyim. 

Struga

Ohrid Gölü’nün çevresinde üç şehir bulunuyor: Ohrid, Struga ve diğeri ise Arnavutluk sınırlarında Pogradec. Struga Arnavut nüfusunun yoğunlukta olduğu sakin bir kasaba. Yazları “göle yüzmeye gelen” tatilcilerden dolayı burası oldukça hareketli bir yere dönüşüyormuş. Benim gittiğim dönemde dingin ve huzurlu bir yerdi. 

Struga’da ne yapılır derseniz, Crni Drim Nehri kıyısında yürümek, gölün etrafını turlayıp bir bankta oturup iki muhabbetin belini kırmak bana keyif vermişti. E yazın ise hooop atlayın kristal berraklığındaki göle. 

Ben şiir her ne kadar sevmesem de bahsetmeden olmaz: Struga, dünyanın şiir başkenti olarak anılıyor. Her yıl Ağustos ayının son haftasında Uluslararası Struga Şiir Akşamları Festivali düzenleniyor burada. Daha önce festivalde ödül alan şairleri anmak üzere panoların yer aldığı Şiir Parkı da var şehirde. Fazıl Hüsnü Dağlarca da bu festival kapsamında 1974’te “Altın Çelenk” alan şairlerden biri. 

Kapak Fotoğrafı: Yaprak Civan

İlginizi çekebilir: Emre Eminoğlu’ndan Selanik Notları