Kitaplarını ön kapak tasarımına bakmadan veya arka kapağını okumadan alacak kadar çok güvendiğim, çocuklarıma miras bırakmak için kitap koleksiyonunu yaptığım yazar Marc Levy’yi, sizlerle de paylaşmak istedim.

Marc Levy Kimdir?

Marc Levy, hayatının ilk 40 senelik kısmında bilgisayar programcılığı, iç mimarlık gibi farklı işlerle uğraştıktan sonra 40’lı yaşlarında oğluna anlattığı hikayeleri kitaplaştırmaya karar vermiş, Fransız bir yazar. Bana sorarsanız, iyi ki!

Kendi ülkesinde ve dünyada kitapları bestseller listelerinden düşmeyen Marc Levy’nin değeri Türkiye’de yeni yeni anlaşılıyor. Yazarın duru, akıcı, sade ama mizahi bir dili var, ama dilinden daha çok beni etkileyen şey konu seçimleri ve hikaye kurguları. Şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitabında “ben bu konuyu biliyorum” ya da “bunu ben de yazardım” diye düşünmedim, konuları gerçek anlamda eşsiz. Okuduğum kitaplarından bazılarını spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım, umarım içlerinden size hitap eden olur.

Marc Levy Kitapları

Gölge Hırsızı

Marc Levy’nin Gölge Hırsızı kitabı bundan yaklaşık 7 sene önce bana hediye olarak gelmişti, hemen okudum, o zaman çok beğendiğim bir kitap olduğunu hatırlıyorum. En sevdiğim kitabı değil, her yönüyle aklımda kalmış da değil ama yine de yeri bende çok ayrı. Yazarın okuduğum ilk kitabı, yazarı keşfetmemi sağlayan kitap olduğu için.

Kitap, gölgeler sayesinde başkalarıyla iletişim kurabilen bir çocuk hakkında. Çocuğun gölgesi başka insanların gölgeleriyle üst üste gelince o kişinin hayatından görüntüler görüyor ya da gölgeler kahramanımıza sırlar veriyor. Okulunda dışlanan bir çocuk olan kahramanımız yaz tatilinde gittiği sahil kasabasında duyamayan ve konuşamayan bir kıza aşık oluyor ve seneler sonra yolları tekrar kesişiyor. Okuması çok keyifli, kolay ve sürükleyici bir kitap.

Satın almak için tıklayın.

İlk Gün, İlk Gece

ilk-gun-ilk-gece
Marc Levy, İlk Gün – İlk Gece

Gölge Hırsızı’ndan sonra birbirinin devamı olan bu iki kitaptan birlikte bahsetmek istiyorum. İki eski sevgili olan paleoantropolog bir kadın ve astrofizikçi bir erkeğin yollarının 15 sene sonra kesişimini okuyoruz. Kadın yeryüzünde ilk insanı, erkek gökyüzünde ilk günü arıyor, ikisi de çok idealist, işlerinde iyi bilim insanları. Birlikte çalışmaya başlıyorlar, güçlerini, sahip oldukları bilgileri birleştiriyorlar ama peşine düştükleri şeyi bulmalarını istemeyen çok fazla grup var. 

Bu iki kitabı nasıl bu kadar kısa anlatabildim, ben de inanamıyorum. Kitaplar yazarın okuduğum öteki kitaplarından daha ağır, bunu söylemeliyim. Hem uzunluklarıyla hem de konu dağılımıyla efor harcayarak okumanız gereken kitaplar, kesinlikle “şu an aklımı dinlendirmek istiyorum” kitabı değiller. Bilim merkezli olmaları; konunun antropoloji, fizik, uzay, yıldızlar ve yeryüzü etrafında dönmesi benim için çok çekici ve okumayı keyifli kılan noktalardı ama bu gibi konulara ilginiz yoksa sadece romantizm ve aksiyon için okuması çok zor olacaktır. 

İlk Gün ve İlk Gece kitaplarını buradan satın alabilirsiniz.

Sonsuzluk İçin Yedi Gün

Bu kitap da Gölge Hırsızı gibi gerçeküstü öğelere sahip. Tanrı yani Beyefendi ve Şeytan yani Başkan bir anlaşma yapıyor ve dünyaya kendi temsilcilerini gönderiyor. Yedi gün içinde yaptıkları iyiliklerin ve kötülüklerin fazlalığına göre dünya ya tamamen Tanrı’nın kontrolüne giriyor ya da Şeytan’ın eline geçiyor. Melek kadın Zofia ve şeytan erkek Lucas’ın bir yerlerde karşılaşıp birbirlerine aşık olma ihtimalleri ne sizce? Bence de düşük, ama bu gerçekleşiyor. Sonrasını anlatmak büyük spoiler olur o yüzden bence gerisini kitaptan okuyun. Yazarın okuduğum kitapları arasında dili en mizahi olanı bu bence. Ama hepsinden önemlisi kitabı bitirince insan mutlu oluyor, sevgiye inancı artıyor. Yani düşünsenize bir şeytan ve melek bile birbirine aşık olabiliyor? Belki sadece Tanrı ve Şeytan’ın konuşmaları ya da anlaşma yapmaları gibi ayrıntılar bazı insanları rahatsız edebilir ama onun dışında tam da okuyup rahatlamalık, mutlu olmalık kitap. Ben sanırım bir günde bitirmiştim, çok da sürükleyici yani. Bir kitaptan daha ne isteyelim?

 Satın almak için tıklayın.

Başka Bir Mutluluk Fikri

Yazarın en yakın zamanda okuduğum kitabı bu. Agatha 30 yılın ardından tahliyesine 5 sene kala hapisten kaçıyor. İnanılmaz sıradan bir hayatı olan Millie’nin Oldsmobile arabasını rehin alıyor ve bir yolculuğa başlıyorlar. (Kitapta sıkılacağınız tek yer Millie’nin hayatını okuduğunuz yer olabilir.) Bu yolculuk sırasında aralarında geçen konuşmalar, Agatha’nın arkadaşlarına yapılan ziyaretler, peşine düşülmüş bir defter, peşlerindeki eyalet polisleri FBI ve önemli bir dedektif… Okuması inanılmaz keyifli bir hikaye.

Agatha’nın Beat Kuşağı’ndan olduğunu ve o zaman olan bir şeyler sebebiyle hapse girdiğini biliyoruz ama tam olarak neden? 5 senesi kalmasına rağmen neden hapisten kaçıyor? Peşlerindeki dedektif neden bu kadar ısrarcı? Bu sorular bizi hikayeye bağlı tutuyor ve kitabı asla elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Kitabı şu yönden de çok takdir ediyorum, normalde böyle bir kitabın sonunu çok baştan tahmin edebilirdim ama bunun sonunu asla tahmin edemedim. Kurgusu çok iyi olduğu için mi, yoksa akışın içinde kendimi kaybettiğimden düşünmeye vaktim mi olmadı bilmiyorum, ama mutlaka okunması gereken bir kitap olduğunu kolaylıkla söyleyebiliyorum. 

Satın almak için tıklayın.

Bay Daldry’nin Tuhaf İstanbul Yolculuğu 

Her ne kadar Başka Bir Mutluluk Fikri’ni çok sevsem de, bu kitabı okuduğum zaman ve lokasyonlar dolayısıyla yeri bende çok ayrı. Rahatlıkla olmasa da Marc Levy’nin en sevdiğim kitabı olduğunu söyleyebilirim. Kitap Londra’da yaşayan bir parfüm yaratıcısı, Alice ile ilgili. Karşı komşusu Bay Daldry, kavşak resimleri çizen bir ressam, ismini çok okuduğumuz bir başka karakter.

Alice panayırda kendine söylenen bir kehanet üzerine yola çıkmaya karar veriyor, İstanbul’a doğru. Bay Daldry de parasını nereye harcayacağını bilemeyen bir zengin olduğu için Alice’e bu yolculuğunda eşlik ediyor. Bu ikili karşılarına ne çıkacağını bilmeden 1950lerin İstanbul’un Beyoğlu sokaklarında yürürken ben 2017’nin Beyoğlu’nda kahve içerken, Karaköy vapurunda, Moda sahilinde onları okuyordum. Hiç planlamadığım bir geziydi ama tek başıma İstanbul’u keşfe çıktığım o gün Alice ve Bay Daldry de İstanbul’u geziyordu. İşte bu hoş rastlantı sebebiyle bu kitap benim için çok özel. Bu rastlantı olmasa da çok özel bir kitap. Karakter çizimleri, olay örgüsü, kurgu… Hepsi sizi kitaba sıkıca bağlıyor ve kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Sonunda şaşırır mısınız bilmiyorum ama çok mutlu olacağınıza eminim.

Satın almak için tıklayın.

Neredesin?

0000000168381-1
Marc Levy, Neredesin?

Yazarın son okuduğum kitabı Neredesin, hem sonunu az çok tahmin edebildiğim hem de beni ağlatan tek kitabı. Ciddiyim, birkaç kez metroda okumayı bırakmam ya da yüzümü iyice kitaba gömmem gerekti, insanlar ağladığımı görüp endişelenmesin diye. Ve  uzun zamandır yapmadığım bir şey yaptırdı bu kitap bana. Daha önce Bay Daldry’nin Tuhaf İstanbul Yolculuğu’nda olduğu gibi bu kitapla da bir buluşmaya çıktım, sadece kitap, ben ve kahve. Çünkü başka hiçbir şeyin hiçbir şekilde dikkatimi dağıtmasını istemedim. O kadar heyecanlı ve sürükleyiciydi.

2 aşığın hikayesini hem kendi ağızlarından, mektuplar aracılığıyla hem de araya giren yazardan dinliyoruz. Kendini insanlığa adayıp, 2 seneliğine yardım için Honduras’a giden Susan ve New York’ta kalıp işinde kendini geliştiren Philip, aşk hikayesi olarak başlayıp sıcak bir aile hikayesine dönüşen kitabımız baş karakterleri. Kitabın başında ikisine de çok sinirlenmişken ortalarında ikisini de anlamaya başladım. Daha sonra hikayeye dahil olan Mary ve Lisa ile tamamen farklı bir yön alan kitabın sonu bazıları için hayal kırıklığı olabilir, benim içinse kitabın bütünlüğünü bozmayan, hayatla bağlantılı, gerçekçiliğini koruyan, yerinde bir sondu.

Satın almak için tıklayın. 

İlginizi çekebilir: Melike Büşra’dan Umut ve Motivasyon Kitapları