Stefan Zweig, benim için de Dünya Edebiyatı için de oldukça önemli bir isim. Ben, onunla ile ‘’Korku’’ kitabını okuyarak tanıştım. Bir kere tadına varınca da bırakamadım. 🙂 Özellikle İş Bankası Yayınları’nın yayımladığı haline hayran olduğum için, İş Bankası Kitabevi’ne her uğradığımda ilk önce Zweig’ın yeni bir kitabı basılmış mı diye kontrol ediyorum ve eğer basıldıysa hiç kaçırmadan alıp bir çırpıda okuyorum. Kitaplarındaki hümanizme zıt olarak yaşadığı acıklı hayat biraz yüreğimi burksa da, onun eserlerini okuyarak ve okumaya devam ederek ona saygımı sunmak istiyorum sanırım. Şimdi biraz onun hayatından bahsetmek istiyorum size.

Stefan Zweig
Stefan Zweig | Fotoğraf: Unsplash: Patrick Fore

Stefan Zweig’ın Hayatı

Bir biyografi ustası olan Zweig’ın hayatını yazmak, ona dair bir şeyler söylemek aslında sadece kelimelerin karmaşasını bir araya getiriyor ama ona dair birkaç şey yazmamak da vicdanen huzursuz  hissettiriyor. Avusturyalı yazar, denemeci ve muhabir Stefan Zweig, 1881’de Viyana’da doğuyor. Zengin bir ailenin tek çocuğu olan sanatçının hayatı tabii pek keyifli başlıyor. Neredeyse tüm dünyayı geziyor, çeşitli diller öğreniyor, iyi bir eğitim alıyor… Derken lisedeyken hem şiir yazmaya hem de çevirmeye başlıyor. Sonra, tüm dünyayı derinden etkileyen I.Dünya Savaşı ve II.Dünya Savaşı dönemlerinde, aydınlık ve hümanist Stefan Zweig’ın yaşamı Nazizim ile değişmeye başlıyor. I.Dünya Savaşı bittikten sonra Avusturya’ya dönüp Frederike Von Winternit ile evlenip 20 yıl kadar orada yaşıyor ve bu süre zarfında belki de ömrünün en verimli yıllarını geçirip edebiyatın doruklarına uzanan kitaplarını yazıyor. ‘’Babil Kulesi’’, ‘’Zorlama’’, Yeremya kitapları ve açık mektup niteliğindeki ‘’Yabancı Ülkedeki Dostalarıma’’ eseri I.Dünya Savaşı döneminde yazılmış, dönemin trajedisini anlatan eserlerinden birkaçı.

Stefan Zweig
Stefan Zweig | Fotoğraf: Mileno

II. Dünya Savaşı’ndaysa Hitler’in egemen olmasıyla Zweig’ın hayatı sürgüne dönüyor. Düşleri karmaşıklaşan, hayattan keyif alamamaya başlayan, mutlu ve başarılı hayatı bir anda son bulmaya başlayan Zweig’ın aynı dönemde bir de ismi  ‘’Safkan Olmayan Yazarlar’’ listesine giriyor ve kitapları yakılmaya başlanıyor. Bununla birlikte tedirginliği ve mutsuzluğu artan Zweig, eşinden boşanıp İngiltere’ye taşınıyor. Hitler’in, Zweig’ın anavatanı Avusturya’yı bombalaması ardından artık iyice kendini yurtsuz hissetmeye başlıyor Zweig. 1940’ta İngiliz vatandaşı olup ikinci eşi Lotte Altmann ile evlenip bir dağ kasabasına yerleşse de aradığı mutluluğu bulamıyor. New York, Arjantin, Brezilya gibi şehirlere gidip kaostan uzaklaşmaya çalışsa da Hitler’in tüm dünyada yarattığı bu kötülükten kaçamayacağını anlıyor. Brezilya’ya gittiğinde ‘’Brezilya-Geleceğin Ülkesi’’ isimli kitabını yayımlıyor ve eşiyle birlikte orada yaşamaya karar veriyor. Yine oradayken ‘’Satranç’’ ve ‘’Dünün Dünyası’’ kitabını yazıyor. Hatıra niteliğindeki bu kitap aslında Zweig’ın, hayatının bir daha eskisi gibi olmayacağını anladığı o döneme denk geliyor. 1941 eylül ayında ilk eşine yazdığı bir mektupta şu satırlar yer alıyor:

Stefan Zweig İntihar Mektubu
Stefan Zweig İntihar Mektubu (Almanca)

‘’Sevgili Friderike, bu mektubumu aldığında ben kendimi çok daha iyi hissedeceğim. Rahat ve sakin günlerden ruhça çöküntüm çok arttı; öylesine tedirginlik içindeyim ki, derli toplu düşünemez oldum artık. Sonra da, elde kalan tek şeyimiz, bu savaşın yıllarca süreceği; olağanüstü durumumuzdan kurtulup da yine yurdumuza yerleşebilmemiz için yılların ve yılların geçmesi gerçeği boğuyor insanı. Bütün bunlar beni çok yorgun düşürdü. İyi günler göreceğine ve, hasta karaciğerimle, daha uzun süre beklemediğimden dolayı beni haksız bulmayacağına güveniyorum. Bu satırları en son saatlerimde yazıyorum. Hayata kendi dileğimizle başlamıyoruz, oysa ölümü seçmekte özgürüz. Karara varalıberi kendimi nasıl da neşeli hissettiğimi gözünün önüne getiremezsin. Çocuklarına candan selamlar. Beni suçlama. En iyi dilekler ve sevgiler. Her şeye rağmen rahata ve mutluluğa kavuştuğumu öğrendin, yürekli ol! Stefan. ‘’

22 Şubat 1942’de, Brezilya’daki evinde eşi Lotte ile birlikte zehir içerek intihar eden Zweig, Avrupa’nın içinde olduğu karamsarlığa dayanamamasının yanı sıra kendi edebi dünyasının yok oluşu düşüncesinden de oldukça etkileniyor. Polisler Zweig ve eşi Lotte ile birlikte bir de mektup buluyorlar odada. Aslında bu mektup, Zweig’ın ölümünden 30 yıl sonra bir doktor tarafından polis memurundan alınıp ‘’İsrail Ulusal Kütüphanesi’’ne bağışlanıyor ve böylece bugüne ulaşabiliyor. İsrail Kütüphanesi de Zweig’ın ölümünün 70. yılında bu mektubu yayınlıyor. Mektupta şunlar yazıyor:

‘’Özgür irademle açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurlu bir ortam sunan harika ülke Brezilya’ya içten teşekkürlerimi sunmak. Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim. Ruhsal anavatanım Avrupa, kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, dünyanın hiçbir yerinde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım. Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi. Bu nedenle hayatımı doğru zamanda ve doğru bir şekilde sonlandırmanın iyi olacağına inanıyorum. Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm en yüce değerim oldu. Bütün dostlarımı selamlarım! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.’’

Stefan Zweig ve Frederike Von Winternit
Stefan Zweig ve Frederike Von Winternit | Fotoğraf: gizra.github.io

Stefan Zweig’ın komşusu, Gabriela Mistral da şu sözlerle anlatıyor Zweig ve eşi Lotte’nin ölümünü: ‘’Bir sabah hizmetçi kız koşa koşa gelip şaşkınlık içinde: ‘Gelin, onlar öldü!’ diye haykırdı. Ben, ‘Kimler?’ diye dehşetle sordum. Hizmetçi kız: ‘Onlar, onlar öldü!’ diye bağırdı yeniden. Sokağa fırlayıp Zweiglar’ın evine koştum ve onları birbirlerine sımsıkı sarılmış̧ yatar buldum. Zweiglar birbirlerine öyle sımsıkı sarılmışlardı ki bu durumda soğumuş̧ olan vücutları birbirlerinden ayırmak için bazı uzuvlarını kırmak gerekti.’’

İntiharını planlayan yazar son olarak intihar etmeden önce şimdilerde en bilindik kitabı olan ‘’Satranç’’ı Amerika’daki yayımcısına yolluyor ve böylece eseri o öldükten sonra yayımlanabiliyor. Bu ölümlerden üç yıl sonra Hitler’in de aynı şekilde karısıyla birlikte intihar etmesiyse tesadüf müdür yoksa ilahi bir güç müdür orasını size bırakıyorum… Böyle bir mektuptan sonra belki bugünün dünyasını da oturup yeniden düşünmek gerekir. 

Stefan Zweig ve Charlotte (Lotte) Altmann
Stefan Zweig ve Charlotte (Lotte) Altmann | Fotoğraf: elviejotopo.com

Unesco listesine göre, Almanca kitap yazan yazarlar içerisinde eserleri en çok basılan kişi Stefan Zweig olmuş. Ne kendinden çok daha ünlü olan Franz Kafka ne Thomas Mann ne de Robert Musil… Çok geniş bir psikoloji birikimine sahip olan Zweig’ın kitaplarını okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Freud’un öğretileriyle yola çıktığı psikolojik tahlilleri kitabı okurken yaşamanızı da sağlıyor. Stefan Zweig’ın bugüne kadar basılmış toplam 62; Türkçe’ye çevrilmiş 31 eseri bulunuyor. Alman felsefesiyle Fransız betimlemeciliğini bileştiren Zweig, insanın tutkularını çözümleyici olmaya çalışıp ve bunu sadece çağında değil gelecek çağlar için de başarmış bir yazar… Bir de son olarak, filmlerini büyük bir hayranlıkla izlediğim yönetmen Wes Anderson da senaryolarını yazarken Zweig’dan oldukça fazla etkilendiğini, hatta The Grand Budapest Hotel filmini, Dünün Dünyası kitabından sahneye uyarladığını söylüyor bir röportajında.

Bol bol okuyup, bol bol düşünmemiz gereken bu günlerde henüz onunla tanışmadıysanız kitaplarına bir şans vermenizi öneririm. Tanıştıysanız zaten çok şanslısınız demektir.

İlginizi çekebilir: ArtsyMagger’dan Kitap Önerileri