“La Dotta, La Rossa, La Grassa” yani bilge, şişman ve kızıl şehir Bologna… 2019’da Bologna’ya üç kız arkadaş, uzun bir hafta sonu geçirmek için gitmiştik. Şu an yazdığım cümleyi okuduğumda hayret ediyorum hareket kabiliyetimize… Neyse moralimizi bozmadan gezi notlarına geri dönüyorum hemen. Siz de her şey yoluna girdiğinde İtalya’ya gitmek üzere plan yaparsanız, kısa bir hafta sonu rehberi hazırlamak istedim. Aynı zamanda ben de çalışma odamda seyahatimi yazarak hatırlıyor, mutlu oluyorum. Hadi gelin Bologna’ya gidelim!

Bologna | Fotoğraf: Bianca Ackermann (unsplash.com)

Arkadaşlarımla, son dakika rezervasyonu yaptırdığımız için şehrin biraz dışında bir Airbnb evinde kaldık. Evin genel özellikleri gayet güzeldi, yeni ve sorunsuzdu. Ancak merkezden uzak olması ve toplu ulaşım noktalarına da ters istikamette kalması bizi biraz zorladı. Nasıl zorladı derseniz, günde 20 kilometre yol yürüdük. Bol bol yediğimiz için bu bizim için kurtarıcı bile oldu diyebilirim.

Bologna birbirinden güzel binalara, meydanlara ve caddelere sahip. Öğrenci şehri olduğundan da hayat hiç bitmiyor, hep bir kalabalık hep bir hareket var. Biz de bunun tadını sonuna kadar çıkardık ve geç saatlere kadar eski şehir merkezinde zaman geçirdik. Ben çok çok sevdim Bologna’yı, yeniden görmek istiyorum. Hatta bir daha gittiğimde azıcık İtalyanca öğrenmiş olursam, biraz pratik de yaparım diye düşünüyorum. Bir de ben İtalya’nın hangi şehrine gitsem, “En güzel bu, en çok bunu sevdim!” diyorum, yeni bir seyahatte eskisinin pabucu dama atılıyor, yeni şehri daha çok seviyorum.

Bu arada yazıya geçmeden son not; Bologna’yı seyahat planlarınıza aldığınızda, 2004 yapımı belgesel tadında bir film olan Working Slowly‘i izlemelisiniz. Şehrin politik duruşunu anlamak için çok eski olmayan bu film fikir verecektir diye düşünüyorum. Gerçeklere dayanan bu filmde 1970’lerin sonunda bir öğrenci radyosu olan Radyo Alice ile iki İtalyan gencinin hikâyesi anlatılıyor. Elbette 1976’daki ayaklanmaları dahil edilerek. Yayınlarında yemek tariflerinden yoga derslerine, öğrenci protestolarından iş bırakmalara kadar çok çeşitli konulara yer veren Radyo Alice, 1977’de jandarma baskınıyla kapatılıyor. Baskı, şiddet, zor kullanmak hiçbir dönemde, hiçbir coğrafyada ne yazık ki yok olmuyor…

Fotoğraf Altyazısı | sterlinglanier Lanier (unsplash.com)
Bologna | Fotoğraf: Sterlinglanier Lanier (unsplash.com)

Bologna

Tarihte Bologna

İtalya’daki 20 bölgeden biri olan Emilia-Romagna’nın başkenti olan Bologna, tarihi yapılarının çok iyi korunmuş olması ve mutfağı ile meşhur. Bence en güzel İtalya şehirleri arasında ilk üçe girer. Roma ölümsüz, Venedik huzurlu, Floransa mutlu şehir olarak anılırken, Bologna üç ünvanla anılıyor. Bologna La Dotta “Bilge Bologna” denilmesinin nedeni, dünyanın ilk üniversitelerinden biri olan Bologna Üniversitesi’nin 1088 yılında burada kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. Bologna La Rossa “Kızıl Bologna” sıfatını ise mimarisinde kızıl taşlar, tuğlalar kullanılmasından almış. Son olarak ise Bologna La Grassa “Şişman Bologna” denilmiş çünkü size ilerleyen kısımlarda anlatacağım üzere; yemekler, atıştırmalıklar, makarna ve tatlılar o kadar güzel ki, yiyip şişmanlamamak neredeyse imkansız!

Bologna’da Ulaşım

Bologna’daki en büyük avantajlardan biri düz ve görece küçük bir şehir olması. Yürüyerek her yere gidebilirsiniz. Biz Bologna Havalimanı’ndan yürüyerek kiraladığımız Airbnb evimize ulaşmıştık. Sonra da günlük gezilerimiz için otobüs kullandık. Evin yakınlarından bindiğimiz otobüs 10 dakika geçmeden eski şehir merkezine varıyor. İstanbul ile karşılaştırmıştım o zaman, gerçekten içim kan ağlamıştı trafikte geçirdiğim zamanı düşününce.

Rahat bir ayakkabı ile yediğiniz makarna, pizza ve şarküteri ürünlerini eritme garantisi veriyor Bologna. Daha ne olsun? 🙂 Zaten birazdan bahsedeceğim gibi Bologna İtalya’nın diğer şehirlerine göre yeme-içme konusunda daha uygun ve çok seçenek var. Aperativo’lar bile oldukça uygun 8-10 Euro’dan fazla değil, kahve ise 1 Euro’yu geçmiyor. 

Bologna’da Yeme İçme

Eski şehir merkezine vardığımızda alacakaranlık akşamüstüydü ve hafif bir aperativo ile günü tamamlarız demiştik. Tamburini’ye gittik. Tamburini, eski şehir merkezinin kalbinde, tarihi eski yiyecek pazarının hemen dışında ve Piazza Maggiore’nin yanı başında bulunuyor. Yiyeceklerin hepsi muhteşemdi! Hala hatırlarım, mortadella, salam, tuzlu ve keskin Parmigiano Reggiano ile gelen bir yerel ürünler tabağı, yanında da Aperol tercih etmiştik. Diğer günlerde Campari tercih ettiğimiz de oldu.

27b3f2560643e5bcdab4987ae5c315b6
Tamburini | Fotoğraf: Pinterest.com

Sonraki ilk sabah kahvaltımızı Pappare’de yaptık. Gitmeden araştırıp listeye eklediğim yerlerden biriydi Pappare. Siz de bizim gibi sabah erken saatlerde giderseniz gerçekte keyif alabileceğinizi düşünüyorum. Kruvasanlar, açık sandviçler, kahvaltı tabakları ve kahveleri harika. Sabah 9’dan sonra ise kalabalıklaşıyor ve herkes birbirini “Kalksa da biz otursak” diyerek süzüyor. Erken giderseniz, sakince kahvaltı yapıp, şehri gezmeye de Pappare’den devam edersiniz.

Kahvaltıdan sonra meydanı biraz turlayıp Cafe Terzi’ye uğramanızı isterim. Geleneksel ve şık bir dükkan. Herkes ayakta espresso içiyor, arada muhabbet edip hızlıca gazetelere göz gezdiriyorlar.

cafe-terzi-2-e1523309622346
Cafe Terzi | Fotoğraf: Journavel.xom

Akşam için ise bir diğer mekan Gamberini’yi öneririm. Bologna‘nın tarihi barlarından biri olan Gamberini, yine merkezde birazdan anlatacağım ikiz kulelere bakan ve şehrin nabzını tutmak için şahane bir lokasyonda, Piazza Maggiore’nin yakınında bulunuyor. Artık siz de bu meydanı tanıdınız diye düşünüyorum. Gamberini, günün her saati, kahvaltı, öğle yemeği veya aperatif için uygun mekanlardan. Eski tezgah ve bar dekorasyonları ile kendinizi bir film karesinde hissedebilirsiniz. Zaten söylemeye gerek yok, burada da aperitivo bir harika! Farklı dolgulara sahip iştah açıcı çörekler, çeşitli peynirler, karides ve sebzeli tartoletler tek kelimeyle unutulmaz bir açık büfe deneyimi!

Yine bir diğer akşam yemeği mekanımız Osteria dell’Orsa. Burası aperativo mekanlarından apayrı özelliklere sahip. Lokal bir mekan ve günlük tagliatelle, tortellini ve lazanya çeşitleri servis ediliyor Ayrıca tiramisu şahane, yumurtalı geleneksel tarifle yapılıyormuş. Günün her saati çok kalabalık ve gürültülü. Fiyatları uygun olduğu için herkes burayı tercih ediyor. Uzun okul sırası gibi sıralarda başkalarıyla kaynaşarak sohbet ederek yemek yiyorsunuz. Biz Türk öğrencilerle muhabbet etmiştik.

Tatlı olarak tiramisunun üstüne dondurma yiyemem diyenler için başka bir gün değerlendirilebilecek önerim Cremeria Funivia. Umarım pandemi sonrası gittiğimizde yerinde bulabiliriz dediğim yerlerden biri. Cremeria Funivia, Piazza Cavour meydanı yakınlarında bulunuyor. Bana sorarsanız Alice (mascarpone ve çikolata) ve Leonardo (kavrulmuş çam fıstıklı dondurma) deneyin derim ama çeşitlere göz atıp karar vermeyi size bırakıyorum.

Bologna’da Gezi Rehberi

Bologna bir revaklar şehri ve hepsine bakmak isterken boynunuz tutuluyor. Şehrin neredeyse tüm caddeleri ve sokakları ’portico’ adı verilen revaklarla sarmalanmış. Mimariye kattığı doku göz kamaştırıyor. Portico’lar yani revaklar yazın yakıcı güneşten, kışın da yağmur ve kardan koruyor şehir sakinlerini. Bir söylentiye göre, Bologna şehir merkezinde yağmurlu bir havada revakların altından yürüyerek hiç ıslanmadan istediğiniz yere gidebilirmişsiniz. Yani bu zarif yapılar sadece asil ve göz alıcı görünmekle kalmıyor hâlâ görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlar.

Fotoğraf Altyazısı | Maria Bobrova (unsplash.com)
Portico | Fotoğraf: Maria Bobrova (unsplash.com)

Piazza Maggiore’den aperativo anlatırken bahsetmiştim. Zaten tipik bir İtalyan şehri olarak Bologna’da da hayat meydanlarda! Emilia-Romagna bölgesinin en büyük kilisesi Basilica di San Petronio bu meydanda bulunuyor. Palazzo d’Accursio’nun içindeki şehrin meşhur kütüphanesi Biblioteca Salaborsa mutlaka zaman ayrılıp gezilmesi gereken yerlerden biri. Öğrenci şehrine yakışır bir kütüphane. İçindeki sanat galerisine de göz atmanızı dilerim. Aklıma kapatılan Ankara Bahçelievler’deki Milli Kütüphane geliyor, çok üzülüyorum.

Palazzo dei Banchi, Piazza Maggiore’de görebileceğiniz bir diğer güzel bina. 16. Yüzyıl’da Vignola tarafından tasarlanan muhteşem cephesi göz alıyor. Bologna Üniversitesi yani Universita di Bologna ise bence şehrin bu kadar canlı ve eğlenceli görünmesinin başlıca sebebi. Batı’nın bilinen ilk üniversitesi ve dünyanın hala eğitim veren en eski üniversitesi. Kampüsün binaları dağınık olsa da mutlaka gelmişken uğrayın. Biz bir akşam yemeğini üniversite civarında bir pizzacıda yemek üzere plan yapmıştık. Böylece etrafı daha uzun uzun gezme şansımız olmuştu.

Gelelim uzun uzun anlatmak istediğim Bologna’nın simgesi olan Asinelli ve Garisenda kulelerine. Bu kuleler bir zamanlar zengin ailelerin statü simgesiymiş, çünkü kule ne kadar yüksekse, onu inşa etmek o kadar çok para harcanırmış. Bologna, Orta Çağ’da, 100’den fazla kuleye sahipmiş. Görmek isterdim doğrusu… Bugün ise bu kulelerden sadece 21’i ayakta kalabilmiş, diğerleri savaşlarda, depremlerde ve yangınlarda yok olmuş.

Fotoğraf Altyazısı | Bianca Ackermann (unsplash.com)
Asinelli & Garisenda | Fotoğraf: Bianca Ackermann (unsplash.com)

Özellikle daha az yamuk görünen Asinelli Kulesi’ne çıkmanızı tavsiye ederim, umarım bakım onarım dönemlerine denk gelmezsiniz. 500 basamakla çıkıyorsunuz ama her basamağa değiyor! Zirvede sizi Bologna’nın kırmızı çatılarının muhteşem manzarası bekliyor. Bir de Asinelli’nin çok romantik, efsanevi bir hikâyesi var ki, anlatmasam olmaz. Efsaneye göre, bir gün genç bir adam eşekle çakıl taşırken çok güzel bir kız görür. Genç adam kıza aşık olur ve kızın zengin bir soylu olan babasına onunla görüşmek istediğini söyler. Baba ile alaycı bir tavırla şöyle der; “Sadece tüm Bologna’daki en yüksek kuleyi inşa edersen!” Bundan kısa bir süre sonra genç adam, şehirdeki en yüksek kuleyi inşa etmek için çok sayıda altın bulur. Asinelli Kulesi daha sonra genç adamın kızla evliliğinde çeyiz olarak kullanılır ve tüm zorlukları yenen aşkların uzun süredir devam eden sembolü olmaya devam eder. Beni tanıyanlar dövmelerimden birinin anlamının bu efsaneye dayandığını bilirler mi acaba? 🙂

Fotoğraf Altyazısı | Adam Kovacs (unsplash.com)
Asinelli & Garisenda | Fotoğraf: Adam Kovacs (unsplash.com)

Son olarak sizi La Piccola Venezia yani Venedik Penceresi’ne götürmek istiyorum. Önce yanlış pencereye bakıp “Bu muymuş ya?” dedik ama sonra doğrusunu görebildik. Benim en sevdiğim yerlerden biri oldu. Bologna’da zamanında çok fazla kanal varmış. Ancak şehirleşme nedeniyle çoğu yok olmuş. Sadece Via Piella 18 numaranın önündeki pencereden baktığınızda görebileceğiniz bir kanal duruyor. Venedik gibi bir görsel şölen beklemeyin ama şehrin içerisinde bir kitap boyutundaki pencereden kanal görmek güzel bir sürpriz.

Fotoğraf Altyazısı | Bianca Ackermann (unsplash.com)
La Piccola Venezia | Bianca Ackermann (unsplash.com)

Bologna bitti sandınız ama çevredeki en güzel şehirlerden olan Parma’dan söz etmeden yazımı sonlandıramayacağım. Yazımın bonusu olarak Parma ile devam ediyorum.

Bonus: Parma

İtalya’nın en ünlü ve en lezzetli peynirlerinden olan Parmesan peyniri ve jambonunun nerede yapıldığını görmek için bu küçük şehre gitmelisiniz diye düşünüyorum. Neredeyse yollarda hiç araba görünmeyen bu şirin şehirde dolaşmak için yürümeniz gerekecek. Yürüyerek gezmenin de keyfi bir başka oluyor!

Parma’da çok güzel botanik bahçeler, kaleler ve tarihi kiliseler bulunuyor, ayrıca dünyanın en eski üniversitelerinden biri olan University of Parma kampüsünü de görebilirsiniz. Zaten tüm şehir büyük bir müze gibi. Burada Modena’nın meşhur balsemik sirkesinden almayı ihmal etmeyin. Eğer meraklıysanız Modena yakınlarında iki muhteşem otomobil fabrikası var Ferrari ve Lamborghini. Lamborghini fabrikası Bologna sınırlarında kaldığından şehir içinden otobüsle de fabrikayı gezmeye gidebilirsiniz.

Hatırladıklarımı yazmak bile çok iyi hissettirdi! Eminim yeniden seyahat etmek daha da güzel olacaktır. O yüzden yeniden görüşene kadar Viva l’Italia!

Kapak Fotoğrafı: Bianca Ackermann (unsplash.com)

İlginizi çekebilir: Deniz Odabaşıoğlu’ndan Bologna