Sakin… Hayatın sırrı sakin kalmakta gizli diyebilir miyiz? Trafikte sakin olmak, sınavdan önce sakin olmak, iş yerinde sakin olmak, evde sakin olmak, en çok sinirlendiğimiz anlarda bile sakin olmak… ‘’Koşmayı bıraktığın gün vardığın gün.’’ diyen Ege Soley haklı mı acaba? Kendimize gün içinde defalarca hatırlattığımız sakin olma durumunu hayata geçirebilirsek belki de her şey değişir.

Ege Soley | Fotoğraf: Instagram / egemuga
Ege Soley | Fotoğraf: Instagram / egemuga

Ege Soley, Avrupa’ya olan aşkının da getirdiği bir sonuç olarak, mezun olduktan sonra kurumsal hayatın içine girmeyip Fransa’da buluyor kendini. Hiç Fransızca bilmeden tek yön bir bilet alarak Fransa’ya giden ve orada uzun uğraşlar sonucu bir çiçekçide çalışmaya başlayan Ege Soley’in hayatı, bugün Sakin ve Slow Public ile İstanbul’da devam ediyor. Özgür ve öğrenmeye düşkün ruhuyla hayallerini takip eden Soley, Sakin kitabında kendimize sorduğumuz birçok sorunun da cevabını bulduğumuz bir kitap yazmış. Bizi hayatımızla yüzleştiren kitabı konuştuğumuz ”sakin” röportajın ayrıntılarına hadi gelin birlikte bakalım!

Fotoğraf: Instagram / Bengisu Basaran
Fotoğraf: Instagram / Bengisu Basaran

Ege merhaba, nasılsın? Paris çiçekçilerinden İstanbul raflarına uzanan Ege Soley’i tanımaya geldik bugün. Bize biraz kendinden ve hikayenden bahsedebilir misin?

Merhaba! Çok teşekkür ederim, çok iyiyim. Ben 1983 İstanbul doğumluyum. İtalyan Lisesi’nin üzerine İngiltere Canterbury – University of Kent’te Avrupa politikası, İtalyanca ve İspanyolca okudum. Üniversiteden sonra İstanbul’a döndüm fakat hem ne yapacağımı hiç bilememekten hem de aslında açıkçası Avrupa’ya doyamamaktan, hiç Fransızca bilmeden kalktım Paris’e taşındım. Oradaki çiçekçilerin güzelliklerini gördükçe İstanbul’da neden böyle çiçekçiler yok diye diye bu işe baş koyup beğendiğim tüm çiçekçilere başvurdum. Sadece bir tanesi (ki Fransa’nın en ünlü çiçekçilerinden biriydi) beni tamamen bilgisiz ve Fransızcasız halimle kabul etti. 4 yıl boyunca hem çiçekçide çalışıp hem de Ecole des Fleuristes de Paris’de botanik ve çiçek eğitimi aldım. 2011 yılında da İstanbul’a dönüp kendi adımı taşıyan çiçekçimi açtım. Çiçek işleri hala aynı şekilde devam ediyor. Diğer yandan 2016 yılında da bir arkadaşımla beraber Slow Public’i yarattık; sadece Türk ve kadın tasarımcıların ürünlerini satan bir konsept mağaza oldu. Son iki yıldır onu da tek başıma götürüyorum ve çok severek büyütüyorum o markamı da. Diğer yandan da tabi herkesin bu aralar adını çok duyduğu en küçük kızım, ilk kitabım ”Sakin” var. Ondan da ayrıca bahsederiz zaten!

Bu röportaj daha çok “Sakin” üzerine olacak ama başlamadan yavaş yaşam ve yavaş tasarım anlayışını destekleyen Slow Public’ten bahsedelim. Nereden çıktı “Slow Public” fikri? Hangi tasarımcılar var içerisinde?

Ben yavaş yaşamak konusuna çok takığım, hep de öyle oldum. Çok üretkenimdir ama diğer yandan çok çalışmayı asla savunmam, işin hayatın önüne geçmesinden hep çok rahatsız olurum. Bu şimdilerde çok moda olmaya başlayan yavaş yaşam akımı gerçekten tam olarak hep beni yansıttı. Slow Public de yavaş yaşamın bir uzantısı olana “yavaş tasarım”ın bir merkezi aslında. Sadece yerel üreticilerin, fabrikasyon olmayan, tek tek elde üretilen tasarım ürünlerini satıyoruz. Tüm üreticilerimiz kadın, hepsi ne yaratmak isterlerse onu üretiyorlar, biz sadece fikir veriyor, gerisini onlara bırakıyoruz. Şu anda 30’u geçen markamız var; seramikte Define Atelier, Kiana, Blu Ceramics, Miras, El Quinto, Yuka, Liff, One Square Meter, Papier Atelier, Epidotte ve Hüner gibi çok iyi ve hepsi kendine has çizgileri olan üreticilerle çalışıyoruz.

Fotoğraf: Instagram / Ege Soley
Fotoğraf: Instagram / egemuga

Sakin’in çıkışı da Slow Public anlayışının hayatına girmesinin bir sonucu diyebilir miyiz? Neye borçluyuz ‘’Sakin’’in hayatımıza girmesini?

Aslında genel olarak böyle diyebiliriz. Yavaş yaşamak, sakin olmak, koşmamak, biraz durup, olduğun yerde demlenmek ve büyümek dediğim gibi benim çok önemsediğim konular. Dolayısıyla önce Slow Public’in, sonra da Sakin’in içeriğini bu yönde olması elbette kaçınılmaz ve benim arkasında durabileceğim, savunabileceğim ve üzerime oturan temalar oldu. Bir diğer yandan saydığım tüm bu işler bir kenara, yazı yazmak başka bir kenara benim için. Hep söylüyorum, tüm işleri bugün kapatabilir, arkama bakmadan gidebilirim. Ama yazı yazmayı bırakamam gibi. Sakin olmasa başka bir şey olacaktı. Ama mutlaka olacaktı sanırım.

Sakin… Müthiş bir isim. Yavaş, durgun, sessiz varken neden özellikle ‘’sakin’’ kelimesini seçtin? “Sakin” olmak neden önemli sence?

Çok teşekkür ederim. Sakin gerçekten kitabın kapağında bile durdukça güzelleşen bir kelime oldu. söylediğin kelimelerin hepsinin hissi ve anlamı farklı bende. Yavaş bahsettiğimiz anlamlarında olumlu hissettirse de bazen çok negatif de gelebilir kulağa. Durgun da keza aynı şekilde, sessizlik ise bambaşka bir konu. Sakin aklıma geldiği ilk andan beri bana hep yumuşak, uysal ve çok huzurlu bir his verdi, sakin insanlar, anlar ve yerler kötü olamazmış gibi belki de, bilmiyorum. Çok tutundum o kelimeye ve başka bir seçenek düşünmedim bir daha, iyi ki de düşünmemişim. Sükunet en kısa tarifiyle insanın kendisine yaklaşması, içinden geçenleri anlaması için en önemli, en ucuz, en kısa yol. Kıymetini bilemiyoruz hiç ama öyle.

Şehrin kalabalığından sakinliğin kıyısına geçmenin kolay olmadığını biliyoruz. Sen nasıl sağlıyorsun bunun dengesini? Nasıl sakin kalıyorsun? Henüz kitabını okumayanlara sakinliğin temelleriyle ilgili birkaç ipucu verebilir misin?

Elbette istanbul’da yaşayan bir insan olarak benim hayatım da her zaman çok sakin geçmiyor. Hep şunu söylüyorum; ben Sakin’i asla birilerine bir şeyleri dikte etmek, bakın bu böyledir şu da şöyledir demek için yazmadım, haddim değil bir kere. Sakin aslında en önce kendime bir ders kitabı olsun istedim. Kendimi başarısız ve başkalarından geride hissettiğimde, yalnız kaldığımda, panik anlarında aklımdaki tilkilerin kuyruğu birbirine karıştığında açıp okuyayım, biraz sakinleyeyim diye yazdım. Dolayısıyla şunu söyleyebilirim ki, herkesin yolun kendine. Ama bir tek şeyden eminim, tüm yollara biraz sessiz ve yalnız kalarak, içimizdeki çok kısık ve bugüne kadar hep bastırdığımız sesleri duymaya ve sonra da o sesin bize ne istediğini söylemesine izin vererek çıkılıyor.

Şehir insanının en büyük sorunu sakinlikten uzak olmak mı sence? Sakinleştikçe tüm sorunlarımız çözülecek, mutluluğa erişecek miyiz?

En büyük olmasa da bir çok düğümünü çözecek bir anahtar sükunet fakat bu hep görmezden geliniyor.  Insanların aklına belki de derin meditasyonlar, farklı imajlar geliyor ve çekiniyorlar, bunu da anlayabiliyorum. Oysa gerçekten herkese ve her şeye vakit ayıran bir kişinin günde on dakikayı sadece kendine ayıramıyor olması gerçekten üzücü. İçinde yaşadığımız zamanın ruhu maalesef buna itiyor bizi ama bahsettiğim hiç zor bir şey değil. Günde sadece on dakika sessiz ve hiçbir şey yapmadan durmak, çok fazla kapıyı açıyor, çok fazla düğümü çözüyor ve insanı kendine çok daha fazla yaklaştırıyor. Garanti veriyorum.

Fotoğraf: Instagram / Ege Soley
Fotoğraf: Instagram / egemuga

Uzun bir süre Paris’te bir çiçekçide çalışırken muhtemelen birçok insanı gözlemleme şansın olmuştur. Paris insanıyla İstanbul insanın sakinlikleri arasında nasıl farklar var biraz anlatabilir misin?

Elbette Paris gibi bir Avrupa kentinde yaşamanın insanın hayat kalitesine kattığı çok şey var. Tam olarak sakinlik diyemesem de kendine vakit ayırmak bunlardan önemli bir tanesi. Çalışmanın yeri ve zamanı olduğu gibi, tatil yapmanın da zamanı var ve kimse buna kolay kolay karışamıyor. Benim Paris’teki patronum İstanbul’da pazar günleri de tüm dükkanların açık olduğunu söylediğimde çok şaşırmıştı, o insanlar ne zaman tatil yapıyor diye sormuştu. Bu bir Parisli için asla anlaşılacak bir şey değil. Biz sanırım gereğinden fazla çalışıyor ancak bunun sonucunda istediğimiz faydayı da kendi üzerimizde göremiyoruz.

Önce Slow Public, sonra Sakin… Sırada zamanın tadını çıkarabileceğimiz neler var?

Artık ikinci kitaptan bahsedebilirim bence! Daha yolun çok başındayım ama çalışmalara başladım. Nasıl ki Sakin aslında sadece zaman ve sükunetten bahsetmiyorsa, bu yeni kitap da geniş kapsamlı fikirlere sahip olacak diye düşünüyorum. Umarım Sakin’in başardığı gibi ikinci kitap da okuyucuyu bu karışık hayatın içinde biraz olsun rahatlatır ve ona kendisini hatırlatır.

Teşekkür ederiz!

Kapak fotoğrafı: Instagram / egemuga

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Beşiktaş Sakin Kafeler

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan Kitap Önerileri