Doğa ile çok iç içe büyümedim. Yeşilin tonları da benim için sınırlıydı, bitkilerin çeşitleri de. Fakat yıllar içinde doğanın içinde kısa süreli vakitler geçirmeye başlayınca, onu dinlemeye ve tanımaya başladım. Küçük bir ağaç gölgesinde bulunan huzur belki de günlük stresim, koşuşturmam arttıkça daha fark edilir oldu. Bu yazımda tam da doğanın iyileştirici gücüyle ilgili olan Shinrin-Yoku adlı kitapla tanıştırmak istiyorum sizi.

Doğa
Doğa | Fotoğraf: Unsplash / Sergei Akulich

Yeşilin içindeyken, tam olarak tanımlayamadığım bir his olur bende. Sanki daha keskin görmeye başlarım, kulaklarım daha dikkatli dinlemeye başlar… Sakinlik gelir; uyku gibi bir şey değil ama bu daha çok dinlendiren ve bir yandan da enerji yükleyen bir şey. Bazen bir şükür duygusu olur, bazen yersiz bir hüzün. Fakat zaman yavaşlar ve hissedilen şeyler derinleşir. Tabii bu çok uzun sürmez, süremez. Dikkatim dağılır, aklıma yapmam gerekenler gelir ve büyü bozulur…

Yine de bir dakika bile olsa bana iyi gelen bir şeyi bulmuş olduğumu hissederim. Çoğu zamanda kendimi iyi hissetmediğimde hatırlamaya çalıştığım, döndüğüm anlar o bir dakikalardır. Muhtemelen bunlar bir çoğumuz için benzer durumlar fakat çok konuşmuyoruz… 🙂

Shinrin-Yoku
Shinrin-Yoku | Fotoğraf: Miray Süer

Shinrin-Yoku kitabını ilk gördüğüm an çok heyecanlandım, meraklı meraklı sayfaları çevirirken iki günde bitirdim. Kitabı bu kadar hızlı bitirmiş olmamın sebebi sanırım okurken yukarıda bahsettiğim anlarda yine çokça dolaşmam oldu. Bu sefer fark ettim ki bunlar bana özel ya da mucizevi bir şey değilmiş, her birinin bir anlamı varmış. Aynı hissi 1.5 sene önce aromaterapi ile de tanıştığım zaman da yaşamıştım. Bitkilerin sahip olduğu kokuların yarattığı etkiler de tesadüfen değilmiş. Ne şaşırtıcı değil mi, o heyecan da doğanın özüyle bağlantılı.

Eski bir Çin atasözü der ki: “Kalbinde yeşil bir ağaca yer verirsen, ötüşen kuşlar konar kalbinin dallarına.”

O zaman biraz kitaba geçelim: “Shinrin-Yoku: Orman Banyosu”.

Shinrin-Yoku

“Doğaya verdiğimiz her şey; zamanımız, enerjimiz ve özverimiz, bize sağlık, dinginlik ve ilham olarak geri döner.” Bunu anlamak yaşadığımız son aylarda daha da kolay oldu. Vermemiz gerekenleri vermedik ve o da karşılığında bize beklemediğimiz birçok şey verdi. İnsanın doğadan üstün olmadığını, yalnızca tüm canlılar gibi onun bir parçası olduğunu anladık. Bunu düşünmek bile okuduklarıma olan inancımı arttırdı.

Ağustos 2018 – Ordu | Fotoğraf: Miray Süer

Orman Banyosu

Orman banyosunun iyileştirici etkileri saymakla bitmiyor. Beyin, göz, kalp, sindirim sistemi ve bağışıklık sistemi gibi sağlığımızla ilgili pek çok konuda, farkında varmadığımız birçok yönden bize iyi geliyor. Kendimizi tanımımızı, dinlenmemizi, stresimizi atmamızı sağlıyor. Bunu tam karşısındaysa, bugünün dönüşen dünyasının içinde barındırdığı birçok dinamik bize iyi gelmiyor.

Orman banyosunu o an hissettirdiği iyi olma duygusuna ek olarak benim için en şaşırtıcı tarafı vücudumu bir hafta boyunca korumaya devam etmesi oldu. Hem de ne koruma! Vücudumuzun ürettiği kötü hücrelerin oluşmasını engelleyen NK (Natural Killer) hücrelerinin sayısı doğada geçirilen zaman çoğaldıkça artıyor ve günlerce bizi korumaya devam ediyor. Bu da başta kanser olmak üzere birçok hastalığa karşı kendimizi savunmamızı güçlendiriyor.

Doğanın içinde olmak kulağa bu kadar iyi gelirken; zaman bulamamamız, önceliklerimiz, işimiz, hayat şeklimiz, günlük tempomuz, sorumluluklarımız ya da farklı birçok dış etken bizim doğaya olan mesafemizi arttırıyor.

Doğadan uzaklaşmak, şehrin gürültüsü, sesi, trafiği, evlerimizin şekli, içinde bulunduğumuz anı yaşayamamamız – yediğimiz yemeğin tadından, attığımız adımlara; duyduğumuz seslerin farkında varmamızdan, içimize çektiğimiz nefese kadar – bizi yaradılışımızdan uzaklaştırıyor. Dengemizi korumak için doğaya dönmek en temel ihtiyacımız. Tamamen doğanın içinde olmak büyük bir lüks hepimiz için, şehirleri terk edemiyoruz. Bu kitabın en çok sevdiğim yanı da bunun farkında olması ve günlük ritüellerle aslında birçok kavramı hayatımıza dahil etmemizi önermesi. Kısa kısa benim altını çizdiğim kavramları ve yaklaşımları yazmayı deneyeceğim. Çok daha fazlasına ulaşmak ve size iyi gelecek olan yerlerin altını çizmek için kitaptan bir tane edinmenizi öneririm.

 Aralık 2019 - Belgrad Ormanı
Aralık 2019 – Belgrad Ormanı | Fotoğraf: Miray Süer

Ormanda ya da daha da daraltayım yeşil bir alanda yürümek çoğu zaman bizim daha çok kendi içindeki dengesini düşünüp yaptığımız bir eylem.

Ormanda yürürken nelere dikkat ediyoruz? Nasıl bir tempoda yürüyoruz ya da hangi davranışları sergiliyoruz? Bazen saatlerce yürüyoruz ancak sadece bacaklarımız çalışıyor, ruhumuz orada olmuyor. Konuştuklarımız, düşündüklerimiz, nefesimiz başka bir yerde; olmamız gerekenin çok uzağında kalıyor. Burada bir farkındalık yaratmak bile hayatımıza Orman Banyosu’nu dahil etmek için yeterli.

Orman Banyosu Nasıl Yapılır?

Orman yürüyüşünü başlamak için ihtiyacımız sakin bir yeşil alan – park, bahçe, orman-  ve aşağıdaki adımlar…

Kendinizi tamamen içinde bulunduğunuz anın deneyimine odaklamak: Telefonunuza bakmayın, adımlarınıza odaklanın, onları bilinçli atın ve gezintinin esas amaç olduğunu unutmayın. Eğer yalnız yürümüyorsanız, yanınızdakilerle sohbet etmek isterseniz sizde stres yaratacak bir konu seçmeyin.

Belli bir hedefe varmak için acele etmemek: Yürüyeceğiniz yolu, molalarınızı, durup izleyeceğiniz manzaraları ve yürüyüşü nerede bitireceğinizi içgüdülerinizin seçmesine izin verin.

Yavaş ve derin nefes almak: Nefesleri derin ve yavaş almaya hatta mümkünse nefesin içindeki dolanımını hissetmeye çalışın.

Düşüncelerin akıp gitmesine izin verin: Zihnin sürekli ürettiği karmaşık düşünceleri fark etmek, onları reddetmemek ama gitmelerine izin vermek. Eğer çok yoğunsa düşünceleriniz, kısa bir ara vermek ve birkaç esneme hareketi yapmak iyi olabilir.

Kendinizi bütünün bir parçası gibi hissetmek: Yugen’i deneyimlemek (birazdan bahsedeceğim), evrenin bir parçası olduğunuzu ve ondan ayrı olmadığınızı hissetmek.

Orman yürüyüşünde kuşların sesini dinlemeyi de unutmamak gerekiyor. Aslında sadece orman yürüyüşünde değil, buna tanıklık ettiğimiz birçok an durup, onların sesine kulak vermemizin ne kadar iyi geldiğini hepimiz biliyoruz. Son zamanlarda evlerde olduğumuz sürede bize iyi gelen şeylerden biri de camı açtığımızda gelen kuş sesleri oldu. Hatta birçoğumuz kuşların sesini hiç bu kadar duymuyordum diye şaşırdık ve onların sesini dinledik, birbirimizle paylaştık. Bu tepki aslında hiç öylesine bir tepki değildi. Bilimsel olarak kuş sesinin iyileştirici bir gücü olduğuna inanılıyor. Kuş sesleri stresimizi azaltıyor, huzur veriyor ve konsantrasyonumuzu arttırıyor. Araştırmalar bunun nedeninin binlerce yıl öncesine dayandığını ve eskiden insanların kuşlar öttüğünde her şeyin yolunda gittiğini, ötmediğin de ise endişe etmemiz gerektiğini öğrendiklerini söylüyor.

Kuşları doğada dinlemek kadar belgeseller üzerinden izlemenin de benzer duyguları uyandıracağını okuduğumda hemen aklıma Our Planet ve Dancing With The Birds geldi. İzlemediyseniz aşağıda fragmanıyla başlayabilirsiniz.

youtube play youtube play

Anladığımız üzere biz de birçok konuda olduğu gibi burada da bir iz düşümü yaşıyoruz, insan olma içgüdülerimizle bir şeyleri buluyoruz gibi duruyor.

Wabi-Sabi

Kitabın büyük bölümünde bahsedilen Wabi Sabi, “kusurlu olanın güzelliği” diye kendini anlatıyor ve doğada hiçbir şeyin kusursuz olmadığından bahsediyor. Shinrin-Yoku yaparken düşüncelerimizi bu odağa getirmemizi öneriyor.

Mutluluğu hep bir şeylerin olmasına ya da tamamlanmasına bağlıyoruz. Mutluluk ancak kusursuz bir sonuçla oluşabilir gibi geliyor. Kusursuz bir okul, iş, evlilik, çocuklar, hayat… Waba-Sabi kusursuzu bu kadar istemenin aslında gerçeği reddetmek olduğunu söylüyor. Hayatı kusurlarıyla sevmek; zorluklarıyla barışarak yaşamak ve yaşadığımız tüm olumsuzluklardan neler kazanacağımıza odaklanmanın bizi zenginleştireceğini ifade ediyor. Mükemmeliyetçilik bizim böyle düşünemememiz önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Bunun üzerine çalışmaya başlamak ve Wabi-Sabi’yi derinlemesine anlamak için aşağıdaki kitabı sipariş ettim bile.

Wabi-Sabi’yi sağlamak için orman banyosunda varılacak belli bir hedefin olmaması gerekiyor. Doğaçlama yürümek, yolların önümüze çıkardığı sürprizleri kabul etmek ve kendimizi ana bırakmak odağımızı Wabi-Sabi’ye çekmemizi sağlıyor.

Bunları yaparken içimizdeki Yugen’i uyandırmak gerekiyor. Yugen, “evreni gözlemlediğimizde duyduğumuz hislerin içimizdeki en saklı derinliğe ulaştığı gizemler anlar” olarak tanımlıyor ve Orman Banyosu’nda içindeki Yugen’i uyandırmamız öneriyor. Ormanda ya da sessiz bir bahçede gezerken durup etrafımızı izlediğimiz sakin bir an olarak düşünebiliriz Yugen’i. Benzer şekilde bir gün doğumunda ya da gün batımında da vardır. Üstelik içimizdeki Yugen’i uyandırmanın tek yolunun doğa olmadığından da bahsediliyor kitapta. Bazen dinlediğimiz bir piyano melodisinde, bazen baktığımız bir tabloda da aynı hissi yakalayabileceğimizi söyleniyor.

Kitapta Silvo Terapi olarak da bilinen ağaçlara sarılmanın endişeyi azalttığı ve olumsuz düşüncelerden uzaklaştırdığına yer veriliyor. Bu faydayı sağlayan şey ise ağacın gövdesinden gelen, bizim neredeyse hissetmemizin imkansız olduğu ancak hücrelerimizin bunu hissettiği titreşimler. Bunu ilk okuduğumda çevremde hiç ağaca sarılan birini gördüm mü diye düşündüm, çocuklar ve hayvanlar dışında ağaca koşan birini hatırlayamadım. Çocuklar ve hayvanlar bir yere coşkuyla koşuyorsa her zaman bizden iyi bildikleri bir şey vardır. 😊

İlginizi çekebilir: Damla Sekman’dan Ağaçlara Sarılmak

Orman yolunun üzerimizde bu denli etkili olmasının bir nedeni de renginden geliyor. Yeşil rengin stresi azalttığı bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçek. Biraz daha pratikleştirmek için evde daha fazla yeşile yer vermekten de bahsediliyor. Evde yeşile; bitkilerle, tablolarla, duvar kağıtlarıyla yer vermek kendi alanımızda daha iyi hissetmemizi sağlayabilir. Evdeki bitkilerin ruha faydalı olacağına inanmak da atılacak adımlardan biri aslında. Bunun için yalnızca bitkilerden değil, bitkilerin özlerinden yani aromaterapiden de faydalanılabilir. Bitkilerin özlerini bilmek ve ihtiyacımız olanı evde birkaç damla bitki özünü buhardanlık içine damlatmak çok işe yarıyor. Ben bunu HomemadeAromaterapi ile tanıştıktan sonra çok daha iyi anladım. (Homemade’in kurucusu ile yaptığımız röportaja da buradan ulaşabilirsiniz!)

Aslında bu büyük kavramları birçoğumuz yeni duymuyoruz. Ancak nasıl uygulayacağımızı bilmediğimiz için belki de hayatımıza dahil edemiyoruz. Artık bazı ipuçlarına sahibiz! O zaman haftada bir gün bile olsa bu ritüelleri deneyerek Orman Banyosu’na çıkmak, evde yeşile yer açmak için adım atmaya başlayabiliriz.

Kapak fotoğrafı: Instagram / @buketp