Kim bilir, kaç kez geçtik Beyoğlu sokaklarından ve o upuzun caddesinden? Yürümekten üşendiğimizden değil, sırf keyif olsun diye bindik bazen o kırmızı tramvaya. Kulaklarımızda çın çın sesleri ve değişmeyen melodileriyle bir Beyoğlu müziğiydi o yolculuk. Bazen bir tebessüm, bazen serzenişle makyajı akmış binalara baktık caddeden geçerken. Öğrencilik yıllarımızda toy hayatlarımıza pek çok anı sığdırdık; ceplerimizde birer sinema bileti, film saatine dek girip çıkmaktan usanmadığımız restoranlarında, kafelerinde güle eğlene. Bazı akşamlar hiç bitmesin istedik yüksek tavanlı eski nesil meyhanelerinde, çalgı fasılın sürüp gittiği meşkler. Bazen de hayranı olduğumuz o müzik grubunun konserinde hep bir ağızdan şarkılar söyledik. Ertesi gün sesimiz kısıktı ama yine de mutluyduk.

07-27
Çiçek Pasajı / Cite de Pera | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Öznesi bizler değilsek de büyüklerimizden dinlemekten haz duyduk Baylan’da ilk kez içilen cappuccino’yu, Markiz’in kremalı pastalarını, Lebon’da yazar buluşmalarını. O ahşap dokulu pastanelerde filizlenen aşk hikâyelerine hayretle kulak kabarttık, biraz özenerek.

Bir sürü keşkemiz birikti Beyoğlu’na dair. Mesela, Kelebek Korse bizlere o vitriniyle yüzyıllar arası yolculuk yaptırmaya devam edebilseydi. Veya Lebon’un raflarına dizilmiş yılbaşı keklerine iştahla bakabilseydik halen. Denizler Kitabevi’nin ahşap merdiveni önündeki geniş masaya yığılmış antika haritalar arasında hayallere dalmaya devam edebilseydik bugün de. Ah keşke biz de tanışabilseydik Çiçek Pasajı’nın çiçek kadını Madam Anahiti’siyle. Bir kere olsun göz göze gelebilseydik o masalarda Tezer Özlü’yle

Elbette Beyoğlu artık eski Beyoğlu değil. Biraz yorgun, biraz hüzünlü ve bazen de yalnız. Geçmişine o da en az bizim kadar özlem duyuyor. Bir bir kapılarını kapatıyor en sevdiği komşuları, başka yerlere gitmek zorunda oldukları için. ‘Çokkültürlü, çoksesli ve çokrenkli’ yaşam biçimi giderek tek kültürlülüğe evriliyor. Fakat elimizde kalan ve “Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan” yerler halen var. O yerlerin sahipleri özveriyle işletmelerini devam ettirmeye çalışıyor. Semtin değişen kimliğine ve turist yapısına ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da marka kimliklerini bizim sevdiğimiz haliyle tutmaya çabalıyor. Buralar, bize “Beyoğlu’na gitmeye halen değiyor” dedirtecek yerler. Kimisi klasik, kimisi gelecekte birer klasik olmaya aday. O çok sevdiğimiz, özlem duyduğumuz Beyoğlu’nu yaşatan köşelerinden söz ediyorum. Öyleyse, haydi Beyoğlu’na uzanalım yeniden. Yalnız aceleyle değil, bu defa oldukça yavaş adımlarla.

Klasiklerle Maziye Yolculuk

Yaşı kaç olursa olsun “bir Beyoğlu Klasiği” tanımı herkesin kalbindedir. Kimi için bu tanım, yüksek tavanlı, kadife perdeli, piyanolu eski Beyoğlu sinemalarında, kimi için ilk aşkın peşinden sürüklenip buluşma saatini heyecanla beklediği vanilya kokulu pastanelerde, kimi için ders saati biter bitmez izlemeye geleceği konserin düzenlendiği loş ışıklı bir barda, kimi içinse çocuk yaşta çoksesli yaşamaya alışık olduğu o aile apartmanının yer aldığı dar bir sokakta saklıdır. Beyoğlu’nda yaşamasa da “Beyoğlu’nu yaşamış” olan herkes, arada özler durur buraların eski halini. Tüm bu hislerle, özlem duydukça sarılabileceğimiz birkaç hatrı sayılır mekan ise şöyle:

08-27
Çiçek Pasajı Lokantaları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Çiçek Pasajı: Kim ne derse desin geceye doğru iyice artan neşesiyle insana Beyoğlu’nu yeniden sevdiren pasajlardandır. İçerisinde yer alan meyhanelerinde çalgı cümbüş başlayıp, masalar dolar ve anason kokuları etrafa yayılırken bu kentin en özel kubbelerinin biri altında olduğunuzu hissedersiniz inceden.

Hikâyesi: 19.Yüzyıl’da yerinde 1870 yangınında yanan meşhur Naum Tiyatrosu’nun yer aldığı, esas ismiyle Cité de Pera veya Hristaki Pasajı, banker Hristaki (Christakis) Zografos tarafından 1875’te yaptırılır. İlk yapıldığında, pasajda tütün, terzi, tuhafiye gibi dükkânlar vardır. 1930’lu yıllarda ise içine çiçekçilerin yerleşmesiyle beraber bu ismi alarak Çiçek Pasajı olarak anılmaya başlanır.

Nesi için gidilir? Bir akşamüstü, girişindeki Mahzen’in dış masalarında bira-patates keyfi yapmak için. Sev-İç’te güveçte fener kavurma, birkaç çeşit meze eşliğinde rakı içmek için. Ceneviz’in üst katından pasajı gören bir masaya kurulup, yine mezeler eşliğinde akşama uzanmak için.

Pasajın en meşhuru – Huzur Lokantası’nın sevilen garsonu Entel Cavit, 1940’larda pasajdaki birahanelerde servis edilen Arjantin biraları*, akordiyon çalarak masaları neşelendiren, bazen de hüzünlendiren Madam Anahiti ve yaşamı boyunca Sev-iç’teki masasına yerleşip dostlarına esprilerle anılarını anlatan Aydın Boysan.

Bir Not: Pasajın 80’lerdeki görüntülerini izlemek isterseniz, Tarık Akan’ın başrolde olduğu Beyoğlu’nun Arka Yakası filmini seyredin. O filmde Arjantin bardaklarında içilen biraları da göreceksiniz.

10-2-10
Avrupa Pasajı / Aynalı Pasaj | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Avrupa Pasajı: Balık Pazarı’na giderken dikkatleri üzerine çeken pasaj bir zamanların en revaçta tuhafiye dükkanlarına ev sahipliği yaparmış. Hatta, Masumiyet Müzesi’nde de Kemal’in annesiyle gidip düğme aldığı pasajdır. Şimdilerde ise antika eşya ve hediyelikler satan dükkânlara sahip.

Hikâyesi: 1874’te Ohing ailesi tarafından manifatura ve tuhafiye pasajı olarak yaptırılır. Farklı meslekleri simgeleyen kadın heykelleri ve gaz lambalarının arkasına kondurulmuş aynalarıyla ünlüdür.  Bu aynalar artık yerinde olmasa da ismi halen “Aynalı Pasaj” olarak anılır.

10-73
Aslıhan Pasajı’nın sahafları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Aslıhan Pasajı: Avrupa Pasajı’nın yan komşusu Aslıhan, bir zamanların çok meşhur Krepen Pasajı’na ev sahipliği yapıyordu ve bu pasaj içinde onlarca meyhane bulunurdu. Şimdi, sahaf denilince Beyoğlu’nda akla ilk gelen yer burası. İçerisinde sahaflar, bir adet cilt evi, ipek iplik dükkânı, plak ve poster satan tezgâhlar yer alıyor.

Bir Not: Pasajın alt katında yer alan ipek ip ve düğme satan dükkanı bulun. Duvarda asılı eski sahibinin siyah beyaz fotoğrafına bakın. Sahibi Fikri Bey ile sohbet edin. Tam karşısındaki tarihi baskı makinasını görün. Destine Sahaf ve Servi Cilt Evi’ne mutlaka uğrayın.

26-11
Olivo Geçidi Sakinleri | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Olivo Geçidi ve Panayia Kilisesi: 1900 tarihli Olivo Han’dan adını alan geçidin dillere destan Mandabatmaz Kahvecisi dışında, 1920’lerden bu yana Rus yemekleri sunan Rejans Lokantası, dondurmacısı ve biraz ileride “saklı” bir kapıdan girilen Panayia Kilisesi var. Dönemin varlıklı Levanten – İtalyan  ailelerinden biri olan Olivolar, yazları Bakırköy’de kışları da buradaki evlerinde otururmuş (kapısında 1901 yazan yapı).

11-63
Panayia Isodion Kilisesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Panayia ise 1803’te inşa edilmiş, Rum Ortodoks cemaatine hizmet veren kiliselerden. Aynı zaman da bu bölgenin en eski kilisesi.

Bir Not: Bu kilisenin avlusunda çekilen sahneleriyle eski Beyoğlu’nu yaşatan, senaryosunu Füruzan’ın yazmış olduğu Benim Sinemalarım filmini izleyin.

13-46
Balık Pazarı tezgahları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Balık Pazarı ve Nevizade: Sultan Abdülaziz döneminden beri aynı yerinde kurulan Balık Pazarı, sadece balık tezgâhları ile değil, başta Cumhuriyet Meyhanesi olmak üzere; yanı başında yer alan Dudu Odaları Sokak ve ismini Naum Tiyatrosu’ndan alan Sahne Sokak’ı ile de ziyarete değerdir. Bu iki sokakta şarküteri, turşucu, manav,  işkembe salonu, şekerci, tatlıcı, istiridye, soğuk sandviç bulabileceğiniz balık dükkânları bulunur.

Nesi için gidilir? Dudu Odaları Sokak’a gelip Pelit’te bir turşu suyu içmek, Üç Yıldız’dan lokum  ve likörlü çikolata almak, Sakarya’da ekmek kadayıfı veya mevsiminde kaymaklı ayva tatlısı yemek ve Tunç Balık’tan eve götürmelik çiroz, lakerda, ahtapot veya karides salatası almak, dilerseniz de ayaküstü yemek için somonlu bir sandviç yaptırmak için gidilir.

14-42
Nevizade |  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Nevizade ise şüphesiz Beyoğlu’nun kalbine giden en hayat dolu, en sembolik ve en kendine has sokaklardan biri. Geçmişte, Rum meyhanecilerin olduğu bir sokakmış. Günümüzde ise yan yana sıralanmış balık lokantalarının doldurduğu Nevizade’de günün her saatinde başka kokular duyulur. Gündüzleri bira-patates veya bira-midye tava lezzetini tatmayan veya akşama doğru lokantaların birine geçip mezelerle donatılmış bir masada uzun uzun oturmayan bir Beyoğlu düşkünü herhalde yoktur.

Bir Not: Nevizade’nin en eskilerinden Krepen’deki İmroz maalesef kapandı. Diğer “eskilerden” kalanlar ise Lipsos ve Boncuk.

Beyoğlu ve Atlas Sinemaları: Beyoğlu’nun kapanan onlarca sinemasından sonra neyse ki hayattalar diye sevindiğimiz bu iki sinemanın geçmişi kimine göre “Beyoğlu’nun Beyoğlu olduğu zamanlara” dayanıyor.

1989’da kapılarını açan ve yüzleri artık tanıdık olmuş çalışanlarıyla, bekleme salonundaki ahşap masalarıyla kalbimize kazınan ve nice festival filmlerini izlediğimiz Beyoğlu Sineması, ne yazık ki kapanmak üzereydi. Geçtiğimiz aylarda ise İBB Miras tarafından alınarak, yenilendi.

1948’te açılan ve neoklasik binasıyla da (Atlas Pasajı) dikkat çeken Atlas Sineması ise kısa bir süreliğine kapandı ve geçtiğimiz senelerde yenilenerek Atlas 1948 olarak tekrardan hizmete başladı. Aynı zamanda Sinema Tarihi Müzesi’ne de ev sahipliği yapıyor.

15-45
Suriye Pasajı | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Suriye Pasajı: İstiklal Caddesi’nin en görkemli apartmanlarından biri. Giriş katında dükkanlar, üst katlarında ise ofis ve konut olacak şekilde tasarlanıp 1908’de Rum mimar Dimitris Basiliadis’e yaptırılmış. İsmini de bu binayı yaptıran Suriye kökenli Abut ailesinden alıyor.

İstanbullu Rumların gazetesi Apoyevmatini’nin ofisi de bu pasajda yer alırdı. Ofis geçtiğimiz yıllarda bu pasaja veda etti.

16-36
Kohen Hemşireler Kitabevi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Kohen (Hemşireler) Kitabevi: Beyoğlu’ndan geçen ve isimlerini tarihe yazdıran nice aile var. Bu ailelerden biri de Kohen soyisimli kızkardeşler. Tünel Pasajı’nın en eski sakini Kohen Kitabevi, Musevi iki kardeş; Mazalto Kohen ve Elisa Kohen Benzimra tarafından 1918’de kurulmuş. Bugün de Tünel Pasajı’nda açık olan bu kitapçıya uğrayıp, rafları arasında gezinti yaptıktan sonra kafe bölümünde bir kahve molası vermek paha biçilemez bir Beyoğlu zevki.

17-25
Garibaldi Sahnesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Garibaldi Sahnesi (Casa Garibaldi): İtalya’da ismine sıkça köprülerde, sokaklarda rastladığımız Giuseppe Garibaldi bir dönem de İstanbul’da yaşar. Kendisi İtalyan vatansever ve işçi sınıfını temsil eden bir milli kahramandır. 1863’te arkadaşlarıyla beraber Beyoğlu’nda işçi cemiyetini ve binasını kurar. 1909 yılında ise Mongeri’nin yardımlarıyla binayı restore ederek genişletirler ve bugünkü görünümüne kavuştururlar. Bir süre İtalyanların derneğine ev sahipliği yapar. 

Konser, sergi, toplantı gibi etkinliklerin yapıldığı bu bina, geçtiğimiz yıllarda yeniden açılarak, bu defa da tiyatrolara ev sahipliği yapmaya başladı. Casa Garibaldi’de bir oyun izlemek başlı başına bir deneyim. Bir zamanlar burada Garibaldi’nin de üyelerle bir araya gelip toplantılar düzenlediğini de düşünürsek, İstanbul’un bu renkli ruhuna bir kez daha hayran kalmamak mümkün değil.

Bir Not: Garibaldi Sahnesi olarak aratırsanız, burada gerçekleşecek tiyatro gösterimlerinin takvimine göz atabilirsiniz. Tiyatroyu izlerken tavanda dikkatinizi çekecek İtalyanca yazı şöyle der: “Vatanını seven onu eserleriyle onurlandırsın.”

18-27
Casa Botter | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Casa Botter (Botter Apartmanı): İstiklâl Caddesi, No: 235’te, II. Abdülhamid tarafından sarayın terzi ve modacısı olan Jean Botter için, mimar Raimondo D’Aronco’ya 1901’de yaptırılır. Uzunca bir dönem metruk bir halde olan yapı, geçtiğimiz yıl İBB Miras tarafından restore edilerek yeniden hayata döndürülür. Şimdilerde, sergi, konser dinletisi gibi etkinliklerde ziyaretçilere açılıyor.

19-16
Pera Palace Oteli | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Pera Palas Oteli ve Pastanesi: Şüphesiz, Pera’nın göz bebeği, Alexandre Vallaury tarafından yapılan  ve 1895’te hizmete açılan bu gizemli otel, yabancı turistlerin Agatha Christie sebebiyle daime gezi listesinde.  Son zamanlarda yeniden rağbet görmeye başlayan oteldeki 101 No’lu Atatürk’ün kaldığı oda, her gün 10.00-11.00 ve 15.00-16.00 saatleri arasında ziyarete açık.

Bir Not: Otelin 101 No’lu odasını gezdikten sonra, makaronları, kek ve pastaları ve elbette ki Fransız tipi iç tasarımıyla göz alan Patisserie de Pera’da bir mola verebilirsiniz. Akşamüstleri gün batımına doğru sizi İstanbul’un kalbinde hissettirecek bir diğer mekan da otel bünyesinde hizmet veren Orient Bar.

Editör Notu: Deniz Yılmaz Akman’ın Beyoğlu serisi ikinci yazı ile devam edecektir.

Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman

İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Beyoğlu Rotası Vol. 2