Beyoğlu’nun kültür-sanat belleğinde çok önemli bir yeri olan eski Alkazar Sineması Nike’ın katkıları ve #hareketinsahnesi mottosuyla; HOPE Alkazar adında benzersiz bir deneyim alanına dönüştürülerek 20 Kasım’da kapılarını açtı. Biz de HOPE Alkazar’ın üst katında bulunan spor stüdyosunu “Hope” ve “Inhale-Exhale” illüstrasyonlarıyla renklendiren Esra Gülmen ile üretimleri üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

HOPE Alkazar’ın üst katında bulunan spor stüdyosunu “Hope” ve “Inhale-Exhale” illüstrasyonlarınla renklendirdin. “Hope” illüstrasyonunda yer alan gülen yüzlerin hepsi birbirinden farklı ve stüdyodaki aynada ise “Inhale-Exhale” yazıyor. Bu çalışmanla HOPE Alkazar’ın “Herkese Açık” olma mottosunu eşitlikçi bir anlayışlara bizlere aktardığını düşünüyoruz, hikâyeyi senden de dinleyebilir miyiz?

Nike ile konuşmamızda, benim de sıkça üzerine düşünüp iş yaptığım “çeşitlilik, tolerans, özgürlük ve empati “ gibi kavramları HOPE Alkazar’a göre nasıl yorumlayacağımın üzerine konuşmuştuk. Böylelikle ilk olarak inhale-exhale işini çıkardım ortaya. Çünkü özünde bir spor markası olan Nike ve empati dediğimizde, bunları kesiştiren ortak şey nedir diye düşündüm ve cevap basitti: “Nefes al, nefes ver.” Çünkü bunu yapmadan, bir durup nefes alıp karşımızdakini dinlemeden, empati yapamayız. 

Sonra mekanın da ismi olan HOPE üzerine düsündüm. Tek başına ilham veren çok pozitif bir kavram. Biliyorsunuz ben tipografiyi imgelere dönüştürmeyi çok seviyorum. Yine öyle bir çalışma yaptım, bütün mekanı kocaman bir HOOOOOOPE’la kapladım. Burdaki her O, bir gülen yüzdü. Geçmişin, rengin, cinsiyet kimliğin ne olursa olsun gel diyen bu sahne için de her gülen yüz imgesini tek tek çizdim. Hepsi birbirinden farklı şekilde ve farklı renkte. Ama hepsi gülümsüyor. Çünkü beraber olmak, beraber hayal edebilmek çok güzel.

HOPE Alkazar’ın senin için; “çeşitlilik, eşitlik, empati, birlik, beraberlik, özgürlük ve hoşgörü” anlamlarına geldiğini ifade ediyorsun. Senin çalışmalarınla da birebir ilişkili konular bunlar. Tüm bunlar odağında sence gelecekte bizi neler bekliyor, umutlu musun?

Ben gerçekten Ç🙂🙂🙂🙂🙂K umutluyum. 

İç mimarlık bölümünden mezun oldun, kariyerine bir süre art director olarak devam ettin, hatta Lürzer’s Archive Magazine tarafından üst üste dört kez “Dünyanın En İyi 200 İllüstratörü” listesine seçildin. Peki hangi noktada çalışmaların daha çok sanatla evrilmeye başladı?

10 yıllık reklam serüvenimi geçen ay geride bıraktım. Sanırım Berlin’de 2016 yılında işlerimin yer aldığı ilk sergi Pictoplasma’ydı, sonrasında da Amsterdam’da 2017’de ilk kişisel sergimi açtım. Satılan ilk işimin birinin evinde duvara asıldığı an “hobi olarak” basladığım şey başka bir şeye dönüşmüş oldu.

Güncel konuları ve gündelik hislerini illüstrasyon ve tipografinin yanı sıra heykele, giyilebilir sanata ve daha birçok farklı disipline aktarıyorsun. Disiplinlerarası üretim şekli sanatını nasıl etkiliyor?

Bu bir oyun alanı. Zaten işin güzel kısmı, hiçbir kuralının da olmaması. O yüzden disiplinlerarası iş yapmaktan, denemekten, medyumlar üzerine oynamaktan asla korkmuyorum. Sezgisel hareket etmeyi çok seviyorum. Objelerin, daha önce kağıt üzerine yapmış olduğum bir işin mesajını nasıl değiştirebileceğini, işi nasıl başka bir boyuta çekebildiğini görmek, bunu deneyimlemek çok hoşuma gidiyor. Aslında bu bitmeyen bir merak gibi. Sanırım daha çok arayacağım.

Şu an Berlin’de yaşıyorsun. Frankfurt, Amsterdam gibi daha önceleri yaşadığın şehirleri de dahil ederek insanlardan aldığın garip soruları “Don’t I look Turkish? – Türk’e Benzemiyor Muyum?” adlı çalışmana aktardın. Peki bu tür sorularla ya da ırkçı tavırlarla hala karşılaşıyor musun?

Hayır, karşılaştığımı söyleyemem. Ama maalesef bu, artık böyle bir problemin olmadığı anlamına da gelmiyor. O yüzden bu çalışmam kullandığım dilden dolayı kişisel bir iş gibi gözükse de aslında derdi olan herkesin sesi olmaya devam eden güncel bir iş.

“I Don’t Give a Fuck”, “Procrastinatio’clock” ve “My Screenshots” adlı NFT çalışmaların da bulunuyor. NFT’nin sanat dünyası için potansiyelini nasıl buluyorsun? Gelecekte daha çok NFT türünde eserlerini görecek miyiz?

NFT popüler olduğu günden beri, benim sıkça dijital is yaptığımı bilenler, “Esra bu tam senlik, yapmalısın” diyordu. Hatta Bünyamin Aydın ve Okan Uçkun bir gün benimle zoom konuşması düzenlediler, sırf bana bu olayı anlatıp beni gaza getirmek için. Konuşma sırasında NFT dünyasını anlamak için zorlandığımı ve konuşma sonrasında da aslında hiçbir şey anlamamış oldugumu fark etmiştim. Twitter örneğini vermişlerdi hatta, orada da 40 takipçim mi ne var. Asla yapamam ben bu NFT işini diye düşünmüştüm.

Bir süre sonra König Galeri’nin bünyesindeki MISA Art’n küratörü Anika Meier bana ulaştı “Animasyonların çok güzel, hadi” diye. Bu vesileyle ben de bu dünyaya adımımı attım. Bir gün içerisinde işler NFT’ye dönüştürülüp satışa çıktı. Hatta bir işin edisyonlarının tamamı sold-out oldu. Şimdi Pilevneli Galeri’yle bir iş yapıyorum. Aralık’ın ilk haftası çıkmış olacak. İkonik bir işimin yeni bir versiyonu diyelim. Yani ileride de sıkça NFT üreteceğim gibi gözüküyor.

Peki son zamanlarda işlerini beğendiğin, yakından takip ettiğin sanatçılar kimler?

Son zamanlarda keşfedip islerini çok sevdiğim sanatçılar: Jon Burgerman, Johanna Dumet, John Yuyi, Super Future Kid, Navot Miller. Bir bakın derim.

Kapak Fotoğrafı: Osman Özel

İlginizi çekebilir: Istanbul Flaneur’den HOPE Alkazar