Kendi vatandaşı olduğu, refah seviyesi yüksek bir ülkede yaşayan 2 işçinin depresif, yalnız ve parasız hayatına odaklanıyor Aki Kaurismaki. İlk ana karakterimiz süpermarkette raflara ürün yerleştirdiğini gördüğümüz bir kadın, diğer ana karakterimiz de şantiye ortamlarında çeşitli ağır işlerde görevlendirilen bir adam. Bu ikilinin birbirlerinden haberi yok, bir gün bayık sayılabilecek bir karaoke gecesinde yolları kesişiyor. Bu gecede ufak çaplı bir bakışma hadisesi yaşanıyor ama kayda değer hiçbir gelişme olmuyor. Bu gece, bir sonraki rastlaşmaların ve talihsizliklerin fitilini yakma görevini üstleniyor sadece. Film, ilgilisi için Mubi Türkiye’de gösterime girdi.

Fallen Leaves | Fotoğraf: IMDb

Herkesin aşırı derecede tepkisiz olduğu, robotik tavırların üzerimize karabasan gibi çöktüğü bir başka Kaurismaki hikayesi. Atmosfer yine bu film 30 sene öncesinde mi geçiyor dedirten cinsten ama antika radyodan duyduğumuz Rusya ve Ukrayna savaşına dair haberler durumu hızlı bir şekilde netleştiriyor bizim için. Film boyunca bu savaşa dair radyo haberleriyle sahne arası geçişler tasarlayan Kaurismaki’nin bu fikrinin biraz yine kendi coğrafyasındaki insanları tatmin edebilecek kalibrede olduğunu düşünüyorum… Her dezavantajına rağmen işçi sınıfına odaklanıp kısa sayılabilecek filmler çekiyor olması ile sempati toplamayı başaran Kaurismaki dedenin en istikrarlı olduğu konu da anlatısını güncellememesi herhalde.

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir. 

Fallen Leaves | Fotoğraf: IMDb

Karakterlerin zırt pırt işten ayrılmak zorunda kalması, ama bunun tekdüze bir şekilde “patron suçlu” temasıyla işlenmemesi ilginçti. Kadının tarihi geçmiş sandviçi almasından ötürü işten çıkarılmasında tetikleniyoruz ama alkolik adamın her gün galon galon içerek kendinin ve etrafındaki insanların hayatlarını tehlikeye atmasından ötürü işsiz kalması ise pek o kadar etki yaratmıyor… Kadının adamı her gördüğünde yüzünde güller açması, evine davet ettiğinde özene bezene bir şeyler yapmaya çalışması, son olarak da tam ‘kararında’ içki alarak flörtünün alkol ile ilgili problemini kibarca test etmesi harikuladeydi. Adamın bunu son derece hödükçe karşılayıp bana kimse emir veremez çıkışıyla evi terk etmesi ise biraz kudurtuyor izleyiciyi.

Önce telefon numarasını pat diye kaybeden, sonrasında absürt bir kaza ile komaya giren, kadını tavlayamamak için her türlü yeteneğe sahip bu kereste adam o kadar şanslı olacak ki, kendisi komadayken dahi gelip giden bu kadının sevgisine mazhar olabiliyor. Yalnızlığın ve soğuk coğrafyanın sıkıntılarını iliklerine kadar hissettiren filmin yeterli seviyede bir çatışma kurmaya gerek görmemesi ise seyir zevkini kötü anlamda etkiliyor bence. Biraz daha sıkı bir olay örgüsü ile daha nüktedan ve sürükleyici bir iş ortaya çıksın isterdim şahsen. Her şeye rağmen 90 dakika ve altında film çeken yönetmenlere şans vermeye her daim devam…

 Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: IMDb

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Past Lives