Söze nereden başlayacağımı ne kadar biliyorsam, nerede nasıl bitireceğim konusunda da bir o kadar fikirsizim. Senelerdir hayranı olduğum ve gerçek anlamda hayata bakışımı ifade eden Wabi Sabi felsefesi ve bu felsefeden ortaya çıkmış olan Kintsugi sanatından bahsetmek istiyorum size.

Kintsugi, Japonların “mükemmel olmayanı kabul etmek” için bir nesnenin kırılan yerlerini altınla tekrar birleştirdikleri harika bir teknik. Altın kullanılmasının nedeni ise nesnenin asıl kırık olan kısımlarına vurgu yapılması.. Müthiş değil mi? Peki ben neden aşığım bu sanata? Biraz Berra penceresinden konuya bakalım o halde… Tıpkı, insanın yaş aldıkça ve deneyim kazandıkça ışıldaması, daha da kendine yaklaşması, farkındalıklarının artarak güzelleşmesi gibi geliyor bana. Bizi şu anki halimize getiren şeylerin, hayatımıza verdiğimiz yönün istikametinin belirlenmesinin en önemli faktörü değil midir kırıklıklarımız, travmalarımız, hiç geçmeyeceğini zannettiğimiz canımızı en acıtan deneyimlerimiz, en bilge halimize getirenimiz?

Kintsugi
Kintsugi

Efsaneye göre, Kintsugi sanatı 15. yüzyılın sonlarına doğru Japonya’daki çay töreni olan ‘’cha no yu’’ kültürüyle birlikte karşımıza çıkıyor. Bir gün bu çay törenleri sırasında Japon İmparatorun elinden çok sevdiği bardağı düşüyor ve bu bardak hemen tamir etmeleri için Çinli usta seramikçilere götürülüyor. Çinli seramikçiler kupayı standart işlemlere göre tamir edip kırık parçaları demirlerle sabitleyince imparator çok sinirleniyor. Ardından Japon seramikçiler, Japon estetiğinde kusurun kabulü üzerine odaklanmış bir görüş olan Wabi-Sabi tekniğini kullanarak ellerinde olan malzemelerle fincanı tamir etmeye çalışıyorlar. Kırılan parçaları birleştirmek için özel bir özsu kullanıyorlar ve çatlakların olduğu yerler altın tozu ile kaplanıyor. İmparator sonucu gördüğünde son derece mutlu oluyor ve Japon seramikçileri övüyor. Böylece kupası sadece tamir edilmekle kalmayıp aynı zamanda yeni bir hayata başlıyor. Kusurlarla dolu ve bu yüzden de güzellik dolu, eşsiz bir hale geliyor. Bu şekilde Kintsugi tekniği doğuyor.

Kusurlarımızı, bizleri kıran deneyimlerimizi kabul edip onları gizlemeye çalışmadıkça, hayatımıza hep onlardan edindiğimiz faydalarla devam ettiğimizde yolculuğumuzun güzelleşmesi de tıpkı bu benzersiz sanat gibi değil mi?

Belki bizim kusur olarak gördüğümüz şeyler başkaları için bir lütuftur, onları saklayarak bunu nereden bilebiliriz ki? Ben, kusurluluğun güzelliği ve kabulü ile, aslında “kusur” diye bir şeyin olmadığını, yalnızca bizlerin algısının bazı şeyleri “kusur” olarak değerlendirdiğini düşünüyorum.

Kintsugi
Kintsugi

Hayatımda uyguladığım ya da uygulamaya çalıştığım bu felsefe artık somut hali ile de hayatımda varolmaya başladı. Amsterdam’dan edindiğim bir Kint-Sugi seti ile artık kırılan dökülen değerli bütün porselenlerimde hayata geçirdim bu sanatı. Hiçbir şeye üzülmememi ya da üzülsem dahi hemen bu duygudan sıyrılmamı sağlayan bu güzel sanata teşekkürler.

Fotoğraflarda gördüğünüz bu şahane antika Herend fincanıma da kırılıp bu seti edinmeme vesile olduğu ve bu sanata olan aşkıma beni daha çok yaklaştırdığı için teşekkürü borç bilirim! 🙂

Bir başka yazımda ise size bu sanatı hakkı ile uygulamak, bir de uygular gibi yapmakla alakalı gözlem, deneyimlerimi, yani aslında hayatımızda da yaptıklarımızı gerçekten bir şeyi taklit etmeden, “mış” gibi yapmadan uygulamak ve bunu da hayatımıza yansıtmakla alakalı kısma değineceğim. O zamana dek, bütün kusur olduğunu zannettiğiniz yanlarınızla, kırılıp daha da güçlü olmanıza vesile olan, sizi siz yapan deneyimlerinizi kabullenin. Ve hayatın getirdiği bütün şahaneliklerle ışıldayarak sevgiyle kalın…

New Kintsugi, gold repair from Humade on Vimeo.

Kapak fotoğrafı: Humade