Cumhuriyet’imizin 100. Yılını kutladığımız bu günlerde markaların hazırlattığı her filmde gözlerim doluyor, sanatçılarımızın hazırladığı her 100. Yıl marşında coşkulanıyorum. Bütün hafta boyunca sokaklarda kortejler hazırlayan okul öğrencilerini gördükçe umutlanıyorum. Sık sık Atatürk’ü ve dehasını düşünüyorum. Hayranlığım daha da artıyor. Bir ulusu bilime, modern dünyaya yaklaştıracak harf devrimini yapması, stratejik dehası, geometri kitabı yazması, sanattan, spordan,mimariden çok iyi derecede anlaması her düşündüğümde bir kez daha içimde büyük bir sevgi uyanmasına sebep oluyor.  Atatürk’ün operaya verdiği önemi düşünürken sahip olduğu  vizyona  gıpta ediyorum.  1913’te Sofya’da Verdi’nin “Aida” operasını izledikten sonra “Balkan Savaşı’nda neden yenildiğimizi şimdi anlıyorum; çünkü Bulgarların opera binaları var. Ses sanatkarları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi var.”  sözü ile bir gün kendi yurdunda da operaları kurma hayalini yıllar sonra gerçekleştirdiği Özsoy Operası’nı hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum.

%d8%b1%d8%b6%d8%a7%d8%b4%d8%a7%d9%87_%d9%88_%d9%85%d8%b5%d8%b7%d9%81%db%8c_%da%a9%d9%85%d8%a7%d9%84_%d8%a2%d8%aa%d8%a7%d8%aa%d8%b1%da%a9_reza_shah_and_mustafa_kemal_ataturk-2
Mustafa Kemal Atatürk ve Şah Rıza Pehlevi | Fotoğraf: wikipedia.org

Mustafa Kemal Atatürk’ün henüz Sofya’da görev yapan bir Osmanlı askeriyken bir gün kendi vatanında da opera sahnelenmesi hayali 21 yıl sonra türlü cefalar çekildikten sonra gerçekleşebilmiştir.  Atatürk tarafından Osmanlı’nın Belgrad savaşını kaybetmesini sanattan yoksun olunmasına bağlaması ise üzerine uzun uzun düşünülmesi gereken bir kavramdır diye düşünüyorum. Askeri strateji üretmek, geniş açıdan düşünebilmek ve büyük resmi görebilmek için Mustafa Kemal Atatürk sanatın ne kadar önemli olduğunu düşünüyordu kuşkusuz.

1913’ten 21 yıl sonra dünyayı hayran bırakan Mustafa Kemal Atatürk’e büyük bir sevgi besleyen İran Şah’ı Rıza Pehlevi ilk yurdışı ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirir. Bu seyahati onun için oldukça önemlidir çünkü büyük bir hayranlık beslediği Mustafa Kemal ile tanışacaktır. Hatta özel konuşmalarında bu seyahat için: “Sabırlı bir adamım, ancak Gazi Hazretleri ile buluşmak ve tanışmak konusunda artık sabrım kalmadı…”  dediği belirtilir.

Mustafa Kemal Atatürk için de bu görüşme önem arz etmektedir. Çünkü bu görüşme sadece mezhep ayrılığı nedeniyle ayrı düşmüş bu iki milletin kardeşliğini vurgulamak için önemli bir adım olacaktır. O kadar ki, bu kardeşliği vurgulamak için Mustafa Kemal Atatürk bir opera sahnelenmesini ister. Firdevsi’nin Şehname eserinden esinlenerek teması bizzat Atatürk tarafından oluşturulan opera, tarihimize Özsoy Operası olarak geçecektir.  Operanın librettosu Münir Hayri Egeli’ye, bestesi ise Ahmed Adnan Saygun’a aittir. O zamanlar 27 yaşında olan Ahmed Adnan Saygun 2 ay gibi kısa bir sürede operayı bestelemiştir.

ataturk-ve-ozsoy-operasi
Atatürk ve  Özsoy Operası | Fotoğraf: gündemarsivi.com

Atatürk’ün Şehname’den esinlenmesi de tesadüf değildir. Şehname Firdevsi’nin en bilinen eseridir. Firdevsi, 10. ve 11. yüzyıllarda yaşamış ünlü bir Fars şairidir. Şehname, Firdevsi’nin ömrü boyunca yazdığı büyük bir epik şiir destanıdır ve İran tarihini kapsayan bir başyapıttır.

Şehname, Pers mitolojisi ve tarihi ile ilgili bir dizi hikayeyi içerir. Eserde, İran’ın efsanevi kralları, kahramanları ve savaşçıları anlatılır. Firdevsi, bu eseri yazarak İran’ın tarihini ve kültürünü muhafaza etmek, unutulmaya yüz tutmuş efsaneleri canlandırmak ve İran milletinin ulusal kimliğini güçlendirmek amacını taşımıştır. Şehname, Pers edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir ve Fars kültürünün zengin bir yansımasıdır.

ozsoy-afisi-1
Özsoy Operası İlk Afişi | Fotoğraf: musiki dergisi

Özsoy Operası’nın Konusu

Özsoy Operası’nın konusu da Türk Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan tarihî bir süreci ele almaktadır. Operanın merkezinde, Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türk boylarının kahramanlık destanlarından esinlenen bir hikaye bulunmaktadır. Operanın odak noktası, Türk milletinin birlik ve beraberlik içindeki mücadelesi, direnişi ve kahramanlık ruhudur.

Oyunun başlangıcı, kırk bin yıl önceki bir mavi geceye dayanan tarihsel bir olaya odaklanıyor. Baş Şaman’ın öngörüsüne göre, seçilmiş lider Feridun’un çocuğu bu gece dünyaya gelecektir. Beyler ve halk, uzun bir bekleyişin ardından Feridun’un çağrısı üzerine toplanarak mutlu haberi kutlamak için hazır bulunur.

Halk ve Beyler, uzun süredir bu günü beklemekte ve Feridun’un çağrısı üzerine mutlu haberi alabilmek için toplanmışlardır. Ancak, bekleyiş sürerken, halk Tanrı’ya dua ederek Feridun’un bir çocuk sahibi olmasını istemektedir. Baş Şaman, geçmişteki zorlu zamanlardan bahsederek mutluluğun değerini artırmaya çalışır.

Daha sonra, Feridun’un habercisi gelir ve iki erkek çocuğunun doğduğunu duyurur. Bu haber, büyük bir sevinç ve mutluluk yaratır. Halk, Feridun’un doğan çocukları için dua eder ve Feridun’un eşi Hatun da bebekleriyle birlikte ortaya çıkar. Hatun’un gururla bebeklerini yurda armağan etmesi büyük bir mutluluk kaynağıdır.

Hatun, gurur duyarak iki bebeğiyle birlikte halkın arasına katılır. Feridun, Hatun’un bu fedakarlığını takdirle karşılar. Ancak, sevinçli anların ardından hikaye burada sona ermez. Gökyüzünden gelen yedi felek, güzel dileklerini sunar, ancak yeraltının bekçileri ve onların lideri Ahriman belirir. Ahriman, davet edilmediği için kızgındır ve uğursuz bir dilekte bulunur. Bu, hikayenin yeni bir döneme geçeceğini ve başka zorlukların ortaya çıkacağını işaret eder.

Özsoy Operası Prömiyeri

Kısa sürede büyük bir özveri ile sahneye hazırlanan Özsoy Operası’nın ilk gösteriminiz izlemek üzere seçkin davetliler ile Şah Rıza Pehlevi ve Mustafa Kemal Atatürk Ankara Halk evinde hazır bulunur. Şah Rıza Pehlevi onuruna ilk kez sahnelenen operada bariton Nurullah Taşkıran, soprano Nimet Vahit ve Semiha Berksoy da oynamışlardır.

Eserin temelini oluşturan hikaye, ikiz kardeşlerin doğdukları anda şeytanın gazabıyla ayrılmasını anlatır. Yıllar sonra kaderleri birleşir ve kardeş olduklarını keşfederler, adeta birbirlerine kavuşurlar. Bu güçlü hikaye, Türkiye ve İran gibi tarihsel olarak ayrı yollara gitmiş iki ülkenin benzer bir kaderi paylaştığını simgeler.

Eserin sonunda, kardeşlerden biri olan Tur’un adı geçer. Sahnedeki oyuncular, Ankara Halkevi’nin locasında oturan önderleri Atatürk’ü, İraç (Aslan) adı geçtiğinde ise yanındaki Rıza Pehlevi’yi işaret eder. Bu etkileyici an, Türkiye ile İran’ın tarihsel bağlarını vurgular. Tur’un adı geçtiğinde, sahnedeki oyuncuların jesti, Atatürk ve Rıza Pehlevi’nin kardeşliğini simgeler. Bu duygusal an, Türk-İran dostluğunun temelini atan bir buluşmayı yansıtır. İki devlet başkanı, temsilin hemen ardından Ankara Halk Evi’nde bulunarak Türk-İran dostluğunu güçlendirmek için önemli adımlar atmışlardır.

106_2_o2
Semiha Berksoy | Fotoğraf: İstanbul Kadın Müzesi

Özsoy Operası , Türkiye ulusal operasının yaratılmasında çok büyük ve önemli bir rol oynamaktadır. Operada “Ayşım, Tembel, Sefih, Bedbin” rollerini canlandıran soprano Semiha Hanım (Semiha Berksoy) , Atatürk tarafında  Almanya’da eğitim aldırılmış ve ülkesine dönerek Türkiye’nin ilk kadın opera sanatçısı ünvanını almıştır. Özsoy Operası sadece Türk operası için değil Semiha Berksoy için de bir dönüm noktası niteliğindedir. Bizler içinse hem opera gibi bir sanatı kazanmamız hem de kadınlara opera sanatçısı olma yolunun açılması açısından büyük önem taşımaktadır.

Hayatımıza kattığı özgürlük, eğitim, sanat, bilim ve medeniyet kavramları için, kadınların önünü açtığı için Mustafa Kemal Atatürk’e ve 100. Yaşını kutladığımız Cumhuriyet’e minnet duyuyorum. Nice yüz yıllara!

Kapak Fotoğrafı: gündemarsivi.com

İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten 100 Yaşında Bir Çocuk