Bir yanda “Olduğun yerde kal, değişikliğe ne gerek var? Bak ailen, dostların, geçmişin burada” diyen o ses, bir yanda farklı bir ülkede yeni bir hayat kurmak isteyen, içinizdeki o kıpır kıpır heyecan. theMagger’ın sevilen röportaj dizisi “Yurt Dışında Yaşamak” bu arada kalmışlığı cesareti ve kararlılığıyla bir sonuca ulaştırmış olanların hikayelerini anlatıyor. Taşınma süreçlerinden kültür şoku yaşadıkları anılara, lokal mekan önerilerinden dil öğrenme yollarına tüm merak ettiklerinizi onlara sorduk. Bu haftaki konumuz Leeds’de yaşamak, konuğumuz ise Aslı Kaya.

Konum

asli k leeds victoria quarter
Leeds’de Yaşamak: Aslı Kaya ile Keşif Dolu Bir Röportaj

Sevgili Aslı, seni daha yakından tanıyabilir miyiz?

Doğma büyüme İstanbulluyum, ama ailem Antalyalı olduğu için uzunca bir süre yaz tatillerimi Antalya’nın küçük bir kazasında geçirdim. Bir Alman lisesinde filizlenen “Acaba yurt dışını bir denemeli miyim?” sorusu üniversite ve iş hayatımın ilk yıllarında da aklımın bir köşesinde durup ara ara beni yoklamaya devam edince, 30 yaşımın arifesinde karşıma çıkan bir fırsatı değerlendirme kararı aldım ve kendimi – çevremde futbolla ilgilenenler haricinde yerini bilenlerin nadir olduğu – Leeds’de buldum.

Ne zaman Leeds’e taşındın? Nasıl gelişti süreç, kısaca bahsedebilir misin?

Leeds’e taşınalı yaklaşık 2 sene oluyor, ilki ikincisinin belki onda biri hızında geçen 2 sene. Yıllarca kariyerimin bir noktasında yurt dışında görev almak istediğimin bilincinde, ama doğru yolun ve zamanın ne olduğu konusunda belki biraz kararsızdım. Derken, en azından doğru zamanın geldiğini – ve hatta geçiyor olduğunu – fark edip, kariyerim açısından da doğru adım olacağına inanarak şirket içi bir ilana başvurdum, ve birkaç ay sonra kendimi burada buldum. Tabii vize süreci anlattığım kadar kolay olmadı, çünkü prosedür gereği İngiltere’ye şirket içi transferle taşınıyor olsanız bile şirketinizin sizin yerinize Birleşik Krallık veya AB’den bir adayı neden işe almadığını kanıtlaması gerekiyor.

Yurt dışına taşınma konusunda kendi nabzımı yokladığım ve büyük kararların eşiğinden döndüğüm birkaç nokta oldu aslında. Geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki her seferinde bir hevesle işe girişmişim ve aslında şartlar da çok müsait imiş, ancak içimden bir ses bir sebeple durdurmuş beni.

Leeds’e taşınmadan önce, bu kez kafamda birçok soru işareti birbirini kovalarken ve muhtemelen şartlar çok da katı bir gidişat vadetmiyorken, içimdeki sesin beni gitmeye teşvik ediyor olmasını, belki üzerinde çok da düşünmeden, olumlu bir işaret olarak aldım. Şimdilik memnunum kararımdan.

asli k londra
Leeds’de Yaşamak: Aslı Kaya ile Keşif Dolu Bir Röportaj

Memnun musun İngiltere’de yaşamaktan? Neler yapıyorsun orada? 

Yurt dışında geçici bir süreliğine de olsa yaşamayı uzunca bir süredir düşünüyordum evet, hatta İngiltere aklımdaki seçeneklerin üst sıralarında yer alıyordu, ama Londra dururken Leeds’e gelmeyi hayal ettiğimi söylemek zor 🙂 Naif belki ama buraya taşınmamın daha büyük bir anlamı olmalı diye düşünmeyi seçişim bundan biraz da galiba.

Yaklaşık 800 binlik nüfusu ile Leeds İngiltere’nin 4. büyük şehri, coğrafi olarak Kuzey İngiltere’de ancak Büyük Britanya’nın tam ortasında yer alıyor diyebilirim. Haliyle hem kuzeydeki muhteşem doğal parklara yakın, hem de trenle Manchester’a 1 saat, Edinburgh’a 3 saat, Londra’ya 2 buçuk saat uzaklıkta. Endüstriyel bir şehir olduğundan büyük şehir olarak anılıyor ancak takdir edersiniz ki İstanbul’a oranla çok küçük, ki bu bazı avantajları beraberinde getiriyor. Yine de kültürel anlamda Londra ya da Manchester ile boy ölçüşecek seviyede değil ve bu sizi kültür-sanat alanında olan biteni daha yakından takip etmeye sevk ediyor.

Bir dönem müzikle oldukça haşır neşirdim, İngiltere müzik piyasasında hatrı sayılır bir ülke ve alelade bir barda çok yetenekli isimler dinleyebilir, gelecek vadeden gruplar keşfedebilirsiniz. Ben de bu durumdan faydalanmaya çalışıyorum fırsat buldukça.

Yıllardır ertelediğim ya da istediğim kadar vakit ayıramadığım hobilere tekrar şans veriyorum. Yeni şeyler öğreniyorum.

İlk zamanlar biraz zor oluyor diyorlar. Taşındığın ilk zamanları anlatabilir misin? Yepyeni bir yere taşınmak, yeni insanlar tanımak çok hızlı olmuyordur…

Ben dördüncü ayımda “alıştım artık ya” naraları atmaya başlamıştım, şimdi geriye dönüp baktığımda anlıyorum ki hiç farkında değilmişim o an neyin içinde olduğumu. Benim için ilk sene öncelik “alışmak” oldu. Biraz da olsa “ev” hissini edinebilmek, sürekli aktif olma ihtiyacı duymadan huzur bulabilmek, iyi ve kötü günde yanınızda olabilecek ve birlikte hayata dair bir şeyler paylaşabileceğiniz arkadaşlar biriktirmek. Nereye taşındığınıza ve etrafınızdakilere bağlı olarak biraz değişebilir bu durum ama genellikle konfor alanınızın tamamen dışına çıktığınız bir durumdan bahsediyoruz. Arkadaş çevreni sıfırdan oluşturmak, sayısını unutacağın kadar çok kişiye hikayeni en baştan anlatmak, Türkiye’den çok farklı kodlara sahip yepyeni bir iş kültürüne alışmak ve de üstüne o kültürde tüm çömez halinizle başarılı olma gayesi, hatta şu-elektrik-ev kiralama gibi hayata dair en basit detaylar bile ilk zamanlarda çok fazla gelebiliyor size o ruh haliyle. Ama bence yurt dışı tecrübesi özel kılan şeylerden biri de insanın bu açılardan kendi sınırlarını zorlaması. İnişleri, çıkışları olan ama içinden daha güçlü çıkacağınız bir yolculuk gibi. Ve yeni kültürleri, yeni insanları tanımak için – belki de konfor alanınızdayken sarfetmeye gayret etmeyeceğiniz, etmeye gerek duymayacağınız – çaba sarfetmeyi öğreniyorsunuz. Ama zor olacağını bilmek ve buna hazır olmak önemli.

Aslı Kaya-
Leeds’de Yaşamak: Aslı Kaya ile Keşif Dolu Bir Röportaj

İstanbul’u özlüyor musun? Özlüyorsan hangi yönlerini özlüyorsun veya hangi yönlerini hiç özlemiyorsun?

İstanbul’dan giderken bir bıkkınlık hali vardı bende. Doğduğum, büyüdüğüm, şüphe götürmez bir şekilde bağlı olduğum şehir artık beni biraz fazla yorar olmuştu. Evet şehir büyüyordu ama büyüdükçe derdi de artıyordu sanki, son 10-15 yılda geçirdiği değişim – iyisiyle, kötüsüyle, ama sanırım daha çok kötüsüyle- yadsınamazdı. İnsanlardaki tahammül giderek azalıyordu, ki son dönemde bu gruba ben de dahildim. Ama yine de çok özlüyorum İstanbul’u. Belki de İstanbul’u İstanbul’daki sevdiklerimle yaşamak asıl özlediğim. Küçük şehirde yaşıyor olmanın etkisi olsa gerek, gitmeden önce beni bunaltan her şey şimdi İstanbul’a gittiğimde daha da üzerime geliyor, ama İstanbul’u İstanbul yapan şeyleri, ailemle ettiğim hafta sonu kahvaltılarını, annemin yaptığı kahveyi, babamla maç izlemeyi, arkadaşlarımla kalkmak bilmeden oturduğumuz rakı masalarını, ofiste iki iş arası içilen kahveyi, o kahvenin eşlik ettiği muhabbeti, annemle gittiğim semt pazarlarını, senelerce hemen her gün yolcusu olduğum vapurları, şehrin devamlı atan kalbini, hayatımda İstanbul’a dair iz bırakan her şeyi çok özlüyorum. En çok da ailemi ve arkadaşlarımı tabii ki.

Yurt dışında yaşamanın, başka bir kültür deneyimlemenin birey olarak avantajları ve dezavantajları neler sence?

Benim en çok hoşuma giden, tanıdığım, tanıştığım her yeni insanla yeni hayatlara konuk olma duygusu. İçinde bulunduğum arkadaş grubu çok kültürlü ve çok uluslu, bu sayede çok farklı kültürleri tanıma fırsatım oluyor. Öyle insanlar tanıdım ki, bambaşka coğrafyalarda büyümüşler ancak belki Türkiye’de aynı kaldırımlarda yürüdüğüm bazı insanlardan çok daha fazla ortak şeye sahibiz. Paylaşmaya ve başka insanlar tanımaya bu kadar açık olunca sanki yeni bir dil icat etmiş gibi oluyorsunuz. Bambaşka bir temelde kuruyorsunuz ilişkileri. Bir de ister istemez algılarınız açılıyor, belki normalde dikkat etmediğiniz şeyleri algılamaya başlıyor, yeni alışkanlıklar ediniyorsunuz. İnsanların otobüsten inerken şoföre teşekkür ettiğini fark edip siz de etmeye başlıyorsunuz mesela, ve bu kadar küçük bir detay bile olduğunuz yere dair fikrinizi şekillendirebiliyor. Normlarınız değişiyor, ki ben bu değişimi son derece değerli buluyorum ve keyif alıyorum ondan. Gerektiğinde tek başına var olmayı ve bundan keyif almayı öğreniyorsunuz.

Eğer hayatı daha düşük tempoda yaşama şansına sahip olduğunuz bir yerdeyseniz, bu kendinize ayıracak daha fazla zamanınızın olması demek, haliyle boş zamanlarınızı daha iyi dolduruyor, gelişiyor, zenginleşiyorsunuz. Yıllardır ertelediğim bir çok şeye zaman ayıracak enerjiyi buraya taşındıktan sonra buldum ben mesela, ve bunda çevremdeki insanlardan kendi özel hayatına zaman ayırmanın değerli ve öncelik verilmesi gereken bir şey olduğunu öğrenmemin, ve trafikte çok daha az zaman kaybetmemin payı büyük.

Dezavantaj olarak aklıma gelen en büyük şeylerden biri, ne olursa olsun “yabancı” kategorisinde olmak. Bir de Türkiye’de hayatın sensiz devam ettiğini, her sevdiğinin her özel gününde yanında olamayacağını, her ne kadar teknoloji yeni iletişim imkanları sunmaya devam etse de, hayatlarında olan biten ve onları şekillendiren küçük şeyleri kaçıracağını (ve bunun karşılıklı olduğunu) bilmek.

Aslı Kaya
Leeds’de Yaşamak: Aslı Kaya ile Keşif Dolu Bir Röportaj

 Peki Türkiye dışında yaşamak sana neler öğretti? 

Hayat koşturmadan ibaret değil, ilk olarak bunu öğrendim ve öğrenmem biraz zor oldu. Ama tempoyu düşürdüğümde her andan daha çok keyif alır oldum.

Hala öğrenmeye çalıştığım bir diğer şey ise ve kendime harcadığım zamanı iyi dengelemek. İlgili araştırmalar da gösteriyor ki Türkiye’nin bu konuda gidecek çok yolu var, ve burada geçen neredeyse 2 sene sonrasında hala zorlanıyorum ben bu konuda.

Kişisel anlamda öğrendiğim en önemli şey açık olmak. Yeni fikirlere, yeni yerler ve insanlar tanımaya, yeni tecrübelere, belki tökezlemeye, değişmeye, yeni şeyler öğrenmeye, kendi ayaklarım üstünde daha güçlü durmaya, yeni şeyler öğrenmeye, kendi ayaklarım üstünde daha güçlü durmaya.

Yurt dışında yaşayan bir Türk olarak, Türkiye’den haberlere nasıl tepkiler veriyorsun? 

Bunu kendimi doğru ifade ettiğimden emin olacağım şekilde cevaplamam oldukça zor, muhtemelen insanın içinde olmadıkça tahayyül etmekte zorlanacağı bir ruh hali. Türkiye’de olanlara Türkiye’de maruz kalmakla yurt dışından takip etmenin epey farklı olduğunun bilincindeyim. Öncelikle itiraf etmem gerek ki yurt dışında her ne kadar olanı biteni takip etmek için çaba sarfediyor olsanız da, etrafınızda konuşulanlar, başında gördükleriniz, çevrenizdekilerin umursadıkları o kadar değişiyor, özellikle ilk zamanlarda yeni bir yerde sıfırdan bir hayat kurmak, yeni iş yerinize, yepyeni bir kültüre alışmak o kadar yer kaplıyor ki hayatınızda, ister istemez eskiye oranla daha seçici şekilde okuyorsunuz olan biteni. Belki aynı şekilde seviniyorsunuz ya da aynı şeylere sınırınız bozuluyor ama habitatınız o kadar farklı bir frekansta evrilmeye devam ediyor ki, kendi kendinize yaşamak durumunda kaldığınız için olan bitenin sizdeki yansımalarını, eskisi kadar hayatınızın merkezinde olmuyor, olamıyor gidişat. Öte yandan olduğunuz yerde sizi direkt olarak etkileyen başka şeyler de çalıyor tabii ki enerjinizden: Avrupa’da yaşanan sosyo-politik değişim ve İngiltere’de son dönemde oldukça ön planda olan göçmenlik meselesi ve Brexit gibi dönemeçlerin önünden/arkasından esen rüzgarlar bunun ilk örneği.

En zor olan ise şu: orada bir şeyler oluyor, okuyor, biliyor, duyuyor ve umursuyorsunuz, ama uzakta olduğunuz için eliniz kolunuz bağlı. Sevdiğiniz hemen herkes orada, ve siz burada olan bitene dair hissettiklerinizi pek kimseyle paylaşamıyorsunuz bile. Paylaşsanız da havada kalıyor sözcükler, duygular, ifadeler. Türkiye’de olsanız ne değişirdi bilmemekle beraber, zor zamanlarda sevdiğiniz insanların yanında olabilmek istiyorsunuz sadece. Onlar uyumuyorsa siz de uyumayıp Twitter’dan olanı biteni takip ediyorsunuz. İfade etmesi çok zor bir çaresizlik hali bu, ve belki ilk bakışta düşünüldüğünden daha çok yıpratabiliyor insanı zor günlerde.

Aslı Kaya
Leeds’de Yaşamak: Aslı Kaya ile Keşif Dolu Bir Röportaj

 Leeds’den bize birkaç lokal öneride bulunabilir misin?

İstanbul’da şehir parklarına hasret kaldığımızdan olsa gerek, gittiğim hemen her yerde en sevdiğim yer parklar oluyor genelde ve bu Leeds için de geçerli. Benim şehirde en sevdiğim yerlerden biri Roundhay Park. Biraz kafa dinlemek, çimlere uzanıp kitap okumak için kaçtığım ilk yer, tabii hava izin verirse.

Bir diğer kaçış noktam nehir kenarı. Bizdeki nehirleri mumla aratan kahverengi bir nehir geçiyor Leeds’den, ama nehir boyunca uzanan bir bisiklet/koşu parkuru var ve güneşli bir günde kitabınızı okurken bir şeyler yudumlayabileceğiniz, ya da verandasında güneşin akşam 10’da battığı günlerin tadını arkadaşlarınızla beraber çıkarabileceğiniz mekanlar mevcut.

Bir diğer görülmesi gereken yer ise Yorkshire Sculpture Park. Biraz şehrin dışında ama açık hava müzesi şeklinde tasarlanmış, üstelik iyi bir yürüyüş için yeterli uzunlukta parkurlara sahip. Her anlamda insana nefes aldıran bir yer. Son olarak, bilmiyorum buralara yolu düşen olur mu ama eğer olursa, şehrin en iyi kahvecileri La Bottega Milanese ve Laynes 🙂

asli k sculpture park 1
Leeds’de Yaşamak: Aslı Kaya ile Keşif Dolu Bir Röportaj

 Son olarak, yurt dışında yaşamak isteyen ama buna cesaret edemeyen kişilere birkaç tavsiyede bulunabilir misin?

Eğer ileride bir gün “keşke deneseydim” diyeceğinizi düşünüyorsanız, cesaretinizi toplayın ve deneyin. Geri dönmek her zaman sizin elinizde. Türk pasaportunun getirdiği limitli esneklik malum, taşınma vesilesi bulmak bile kolay olmayabiliyor, yılmayın. Öte yandan karşınıza çıkan fırsatları kesinlikle iyi ölçüp biçin, çünkü göründüğünden zor olabiliyor. Hayattaki önceliklerinizi ve karşınıza çıkan fırsatın getirilerini tartın, doğru zamanı kollayın ancak mükemmeli aramayın, bu süreçle beraber değişip gelişmeye, belki kendinize dair bildiklerinizi ve inandıklarınızı test etmeye hazır olun. Gittiğiniz yerlerden, tanıştığınız insanlardan, iyi-kötü yaşadıklarınızdan öğrenebileceğiniz kadar çok şey öğrenmeye açık ve istekli olun. Olun ki kendi yolunu çizsin hayat, kişisel yolculuğunuzda yeni duraklara götürsün sizi. Sonrası, kolay olmasa da sizi büyüten, geliştiren, değiştiren, renklendiren bir hikaye.

Teşekkür ederiz!