Bakırköy’ü en iyi Bakırköylüler anlatır. Öyle bir severler ki semtlerini, dinlerken uzak olduğuna hayıflanır insan. Eğer sokaklarına, mahallelerine, plajlarına sık gidilmemişse ve ağaçlarla kaplı eski sitelerde bir dost evi ziyaret edilmemişse, yardımınıza koşar okuyup izledikleriniz. Yaşar Kemal’in Deniz Küstü romanından Menekşe bölgesi ve civarı dökülür kelimelere mesela. Menekşe’de yalnızca denizin dilini konuşan balıkçıların yanından geçerken, Selim Balıkçı’nın kulaklarını çınlatırsınız. Elbette o karakterin gerçekte bir yerlerde de yaşadığına inancınız tam olarak! Tarık Akan’ın “ünlü” olmadan önce, Güneş Plajı’nda kabin gösterici olduğu yılları yaşamadıysanız da bunu bilmek bile başlı başına bir tatlı nostaljidir. O sahile gittiğinizde belleğinizin bir köşesinde Akan’ın kırmızı mayolu, toy halleri canlanır ve sizi gülümsetir. İstanbul’u anlatan yazar ve gazetecilerin hayatları da hep burada kesişmiştir. Ahmet Ümit, Turgay Tuna, Namık Kemal ve Yaşar Kemal’in semtini düşler durur yazın ortasında Bakırköy’e yolu düşmüş bir edebiyat sever.

01-43
Bakırköy | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Yeni Mahalle ve İstanbul Caddesi’ni dik kesen sokaklar her zaman canlı sesleriyle karşılar gelenleri. Hep aynı büfeden, aynı spesiyali yiyen semt sakinleri, bir soğuk limonata eşliğinde koyu öğlen sohbetlerine koyulur. Bazen bir kilise avlusu, bazen de sesi yağmur çiselemesini andıran bir çınarın gölgesine sığınıp ferahlarsınız. Ara sokaklarda çınarların yaprak hışırtıları ninni gibidir. Sakız ağaçları, ıhlamurlar, akasyalar… Şehrin griye dönük bütün tonlarını siler atar Bakırköy’e can veren bu yeşillikler. Bir de tabii kalbi kırık ahşap köşkleri vardır bu semtin. Kimisi söylentilere göre perilidir, kimisi dümdüz, sıradan evlerdir. Kim bilir içlerinde kaç kış, kaç bahar geçirmiştir eski yaşayanları. O evleri kendilerine yuva yapan sakinler, şimdilerde ya kaleme alınan anlatılarda ya da eski bir Bakırköy fotoğrafında kalmıştır artık. Ama her bir köşkün bahçesinde köklenmiş bir hayat vardır, bunca yıl sonra bile.

Taş mektepleri, hikâyesi olan parkları, Atatürk’ün gönlüne sığdıramadığı kumsalı ve denizi, müzeleri, sahil hattına dizilmiş dondurmacılarıyla yaz düşleri kurduran Bakırköy ve Florya’dayız.

Gözüme Çarpanlar

Yeni Mahalle: Eskiden beri bu mahallede yaşayanlar için ayrı bir yeri olan, dar sokakları, tarihi ahşap köşkleri, bahçeli okulları ve çarşısıyla yaşam enerjisinin uzaktan bile hissedildiği mahalle.

İstanbul Caddesi: Etrafını restoranların, büfelerin, birbirini tanıyan esnaf dükkanlarının ve pasajların çevrelediği, ha bir de dikkatle bakarsanız cadde kenarına ilişmiş bir “perili” bir köşkün de üzerinde olduğu cadde. Her yaşı almış Bakırköylü bir sakinle konuşurken şu cümlede adı geçer: “Eskiden, İstanbul Caddesi’nden günde 3 araçtan fazlası geçmezdi!”

02-31
Taş Mektep| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Taş Mektep: 1800’lerin ortalarında Pera’da yaşayan Fransız Kont Amédée Alléon, kendisine yazlık bir konak yaptırmak ister ve bu binayı, Marsilya’dan getirttiği tuğlalarla o zamanların Makriköy’ünde (Bakırköy) yaptırır. Günümüzde bir üniversiteye ait olan binanın mazisinde yaşadığı deprem ve yangınlar var. Hatta bir deprem sonrasında Alléon’un, ailesi için endişelenip (1894) semtteki başka bir ahşap konağa geçtiği söylenir. Binanın “taş mektep” adıyla anılması ise Cumhuriyet döneminde Bakırköy İlköğretim Okulu’na ev sahipliği yapmasıyla başlar.

Tarık Akan’ın Taş Mektep’i: Semtin bir diğer taş mektep adıyla anılan binası ise 1991’de, Bakırköylü Tarık Akan tarafından alınıp okul yaptırılan bina. 1884’te Fransız tipinde inşa edilen bina, semtin Rum sakinleri için Aya Yorgi Kilisesi’ne bağlı rahibeler okulu olarak hizmet vermiş. Daha sonra ise 1960’ların sonlarına dek Rum ortaokulu olarak kullanılmış.

03-33
Bakırköy Kamera Müzesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Kamera Müzesi: Tipik bir ahşap Bakırköy evinin önündeyiz. Kapı önündeki Atatürk büstünün altında şu sözler yazıyor: Efendiler hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, başvekil olabilirsiniz, hatta reis-i Cumhur olabilirsiniz, ama asla sanatkar olamazsınız.

Evin her odası, çok iyi bir şekilde kategorilenmiş sergilere sahip. Kamera modelleri ve o modellerle çekilen eski siyah beyaz kareler. Hilmi Nakipoğlu’nun bu geniş koleksiyonu özellikle analog fotoğrafalara ilgisi olan herkes için bir vaha gibi.

06-27
Bakırköy Kamera Müzesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Not: Odaları gezerken, siyah beyaz resimlere dikkatle bakın. Bu resimlerdeki bazı portreler birkaç fotoğrafta birden karşınıza çıkacak! Ve kendinizi bir ailenin albüm sayfaları arasında gezer gibi hissedeceksiniz. Gezmeniz bitince, pencereden bahçesine de göz atmayı unutmayın.

Bir Not Daha: İstanbul’un bir döneminin en iyi fotoğraf stüdyolarına sahip olan Phebus ve Sebah& Joaillier gibi fotoğrafçıların fotoğrafları da bu koleksiyonda yer alıyor.
— Pazartesi kapalı, diğer günler 10:00-17:00 arası açık. Giriş ücretli.

Aya Yorgi Kilisesi: Ebuzziya Caddesi’nde hemen göze çarpan kilise, ilk olarak 1812’de Makriköy bahçıvanlar loncası yardımlarıyla inşa edilmiş. 20 yıl sonra yeniden yapılıp, masrafları da Arnavutluk’taki bahçıvan esnafları tarafından karşılanmış. 6-7 Eylül 1955 olaylarında zarar gören yapı, 90’lara kadar kapalı kalmış. Günümüzde ise eskisine göre sayıları az da olsa, Bakırköylü Rum Ortodoks vatandaşlar için ziyarete açık.

07-24
Surp Asdvadzadzni Kilisesi| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Dzınunt Surp Asdvadzadzni Kilisesi: Ağaçların gölgelediği ve üzerinden her gün yüzlerce insanın geçip gittiği o işlek cadde; Ebuzziya’da Bakırköy çevresindeki demir fabrikalarında çalışan Ermeni işçiler için, Hovhannes Bey Dadyan tarafından 1844’de inşa edilmiş. Avlusunda, Osmanlı döneminde hizmette bulunmuş bazı isimler gömülü.

08-24
Bakırköy Çarşı Camii | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Karadervişağa Camii: Bakırköy Çarşı Camii olarak da bilinen ve işlek çarşının ortasında yer alan yapı, ilk kez 1600’lü yılların başında ahşap olarak yaptırılmış. Daha sonradan yenilerek 1875’te Sultan Abdülaziz emriyle kagir bir binaya dönüştürülmüş.

10-70
Yeşilköy Röne Park Gazinosu | Fotoğraf: Röne Park Instagram

Röne Park: 1936’da açılan ve bir zamanların çok meşhur gazinosuna ev sahipliği yapan bu park için Yeşilköy’e gelip, parkın eski fotoğraflarına bakarak bir çay keyfi yapmak çok zevkli.

Park, Röne ismini 1920’lerde Arap Nuri’nin Meyhanesi’nde çalışan gözde garsonlardan; Mösyö Röne’den alıyor. 1930’larda parkın olduğu alanı imara açacaklarken imdada yetişen Mösyö Röne, buradaki gazinoyu devralarak senelerce işletiyor ve namı öyle ünleniyor ki dönemin ünlü sinema yıldızları tarafından da benimseniyor. Günümüzde ne yazık ki yanı başındaki deniz doldurulduğu için eski fotoğraflarda gördüğümüz o cazibesi kalmasa da mekan hafızası ve semtin kültürel mirasının sürmesine yardımcı olan bir işletmeciye sahip.

09-25
Mösyö Röne ve Eşi 

Röne Park, şair ve yazar Roni Marguiles’in Ağıt şiirinde de şöyle geçiyor:

İşte yine İstanbul
Alçalıyor uçak Florya üzerine,
Sağ taraf açık seçik Yeşilköy.
Kapasam gözlerimi;
Adil Abi’nin bisikletçi dükkânı,
Röne Park’ın ağaçlarında kalplerle oklar
Reks Sineması’nın kocaman ekranı,
Ekonomidis’lerin bahçesinde mangallar.
İnişten hemen önce,
Uzansam dokunacam, tam uçağın altında,
İki çocuk duruyor caddenin ortasında,
Atılıvermiş çimlere bisikletler.
Biliyorum birazdan Yardımçavus’ta
Macera bu ya, ayran içmeye gidecekler.
Sarsılarak değiyor tekerler yere:
Yeniden yaşamaya değil bu sefer
gömmeye geldim çocukluğumu, babamla beraber.

Mösyö Röne’nin İlginç Hikâyesi
Şimdilerde Bakırköy Rum Mezarlığı’nda yatmakta olan Mösyö Röne, hayata gözlerini Aya Stefanos’da (Yeşilköy) açar. Annesi, 1900’lerde Lübnan prensine aşık olmuş ve o prensten hamile kalmıştır. Prens memleketine geri döner ve Röne doğduktan sonra yıllarca annesini ablası, anneannesini ise annesi bilir. Seneler sonra şef garson olunca, bu hikâye dilden dile yayılır. Kendisi yıllar içinde çalışkan, dürüst ve cana yakın olmasıyla sevilir.

12-57
Mazhar Osman Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Müzesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bakırköy Mazhar Osman Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Müzesi: Şehirde akıl ve ruh sağlığına dair 1924’te bu hastanenin açılmasıyla atılan ilk adımları resim, hasta kayıt belgeleri ve çeşitli ekipmanlar üzerinden görebileceğiniz ufak bir müze. Belgeler arasında en ilginç olan detay ise zamanında bu hastanede yatmış ve şu anda hayatta olmayan bazı hastaların resimleri ve hayatlarına dair genel bilgileri de içeriyor olması.

11-60
Mazhar Osman Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Müzesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Not: Bu müze, sadece önden hastaneyi arayıp danışmadan randevu isteyerek ziyaret edilebiliyor. // Ücretsiz.

Bir Not Daha: Hastanenin kendisi doğal olarak içinizi pek açmayabilir fakat müze sonrası mis gibi ormanlık alanında bir yürüyüş yapmak ve sonrasında bahçesinde duran “düşünen adam” heykeline selam vermek ilginç bir İstanbul aktivitesi olarak bir kenara not edilsin!

Veliefendi Hipodromu: Osmanlı döneminde en geniş mesire yerlerinden biridir ve içinde Veliyüddün Efendi’nin bir köşkü bulunur. Bu alana 1911’de at yarışı düzenlenebilecek bir hipodrom inşa ettirilir. 1950’lerde TJK’ya kiralanır ve içine çeşitli tesisler yapılır.

13-44
Papazyan Köşkü | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bakırköy’ün Tarihi Köşkleri

Papazyan Köşkü: İstanbul Caddesi’ndeki Tayyareci Sadık Sokak’ın görmeye değer, en güzel yapılarından biri. Hakkında tek bilinen şey bir zamanlar Ermeni bir aileye ev sahipliği yaptığı.

14-39
Bakırköy Resneliler Köşkü| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Perili Köşk (Resneliler): İncirli Caddesi’nin en meşhuru. Birkaç dakikalığına yok olduğu bile iddia edilen ve adı periliye çıkan köşkün fıskiyeli bahçesi, eski istanbul hayalleri kurdurtacak kadar güzel. Evin o zamanki sahibi Resneli Niyazi Bey’in ilginç hikâyesini buradan okuyabilirsiniz.

Gelik Restoran’ın Köşkü: Kennedy Caddesi’nde bulunan, Ataköy’ün meşhur restoranlarından Gelik’in tarihi binası, 1900’lerin ortasında Çekoslovak Novotny ailesinin köşküymüş. 1940’lara kadar bu köşkte kalıp sonra terk etmişler. Atatürk’ün sağlığı için Florya çevresinde bir köşk arayışı varken ve henüz Florya Atatürk Köşkü yapılmamışken kalması için düşünülen binalardan biri de bu köşkmüş.

Simenoğlu Köşkü: Yeşilköy, eski Türk filmlerinin birçoğuna ev sahipliği yapmış. Bunun sebebi elbette şaşalı köşkleri. Bu köşklerden biri olan Simenoğlu, hala ihtişamını koruyor. 1900’lerde II. Abdülhamit tarafından Arnavut bir aileye hediye olarak yaptırılmış. Tosun Paşa, Süt Kardeşler,  Neşeli Günler bu köşkte çekilen Yeşilçam filmlerinden bazıları.

15-42
Florya Atatürk Deniz Köşkü | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Florya Atatürk Deniz Köşkü: Sadece mimarisiyle değil, kumsalının görünümü, martıların sesleri ve berrak deniziyle de insanı huzurla sarmalayan bir köşe. Atatürk’ün sağlık sorunlarına deniz havası iyi geleceği düşünüldüğünden yer olarak Florya sahili seçilmiş. Yaz aylarında kalması için, 1935’te düzenlenen mimari proje yarışmasını kazanan mimar Seyfi Arkan’a bu köşk yaptırılmış. Tamamlanması ise 1,5 ay sürmüş. Köşkün en büyük özelliği her penceresinden (gemi penceresi şeklinde) denizin görünmesi ve içerideyken kendinizi bir gemide gibi hissetmeniz. 

16-33
Florya Atatürk Deniz Köşkü | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

1936 yazında Atatürk bu köşkte birçok dostunu ağırlamış. Köşkün duvarlarına asılı resimlerde dostlarıyla yaptığı sahil sefalarını görebilirsiniz.

17-22
Florya Atatürk Deniz Köşkü- Atatürk’ün Giysileri| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Not: Odaları gezerken duvarlardaki fotoğraflara dikkatle bakın. O karelerdeki ahşap tekneyi köşkün çıkışında yer alan odada görebilirsiniz. 

Bir Not Daha: Köşk, Pazartesileri kapalı, diğer günler 17:00’ye kadar açık. Restorasyon çalışmaları sebebiyle kumsalındaki tesisler bir süreliğine kapalı.

18-24
Florya Sahilleri| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Florya Sahilleri

Florya’nın dillere destan plajları geçmişte bu semt bir sayfiye yeriyken oldukça revaçtaymış. Tabii, o zamanlar Marmara Denizi de çok daha temizmiş. Günümüzde bu plajlar eski görkemine sahip değilse de yazları İstanbul’da deniz ihtiyacını gidermek için akıllarda olabilir.

19-12
Florya Güneş Plajı |  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Geniş bir kumsala sahip, denizi kumluk olan birkaç plaj tesisi bulunuyor. İçlerinden en çok tercih edileni, Tarık Akan’ın da gençliğinde kabin gösterici olarak çalıştığı Florya Güneş Plajı. Bir diğer nokta ise Florya Menekşe Plajı. Denize girmeseniz dahi bu kumsallarda uzanıp ‘eski İstanbul’u’ solumak, Atatürk’ün Florya plajlarında çekilmiş siyah beyaz fotoğraflarını hayal etmek ve buz gibi bir gazoz içmek insanı serinletiyor.

20-10
Bakırköy Mustafalar Lahmacun | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Aklımın Bir Köşesinde

  • İncirli Caddesi’ndeki Mustafalar Lahmacun’un incecik, çıtır lahmacunları,
  • Bakırköy çarşısındaki Morgül Büfe’nin spesiyali ve limonatası,
21-11
Florya Sahili Parkı |  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Yeşilköy Halkalı Caddesi’ndeki Roma Dondurmacısı’nda sakızlı-çikolatalı dondurma yedikten sonra yanındaki Florya Sahili Park’ta bir yürüyüş yapmak,
  • 1970’lerin mimarisiyle göz alan, Florya ve Bakırköylülerin de sıkça rağbet ettiği Beyti Et Lokantası.
22-14
Gül Antika’da Zamanda Yolculuk |  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Ayaküstü Sohbetler

“Bakırköylüyüz” diyen herkesle ayaküstü bir sohbete koyulmak çok zevkli. Bunu yaşayıp bizzat deneyimledim. İçlerinden çok özel biriyle sohbet gerçekleştirecektim fakat kendisinin Yunanistan seyahati sebebiyle ertelendi. Ben de sizlere şimdi zamanda yolculuğa çıkacağınız bir adres vereceğim. Terakki Aralığı Sokak’taki Cumhur Bey’in pikap tamir dükkânı (Gül Antika Radyo Pikap ve Plak).

23-9
Cumhur Bey’in Pikap ve Radyo Tamir Dükkânı |  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

İçinde çeşit çeşit radyoların, pikapların ve  büyük bir jukebox’ın olduğu bu dükkânda Cumhur Bey ile Bakırköy’e dair sohbet etmeyi, evde çalışmayan eski bir radyo, gramofon veya pikabınız varsa onu kendisinin maharetli ellerine teslim etmeyi yazın bir kenara. Tekrar yola koyulmadan önce bu sokağın sonundaki parkta biraz oturup kuş seslerine kulak verin.