Eko-feminizm nedir ve modaya ne noktada dahil olabilir? Green-washing karşısında markaların samimiyetini nasıl test edilebilir? Kürk ve derinin moda sahnesinden tamamen çekilmesi mümkün mü? Sık karşılaştığımız bu kavramlar ve sorular üzerinden yola çıkarak Buket Meşelik Duran ile modanın güncelini konuştuk.

Buket Meşelik Duran
Buket Meşelik Duran | Fotoğraf Kaynağı: FEMPONIQ

Dilerseniz öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. Bize biraz moda yolculuğunuzdan söz edebilir misiniz?

Moda yolculuğum Celal Bayar Üniversitesi’nde Deri Konfeksiyon ve Tasarımı bölümündeki eğitimimi tamamladıktan sonra, kariyerimi deri üzerine değil de, tekstil hazır giyim ve tasarımı üzerine devam etmeye karar verdiğimde başladı. İzmir Akademi Ege’de iki yil moda ve tasarım kursunu tamamladıktan sonra Londra’ya taşındım. Kendimi bu alanda geliştirmek için katıldığım tasarım ve sanat kursunun ardından, University for the Creative Arts’ta moda ve tasarım alanında lisans okumaya hak kazandım. Mezuniyetim sonrasında ise kariyerime Londra merkezli bir tasarımcının modelisti olarak başladım. Edindiğim çeşitli tecrübe ve içimde hep var olan kendi markamı kurma arzusu ve heyecanıyla 2020 yılında Femponiq markasını Londra’da kurdum.

Kurucusu ve kreatif direktörü olduğunuz FEMPONIQ eko-feminizm kavramını sahipleniyor. Siz bu kavramı ve markanızdaki yansımalarını nasıl açıklardınız?

Ekofeminizm iklim değişikliğini, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve sosyal adaletsizliği daha geniş bir şekilde özünde birbiri ile ilgili konular olarak gören ve günümüz problemlerinin temelini toplumdaki erkek egemenliği ile bağdaştıran bir ideoloji. Ayrıca, bu dünyadaki yaşamımızın ancak doğa ile iş birliği içerisinde karşılıklı ilgi ve sevgi ile sürdürülebildiği fikrini de ortaya koyan aktivist ve akademik bir hareket. Birincil amacı “dünyamızdaki her türlü tahakküm biçimini ele almak ve ortadan kaldırmak” diyebilirim.

Femponiq olarak gezegenimiz ve kadınlarımızın bir çok ortak noktası olduğuna inanıyoruz; ikisi de hayatın yaratıcısı, güçlü, bilge, nesiller boyu saygı duyulmayı hak eden, sosyal, yenilikçi, yaratıcı ve hepsinden önemlisi vazgeçilmez. Kadınlar, marka adımızın taşıdığı her şey: feminen, güçlü, benzersiz. Ancak mutlu yaşam, sağlıklı bir gezegeni güvence altına almaktan ayrı tutulamaz. Bu nedenle, ekofeminizmi işimizin özü olarak benimsiyor ve kadınları günlük yaşamlarında yükseltmek için kadın haklarından ilham alıyor, etik moda ve güçlü giyinmenin gücüne inanıyoruz.

Sürdürülebilirlik kavramının maalesef green-washing için kullanılabildiğini çok sık görüyoruz. Tüketici gözüyle bakarsanız bir markanın samimiyetini test etmek adına nelere dikkat edilebilir?

Tüketicilerin öncelikle bu konuyu test etmeleri için sürdürülebilirlik hakkında bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Daha sonrasında bir markanın sürdürülebilirliğini değerlendirmek ve green-washing’i tespit etmek için markalara sorulacak birçok soru var. Örneğin; markalara alacakları giysinin nerede ve hangi şartlarda, kaç adet ve sıklıkla üretildiğini,kumaş içeriklerini, üretici fabrikanın işçilerine adil ücret ödeyip ödemediğini, giysinin hangi ve kaç ambalaj ile tüketiciye teslim edildiğini sorup araştırabilirler.

Bu araştırmaya öncelikle markanın websitesindeki misyon, vizyon ve sürdürülebilirlik metinlerini okuyarak değerlendirmeye başlayabilirler. Bir markanın sosyal medyada ne gibi içeriklere yer verdiği de önemli faktörler arasında. Ne kadar transparan bir şekilde kendisi ve ürün yaşam döngüsü hakkında bilgi veriyor ise bizim araştırmamıza da o kadar kolaylık sunuyor demektir. Tabii ki tüketiciler her yazılana inanmamalı ve araştırmalarını ilgili markanın sürdürülebilirliği destekleyen sertifikalara sahip olup olmadığını, mail ve sosyal medya yolu ile kanıtlarını talep edip sorgulamalı. Bu sertifikaların en yaygın olanlardan bazıları; Fair Trade, B Corporation to PETA, GOTS, Standard 100 by OEKO-TEX vb.

FEMPONIQ’in Instagram hesabını incelerken beni en çok sevindiren şeylerden biri engelleri olan modellere yer verilmiş olmasıydı. ‘Adaptive clothing’in (uyarlanabilir giysiler) geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sizce moda markaları farklılıkları olan kişiler için de erişilebilir olmak üzere neler yapabilir?

Uyarlanabilir giysilerin geleceği insan merkezli, evrensel olarak tasarlanmış olan giysiler olmalı. Giyimde daha fazla uyarlanabilirlik sağlamak için öncelikle fiziksel engel, yaş, cinsiyet, kilo ve tüm fiziksel farklılıklara karşı daha açık bir zihniyete sahip olmak gerekiyor. İnsanları olduğu gibi görünmeleri için farklılıklarını ve kişisel tarzlarını cesurca ifade etmeleri konusunda onları cesaretlendirmeli ve modayı herkes için ulaşılabilir yapmalıyız. Yenilikçi olmak isteyen markalar için bu sürecin en başında engelleri olan bireyleri düşünerek tasarım yapması gerekiyor. Bir tasarım şık olması  gerektiği kadar rahat, fonksiyonel ve kapsayıcı da olmalı. Her şeyin başının eğitimden geçtiğine inandığımız için, markaların moda tasarım okullarını bu konu hakkında daha dikkatli düşünmeye ve eğitim müfredatına yerleştirmeye teşvik etme gücüne sahip olduğuna inanıyoruz. Koleksiyon fotoğraf çekimlerinde engelleri olan modeller ve influencerlar ile çalışarak, bu farklılıkları ileride daha da normalleştirmek istiyoruz.

Kürk ve deri gibi içeriklerin moda sahnesinden tümüyle çekileceğine inanıyor musunuz? Mylo gibi vegan deri alternatiflerin yükselişi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Maalesef gıda ve moda sektörü, dünyanın en çok israf eden endüstrilerinden ikisi. Gıda ve moda atıklarının çevreye verdiği zararla ilgili istatistikler gerçekten çok ürkütücü ve ele alınması gerekiyor. Moda, karbon ayak izini azaltma ihtiyacının farkında ve derinin ayak izi, hayvansal tarımla ilişkili emisyonlar nedeniyle nispeten çok büyük. Postları deri yapmak yerine çöplüklere göndermek bile onların çevre üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmıyor. Kürk ve deri gibi içeriklerin moda sahnesinden tümüyle çekilmesi için herkesin vegan olması gerekiyor ki bu kulağa çok gerçekçi gelmiyor. Dünya genelinde insanların daha az et ve daha çok sebze tüketmeye başlayıp sürdürülebilirliği kalıcı bir yaşam tarzına dönüştürmeyi başarabildiği an, deri gibi içeriklerin populerliğini yitirmesine bağlı olarak moda sahnesinden yavaş yavaş çekileceğini düşünüyor ve umut ediyorum.

Moda endüstrisindeki biyomalzemelere son zamanlarda odaklanıldığında, yenilikçi insanların çözümler için gıda atıklarına yönelmesi hiç şaşırtıcı olmamakla beraber gelecek için umut verici. Vegan deri günümüzde ananas yaprakları, mantar, elma yapraklari, diğer meyve atıkları ve geri dönüştürülmüş plastik gibi yenilikçi ve sürdürülebilir malzemelerden yapılabiliyor. Mylo da bu gibi doğal bitkilerden yapılan ve hayvan derisi görünümü ve hissine sahip, doğada biyolojik olarak parçalanabilen vegan deri olduğu ve dolayısıyla doğa dostu olduğu için gelecekte de popülaritesini arttırmaya devam edeceğini düşünüyorum.

Bugün konuştuklarımız bile aslında moda endüstrisinin bazı farkındalık reflekslerinin geliştiğini gösteriyor. Sizi bu konularda ürettikleriyle heyecanlandıran isimler kimlerdir?

Mevcut iklimimizde moda dünyası, 5 yıl önceki konumuna kıyasla büyük ölçüde değişti ve vücut şekilleri ve kültürel çeşitliliği giderek daha fazla kabul etmeye çalıştığımız bir zamanda olmak çok heyecan verici. Bu sektördeki duyarlı ve bilinçli kreatif insanlar tarafından tüm çeşitliliği kapsayacak şekilde moda endüstrisinin zamanla daha da geliştirileceğinden eminim. Bana ilham veren tasarımcıların başında ise renkli ve modern tasarımları ile kadınlara güç, güven ve eğlence vermeyi amaçlayan, modanın kesinlikle kapsayıcı olması gerektiğine inanan ve bu alanda aktivist yeniliklere imza atan moda tasarımcısı Roksanda Ilinčić diyebilirim.

Kapak Fotoğrafı: Buket Meşelik Duran

İlginizi çekebilir: Chic Magger’dan Güncel Moda Terimleri Sözlüğü