Tarih boyu sayfalarından kopamadığımız romanlara, başından kalkamadığımız heyecanlı filmlere konuk olan cadılar nasıl ortaya çıktı hiç düşündük mü? Yüzyıllardır haklarında kötü, şeytani, korkunç bilgiler duyarak zihinlerimizde beliren iç ürperten formlarından popüler kültürün etkisiyle nasıl da gözümüze sevimli bile gelen formlara büründüler! Peki, tarihin karanlık kalan sayfalarında onlardan bu kadar korkmamızı gerektiren şey neydi? Neyden korktuk da “Cadı Avı” mantığı ortaya çıktı ve binlerce kadın, çocuk, erkek hatta hayvan bile yakılarak öldürüldü?

Cadılar
Cadılar | Fotoğraf: Unsplash.com/@freestocks

Orta Çağ’da insanların bebek doğurttukları için ya da doğadaki bitkileri kullanarak şifa yarattıkları için cadılıkla suçlanıp diri diri yakıldığını, asıldığını, işkenceye maruz kaldığını biliyoruz. Bu karanlık dönemin kapılarını biraz aralayacak olursak aslında konunun çok daha gerilere gittiğini söyleyebiliriz.

Öncelikle tüm bu “Cadı Avı” katliamları sanılanın aksine Orta Çağ’ın en derin ve karanlık dönemlerinde değil tam olarak Yeni Çağ’a geçerken başlıyor. Yeni Çağ’a geçişle bilinçlenen insanlarla birlikte katı otoritesi bozulan Katolik Kilisesi, insanları korkutmak, korkuyla itaat ettirmek için tabi ki batıl inançlar ve hurafeleri kullanıyor; Engizisyon Mahkemeleri’nde binlerce insanı cadı oldukları gerekçesiyle yargılıyor, canlı canlı yakılması kararlarını veriyor ve toplumun içindeki itaat duygusunu korkuyla perçinliyordu.

Peki neden cadılarla anlaşmak, yeteneklerini insanlık ve dünya için kullanmak gibi düşüncelere sahip olmadık da onlardan korktuk, kaçtık hatta onları öldürdük?

Kirke
Kirke | Fotoğraf: Medium

Antik Yunan ve Antik Roma mitolojisine baktığımızda karşımıza sayısız görkemli, güçlü Tanrılar, güzellikleri ve zekalarıyla baş döndüren Tanrıçalar, yerleri gökleri birbirine katan savaşlar ve daha nicesi çıkar. Tüm bu Tanrı ve Tanrıçaların kendine has güçleri, yapabileceklerinin sınırları ve yapamayacaklarının bir tedirginliği var. Peki ya evrenin, doğanın, hayvanların dilini konuşarak onları kullanabilen cadıların sınırı ne? İşte hikaye burada başlıyor!

Güneş Tanrısı Helios’un çocuklarından doğan ve daha önce kimsede görülmeyen büyü yeteneği, sınırları belirlenemeyen bir güç ve her katı otoritede olduğu gibi geri kalan tüm Tanrılar hatta baş Tanrı Zeus için bile bir korku kaynağı! Belirsizlikle savaşmak kimin gözünü korkutmaz ki?
Yani, Orta Çağ’ın bitiminden itibaren günümüze kadar gelen ve cadılığın üzerine yüklenen tüm bu kötü imajların temel sebebi Antik Yunan ve Roma mitolojisindeki Tanrıların sınırlarını bilemedikleri çocuklarına duyduğu korku!

Şimdi sizden baş Tanrı Zeus’un bile korktuğu bu cadılardan birini kafanızda hayal etmenizi istiyorum! Popüler kültür doğa üstü varlık sektörüne girmeden önce güzeller güzeli cadılar, seksi vampirler, yakışıklı kurt adamlarla pek karşılaşmıyorduk. Kurt adamlar kısa boylu, tüylü, enine iri, çirkin adamlardı ve cadılar uzun iri burunlu, siyah şapkalı, elinde tuttuğu süpürgesiyle yüzüne dahi bakılmayacak kadar çirkin, yaşlı kadınlardı. Peki neydi tüm cadıları böyle hafızalarımıza kazıyan?

Albrecht Dürer, Keçiye Ters Binmiş Cadı
Albrecht Dürer, Keçiye Ters Binmiş Cadı | Fotoğraf: art-museum.uq.edu.au

Tarihler 1500’lü yılları gösterdiğinde Alman Rönesans’ının temel taşı olan Albrecht Dürer, “Keçiye Ters Binmiş Cadı” adlı bir eser ortaya çıkardı. Eserde, şeytanı sembolize eden güçlü bir keçinin üzerinde rüzgara karşı ters duruşunun saçını dahi bozmamasıyla verdiği güç mesajıyla tüm insanlığa meydan okurcasına güçlü duran bir cadıyla karşılaşırız. Eseri incelediğimizde cadının uzun iri burnu, öfke ve nefret dolu çirkin suratı, yaşlılığı, elindeki süpürgesi ve lanetlediği hatta adeta ezip geçtiği melekleri görürüz. Tanıdık geldi mi?

Albrecht Dürer’in 1500’lü yıllarda ortaya koyduğu cadı figürü aslında yüzyıllardır hayatımıza giren diğer tüm cadı figürlerinin atası! Albrecht Dürer’in bu cadı tasvirini yüzyıllar boyu geride kalan tüm sanatçıların ve insanların benimsemesinin nedeni bilinmez ama sanki bunun da altında korkunun hep çirkin şeyler doğurduğuna olan inanç saklı. Korku hissimiz bizim sınırlarımızı keskin çizgilerle çizerken, korktuğumuz şeyin belirsizliğidir belki de yenik düştüğümüz, kim bilir?

Gerek mitolojilerde, gerek tarihin gölgeli zamanlarında, gerekse sanatın tüm dallarında karşılaştığımız cadılar, büyüler, iksirler tarihte gerçekten var oldular mı, biz var olan cadıların ne kadarıyla karşılaştık bilinmez ama cadı avı altında işkence gören, yakılan, öldürülen yüz binlerce insanın aslında sadece birkaç kişinin korkusunun, güçsüzlüğünün eseri olması sizce de tarihte hep aşina olduğumuz bir katliam değil mi?

Kapak Fotoğrafı: art-museum.uq.edu.au

İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Cadı Nedir?