Fransa denince aklınıza ilk olarak Eyfel Kulesi geliyor olabilir. Fakat pek bilinmemekle birlikte, çoğu bilim adamına göre dünyanın sekizinci harikası olan bir yer daha var Fransa’da: Mont Saint-Michel…

Ülkenin Normandiya ve Bretanya bölgelerince paylaşılamayan Mont Saint-Michel, aslında tam olarak iki bölgenin sınırında bulunuyor ve Yukarı Normandiya bölgesine ait olarak biliniyor. Öyle ki, iki bölgenin bu anlaşmazlığı komik kartpostallara bile çokça malzeme olmuş. Peki burayı böylesine harika yapan şey nedir? Bir yer düşünün ki; aynı anda hem bir ada, hem bir manastır, hem bir kale, hem de tek başına bir köy: İşte Mont Saint-Michel!

Buranın yapımına 10. yüzyılda bir manastır olarak başlanıyor. Fransızların “L’ermitage” diye adlandırdıkları ıssız, sanki dünyadaki her şeyden çok soyutlanmışsınız hissi veren gotik havası, seneler önce buranın dini eğitime çok uygun olabileceğini düşündürmüş. Burada bulunan en yukarıdaki katedrale vardığınızda, seçilmiş bir varlık gibi hissetmeniz mümkün. Bu açıdan çoğu Hristiyan için de bir hac yeri haline gelmiş burası. Tabi bu, işin dini boyutu.

Mont Saint-Michel aynı zamanda bir yerleşim yeri. Bana söylenildiği kadarıyla şuan burada 30’a yakın kişi yaşıyor. Bu kişiler sadece turizm sezonunda değil, kışları da burada yaşıyorlar. Yani aslında manastır olmanın dışında içinde fırını, dükkanları, restoranları, postahanesi, mezarlıkları olan bildiğimiz bir köy Mont Saint-Michel.  Söylemeden geçemeyeceğim ki burada kışın yaşamak ayrı bir yetenek gerektiriyor çünkü bu dönemler öylesine rüzgarlı ki kışın gittiğinizde bir daha asla hatırlamak istemeyeceğiniz bir deneyim yaşayabilirsiniz. Malum, okyanus. Aman dikkat!

mont saint-michel

Elbette okyanus kenarında böylesi izole bir yeri hapishane olarak kullanmayı da düşünmemiş değil Fransızlar. Fransız Devrimi sırasında hapishane olarak kullanılan Mont Saint-Michel, bir özelliğiyle mahkumların kaçmasına olanak sağlayınca yeniden bir yerleşim yerine dönmüş. Bu özellik, aynı zamanda burayı bir adaya çeviren özelliğin de ta kendisi: Mont Saint-Michel’de günde tam dört kez gel-git yaşanıyor!

Buranın gel-git takvimine bakarak istediğiniz zamanda gelebiliyorsunuz. Park kurallarına uymazsanız döndüğünüzde arabanızı sular altında bulmak olası. Yani, en tepede manastırın büyük balkonuna ulaştığınızda, metrelerce yükseklikten bazen yeşillik bir alanda otlayan inekleri, bazen kumluk bir alanı, bazen de bir okyanusu seyredebiliyorsunuz. İşte burası bu derece aşmış bir yer! Şayet suların çekildiği bir dönemde buraya geldiyseniz aşağıya inip burada yürümenin zevki de başka. Okyanusa doğru ilerlediğinizde hakikaten bir uçsuz bucaksızlık hissinin yanında gereksiz bir “Batar mıyım, su gelir mi acaba?” tedirginliği de olmuyor değil tabii.

Kısacası, uzey Fransa’ya gelindiğinde uğramadan gidilmemesi gereken yerlerden biri Mont Saint-Michel. Ve eğer Paris’teyseniz, hızlı trenle Bretanya bölgesinin başşehri Rennes’e geçebilir, buranın garından düzenli olarak kalkan bir otobüsle birkaç saat içerisinde Mont Saint-Michel’e varabilirsiniz.

Mont Saint-Michel’de konaklamayla ilgili detaylara buradan ulaşabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Umut Hanioğlu’dan “Marcel Proust’un İzinde: Fransa Notları”