Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Kayalar Köyü 1912 yılından beri aynı adı taşıyor.. Bu adın ilk yolculuğu nasıl başladı derseniz, 9. yüzyılın ikinci çeyreğinden bu yana tarihe mal olmuş Çakı Bey Oğuzların Kayı Boyunun bir kolunu (gemilerle eski adı Kayılar olup) zamanla Kayalar olan köyün kıyısından çıkarması ve bu yöreye yayılmasıyla başlıyor. 

Çanakkale merkezden çıktığımız bu yolda bizlere elbette alabildiğine yeşil zeytin ağaçları eşlik etti. Yol boyu sıra sıra dizili, kökleri sıkı sıkıya toprağa bağlı zeytin ağaçları ve bu güzelliğin tam kalbinde yatan oksijen deposu devasa çam ağaçları bizi yaklaşık 80 km sonrasında doğaya teslim etti. Kıyı bölgelerimizde henüz keşfedilmemiş o kadar güzellik var ki, Kayalar yalnızca bunlardan biri. Kazdağları eteklerine kurulu bu köy, bir nebze de olsa bakirliğini koruyor. Bir çoğumuzun hayalini kurduğu iki katlı taş evler köyün her köşesini sarmış. Öyle ki evlerin bazıları daha içine girmeden bile sizi büyüleyecek, her defasında dönüp tekrar buraya gelmek istiyorsunuz.

Airbnb’de ufak bir gezinti bu evlere yakından bakmak için ilk adımı atmanıza yardımcı olacaktır. Gezintimiz sırasında İngiliz ve Fransız tatilcilerle karşılaştık. Turistik olarak ziyaret ettiklerini sandık ama meğerse onlar bizden önce keşfetmişler Kayalar köyünü ve yerleşmişler. Yerli halk şimdilik durumdan şikayetçi değil gibi görünüyor. Hep birlikte yaşamlarını sürdürüyorlar. Köyde şu an için birkaç otel mevcut ancak benim dikkatimi çeken ve sizlerle de paylaşmak istediğim özel bir tane var. Bedeninizin ve ruhunuzun her bir kıvrımına dokunacak Zanax Otel. Her katında sessizlik ve huzur hakim. Doğaya ve sanata açılan kapılar, sofralık yeşil ve siyah zeytinin buluştuğu kahvaltılar, zeytinyağına doyuran tatlar, gönül çalan manzaralar ve dahası…

Kayalar Köyü’nün güzellikleri buluşturan arnavut kaldırımlı dar sokakları bizi Avlu 124‘e çıkardı. Bir süredir aklımızdaydı gitmek, aramazken bulunan bir güzellik oldu bizim için. Meydanda olanca heybetiyle göz dolduran bu taş yapı mint yeşili ve ahşabın zarifliği ile buluşarak her açıdan farklı bir manzara sunuyor. Her saati ayrı keyifli bu adrese biz sabah ve öğle arası bir saat diliminde teşrif ettik. Kahve içmenin saati olmaz. Hele burada hiç 🙂 her birimiz farklı köşelere dağılarak Avlu’yu çepeçevre sardık. Hangi köşede oturup kahvemizi yudumlayacağımız konusunda bir süre aynı fikirde olamadık. Nerde oturursak oturalım diğer bir köşede aklımız kalacaktı. O yüzden önce hafif aralık olan kapıdan içeri süzüldük ve birer latte söyledik.

Avlu’da birçok kahve çeşidi mevcut. Yanında alacağınız tatlıya göre kahve seçiminizi yapabilirsiniz. Tatlılar günlük olarak camekanlı bölgede yerini alıyor. Bizim gittiğimiz gün brownie, sebastian ve cookie vardı. VE tercihimizi brownie’den yana kullandık. Elbette ki harikaydı, tabakta tek bir lokma kalmadı. Manzara ayrı, tatlılar ayrı doyurucuydu. Kahvelerimizin son yudumlarını Kayalar’a tepeden bakan teras bölümünde içtik. Alabildiğine yeşil ve mavi… Gökyüzü ve deniz birleşmişti. 

Tatlı ve kahve molasından sonra gezintimize kaldığımız yerden devam ettik. Ara sokaklarda gezdikçe boş arsalar, yeni yapılan taş evler, inşaatı devam edenler ve birer tasarım harikası her biri ayrı nefes alan ev dediğim ama söylerken bir evden çok daha fazlası olduğuna inandığım yapılarla karşılaştık. Gezintimiz sırasında bize tahmin bile edemeyeceğimiz ölçüde oksijen ve dağ kekiği kokuları eşlik etti. Bir yandan çok tanıdık kokulardı bunlar diğer bir yandan yepyeni birer deneyimdi ve günün sonunda evimizde hissettirdi. 

Kapak Fotoğrafı: Öyküm Pekşen

İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Kuzey Ege Köyleri Rotası