Bu seferki gezi yazımın konusu, üyesi olduğum Yudosk (Yeni Ufuklar Doğa Sporları Kulübü) ile gittiğim, Kastamonu ile Bartın ilinin sınırlarında bulunan Küre Dağları Milli Parkı’nın Kastamonu bölgesi. Kastamonu denince akla ilk gelen şeylerden biri “Daş Düşebülü, ayı çıkabülü” sözüdür. Bu sözün bir hikayesi var. Kastamonu ile Çankırı arasında yol yapılırken Ilgaz Dağları’nın kayalıklarını aşmak için dinamitler patlatılmış. Bir işçi kayaların düşmek üzere olduğunu görünce uyarı maksadıyla bir tahta parçasına yerel şivesiyle” Daş düşebülü” yazmış. Ormanlarında ayı sayısı da fazla olan bir bölge Kastamonu. Bölgeyi gördükten sonra ben bu sözü “Önünüze kanyonlar mağaralar çıkabülü, kalbiniz orada kalabülü” olarak değiştiriyorum.

1698022827149
Küre Dağları Milli Parkı | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Gece yaklaşık 50 kişilik trekking grubuyla İstanbul’dan yola çıkıyoruz. Sabah yer yer sis bulutları eşliğinde bölgeye vardığımızda, gideceğimiz yerlere yakınlığı dolayısıyla merkez noktamız olan Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesindeki tesisimize gitmeden ilk olarak Ilgarini Mağarası’na doğru yürüyüşe başlıyoruz. Mağaraya araç ile ulaşım imkanı yok. Ilgarini Mağarası yürüyüş yolu tabelasının oradan araçlardan inip, gidiş dönüş 10 kilometreden biraz fazla sürecek yürüyüşümüz için ormanının içine dalıyoruz. Yol üzerinde Mantar Mağarası ve Ejder Çukuru isimli iki yere daha uğrayacağız. Kayalık, taşlık arazide ormanın içinde geçen yürüyüş çok güzel manzaralar sunuyor. Taşların üzerine yolu gösteren kırmızı, beyaz çizgiler konulmuş ancak eğer trekking konusunda tecrübeli değilseniz, bölgeyi bilen bir rehber olmadan yürümenizi tavsiye etmem. Ayrıca yürüyüşe başlamadan yanınızda su ve diğer erzaklar mutlaka bulunmalı. Bu yaz başında mağaraya giden yürüyüş grubundan ayrılan bir kişi kaybolmuş ve 14 gün sonra sağ olarak bulunmuş. 

1698022604327
Mantar Mağarası | Fotoğraf: Gürkan Sonat

İlk durağımız Mantar Mağarası’na varıyoruz. İnişte tahta bir merdiven var. Yağmur olmasa bile nem dolayısıyla ıslak ve inanılmaz kaygan. O yüzden inerken korkuluklara ve ipe tutunmak şart yoksa düşme olasılığınız çok yüksek. Mağaranın içinde sarkıt ve dikitler var. Kalkerden oluşmuş mantar şeklindeki yapı mağaraya ismini vermiş. İkinci durağımız Ejder Mağarası yaklaşık 70 metre derinliğinde bir çukur. İnmek için ekipman gerekiyor. Yukarıdan bakıp, fotoğraf çektikten sonra yola devam ediyoruz. En sonunda Ilgarini Mağarası geniş ağzıyla bizi karşılıyor. Sanki başka bir boyuta ya da gezegene açılan bir kapı gibi.

Seksenlerde yapılmış Otherworld dizisi aklıma geliyor. Dizi, bir ailenin Mısır Piramitleri’ni dolaşırken başka bir boyuta geçmesi ve orada gelişen olayları anlatıyordu. Bu mağara evcilleştirilmiş bir mağara değil. Yani içinde ışıklandırma, yürüyüş yolu gibi şeyler yok. Grubun gerisi gelmeden mağaranın derinlerine doğru ilerliyoruz. Bir süre sonra gün ışığı kaybolmaya başlıyor ve fenerlerimizi açıp öyle ilerliyoruz. O kısmın sonuna geldiğimizde bir süre ışıklarımızı kapatıp, mağaranın sessizliğini dinliyoruz. Ortamda Vin Diesel’ın oynadığı Pitch Black filmindeki gibi zifiri karanlık var. Daha sonra mağaranın girişine geri dönüp bu kez mağaranın sol kolundan zikzaklar çizerek aşağı doğru iniyoruz. Işık yine kayboluyor. Kaygan zeminde inerken kaymamak için mağaranın duvarlarına tutunuyoruz. Bir ara duvara ışığı tuttuğumuzda Indiana Jones And The Temple Of Doom filmindeki bir sahneye benzer görüntüyle karşılaşıyoruz. Duvarda onlarca büyük örümcek dolaşıyor.

1698022705348
Fotoğraf: Gürkan Sonat

Daha sonra konaklayacağımız Park Ilıca’ya dönüyoruz. 14 Bungalovdan oluşan tesis doğanın tam içinde. Yan tarafında ırmak akıyor. Sahibi Suat bey gayet ilgili. İçinde restoranı var ama başka yerde yemek isterseniz yürüme mesafesinde Kezban Ablanın Yeri isimli gözleme – mantı yiyebileceğiniz bir yer var. Kaşarlı gözleme gayet lezzetliydi. Akşam, tesisin bahçesinde yakılan ateşin kenarında biraz bira, biraz çayla günün yorgunluğunu attıktan sonra ertesi sabah ilk durak olan Valla Kanyonu seyir terasına gidiyoruz. Yolda sis var ancak seyir terasına doğru yürüyüşe başladığımızda şansımıza dağılmaya başlıyor. Seyir terasına çıktığımızda muhteşem bir manzara bizi karşılıyor. Kanyonu çevreleyen dik Kayaları Kaliforniya’da bulunan Yosemite Milli Parkı’nda bulunan yapılara benzetiyorum. 12 kilometrelik Valla Kanyonu sadece profesyonel ekipler tarafından teçhizat ile 3 – 4 günde geçilebilen Türkiye’nin en tehlikeli ve zor kanyonlarından biri.  

1698022775456
Fotoğraf: Gürkan Sonat

Daha sonra Ilıca Şelalesi’ne gidiyoruz. Küçük bir şelale olan Ilıca çok ilgimi çekmedi ama yazın soğuk sularında yüzmek zevkli olabilir. Şelaleden yukarı çıkıp Horma Kanyonu’na giriyoruz. Kanyonun üzerinde 3 kilometrelik ahşap bir platform üzerinde harika bir yürüyüş yapıyoruz. Altında Zara Çayı’nın aktığı kanyonda, bazen yükselerek, bazen alçalarak devam eden yürüyüşte bir iki yerde kayaların çıkıntı yapması nedeniyle yürüyüş yolu daralıyor ve karşıdan gelen grubun geçmesi için bir yerde çömelerek bekliyoruz. Kanyonun girişinde ve çıkışında kafeler var. Kanyonu geri yürümek istemezseniz çıkışta taksiler de var.

1698022996495
Küre Dağları Milli Parkı | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Son durak ise Çatak Kanyonu. Araçtan indikten sonra kısa bir yürüyüşle kanyonun üzerindeki cam seyir terasına varılıyor. Cam teraslar ülkemizde de bir hayli yaygınlaştı. Uçurumun üzerinde bir cam üzerinde yürümek yükseklik korkusu olanları biraz etkileyebilir. Gerçi aynı şey Horma Kanyonu’nda yürünen ahşap platform içinde geçerli. Manzara ise yine olağanüstü. Buradan sonra ise Pınarbaşı’nda yemek yiyerek İstanbul’a dönüşe geçiyoruz. Yeni bir rotada görüşmek üzere…

Kapak Fotoğrafı: Gürkan Sonat

İlginizi çekebilir: Wander Magger’dan Kamp Rehberi