Seçmiş olduğu renk skalası ve görsel dilinden dolayı “çocuksu” görünümlü; fakat bir o kadar da sinsi, muzip, biraz da edepsiz… Kendini lowbrow akımına yakın gören ve fantezi dünyasında kurduğu dünyaları bizlere yansıtan Melih Çebi ve işlerinden bahsediyorum. İçindeki çocuğu kıpır kıpır tutan insanlara ve onların üretimlerine ilginiz varsa, bağımlılık yaratan işler üreten bu çocuğu bi’ tanıyın derim!

Melih Çebi
Melih Çebi ile Sanat Üretimleri Üzerine | Fotoğraf: Melih Çebi

Büyüyemiyorum. 30’larıma yaklaştıkça daha da küçülüyor hissettiğim yaş. İçimdeki çocuk sürekli keşfetmeye, bilmediği her şeyi kurcalamaya, zaman zaman başına boyundan büyük dertler açmaya hala pek meraklı. Öyle sessiz sakin durup, “Her halt bunun başının altından çıktı.” denilen muzur çocuklardan da değildim, yaş aldıkça öyle oldum çıktım. N’apalım? 

Çizimli kitaplar, masallar, çizgi filmler, retro oyunlar… Bunlar erken yaşlarımın en önemli parçaları ve hala hayatımda büyük yeri olan şeyler. Belki de bundan dolayı kendime yakın görüp, içindeki çocuğu kıpır kıpır tutan insanlara, onların ürettiği her şeye karşı ilgim capcanlı. 

Daha önce theMagger’da pop sürrealizmin yetenekli temsilcilerinden Nicoletta Ceccoli ve onun ilk bakışta masum gözüken, fakat bir o kadar da karanlık ve karmaşık hayal dünyasından bahsetmiştim. Bugün, kendini lowbrow akımına yakın gören Melih Çebi ve onun “çocuksu” görünümlü sinsi, muzip ve biraz edepsiz, zaman zaman da tekinsiz diyebileceğimiz işlerinden bahsedelim istiyorum. 

Melih Çebi Kimdir?

Melih Çebi  trust me baby
Melih Çebi ile Sanat Üretimleri Üzerine | Fotoğraf: trust me baby

Melih Çebi’nin işlerini incelemek için
Instagram hesabına göz atın!

Kendini ifade etme dürtüsüyle akrilik kanvaslar, dijital çizimler üreten ve eski fotoğrafları boyayan Melih Çebi, bağımsız sanatçı ve illüstratör. Reebok’tan Amnesty’ye ve Efes Pilsen’e dek birçok markayla iş birliği halinde. Yaptığı üretimleri, ilgili insanlarla buluşturduğu trust me baby isminde merchandise shop‘ı da var Melih’in. Benimse, inanılır gibi değil, 2007’den beri farklı platformlardan takip ettiğim bir sanatçı.

Seçmiş olduğu renk skalası ve görsel diliyle, bu çocuk gerçekten bağımlılık yaratacak işler üretiyor. İlhamını kendi psikolojisi ve hislerinden alan sanatçı, fantezi dünyasında kurduğu dünyaları yansıtıyor bizlere. Bana kalırsa Melih’in ilk bakışta “çocuksu” gözüken tüm bu işleri, suçlu zevklerin ruhunu ve her zaman yerine getirilmeyen arzulara yönelik bir iştahı da temsil ediyor.

Melih Çebi’nin en son gözüme takılan bir işi var; Balıktan Muhabbete kadehleri için olan üretimi. Ülkeden çıktığım anda bol kahkahalı, mezeli rakı sofralarını özleyen biriyim ben. Herhalde rakı masasına duyduğum hasretin de dürtüklemesiyle Melih’in çalışmasını görünce dayanamadım; hemen kendisiyle iletişim kurarak iki muhabbetin belini kırmak istedim. -ah, keşke yalan yok!

Hadi gelin, siz de Melih Çebi ve işlerini tanıyın. 

Meli, Meeeli, merhaba! Hadi klasik soruyla başlayalım… 

Melih Çebi kimdir, ne yapar, kendini nasıl tanımlar?

Kendimi bağımsız sanatçı, illüstratör ve tasarımcı olarak tanımlayabilirim. Akrilik kanvaslar yapıyorum, dijital çizimler yapıyorum, topladığım eski fotoğrafları boyuyorum. Bir yandan da markalarla iş birlikleri yapıyorum.

Melih Çebi trust me baby
Melih Çebi ile Sanat Üretimleri Üzerine | Fotoğraf: trust me baby

Melih Çebi deyince akla gelen bir kelime “Baby”. Senin işlerin bir şekilde bana çocukluğumu çağrıştırıyor. Açıkçası çalışmalarındaki o çocuksu ruhu çok seviyorum.

Peki sen nasıl bir çocuktun? Bize o günlerden bahsedebilir misin? Ve neden “Baby”? 

Şu an olduğum gibi bir çocuktum aslında. Tamamen kendi dünyamda, hobilerim ve yapmayı sevdiğim şeylere tüm gün kafamı gömer, çoğu zaman bireysel takılırdım diye hatırlıyorum. Sosyalleşmekten keyif alırdım; ama gerçekten eğlendiğim zamanlar kendi kendime olduğum ve her şeyin yaratıcılığıma kaldığı zamanlardı hep. Şu anda günlük hayatımda ve işlerimde geçmişimden gelen birikimlerimi yanımda taşımayı ve yansıtmayı seviyorum. 

“Baby” kendi kendini açıklıyor bence. Genellikle etrafına yeni ve taze gözlerle bakan biri olarak kalmaya çabalıyorum.

Hacettepe İngiliz Dili Edebiyatı mezunusun ve ajanslarda Art Director olarak çalışmışlığın var. 2015 yılından beri de çalışmalarını üretmeye serbest olarak devam ediyorsun.

Ajans hayatı senin sanatını nasıl etkiledi? Serbest çalışmaya geçiş sürecini ne tetikledi? 

Asla meslek olarak devam etmeyeceğimi bildiğim bir bölümden yüksek bir puanla mezun olduktan sonra, ben de güzel ülkemdeki hemen her genç gibi “Ben şimdi ne yapacağım?” diye kendimi bir süre sorgulamanın ardından bambaşka bir alana yönelmeyi tercih ettim. Sanat yönetmeni olursam bir nevi sanatçı olmuş olurum gibi “çocukça” bir düşünceyle sanırım, kendimi en ufak bir fikrimin olmadığı ajans dünyasının içinde stajyer olarak buldum.

Ajansta iş hayatını, kendi fikirlerimi savunmayı, başka insanlara çalışmayı ve yeteneklerimin gerçek değerini öğrendim diyebilirim. Diğer yandan git gide iş yüküm ve sorumluluklarımın artmasıyla kendime ve yapmayı sevdiğim şeylere vakit ayıramadığımı fark edip, ofis hayatından freelance dünyaya geçiş yapmaya karar verdim.

Bu noktada yaratıcılığıma geri dönebilmem için artık işimi ve hobilerimi tamamen ele geçirmiş ekranlardan biraz olsun uzaklaşmam gerekiyordu. Son 10 senedir neredeyse her hafta gittiğim bit pazarlarından topladığım fotoğrafları anlık bir kararla boyamaya başlayarak kalemlere ve boyalara geri döndüm. Sonrasında kanvaslar geldi. Devamında da bu oldukça masraflı dünyada kendime yer edinebilmek için elime geçen her kuruşu art supply store’lara bıraktığım bir dünyaya geçiş yaptım.

Kendine yakın bulduğun sanat akımı neden “lowbrow”? Peki, sen kendi sanatından bahsedecek olsan neler söylersin?

Lowbrow tanımı aslında kendilerini küçük gören, yüksek sanat ürünlerinin arasında sınıflandırmayan elitist tavra karşı mücadele içinde olan sanatçıların ironisini yansıtıyor. Sanat eğitimi almamış ve sanatı sadece kendini ifade etmek için kullanan biri olarak kendimi ve yaptığım işleri bir isim altında tanımlamak istediğimde kendimi pop sürrealizm, yani lowbrow’a yakın hissediyorum.

Hem dijital hem de geleneksel yöntemle çalışıyorsun. Görsel dilinin yanı sıra, Melih Çebi denildiğinde gözümün önüne hemen belirli bir renk skalası geliveriyor. Arada sırada değiştirdiğin saç renklerinden de anladığım kadarıyla renkler senin hayatında hep ön planda. 

İşlerindeki renk skalasını neye göre belirliyorsun? Günlük hayatında renklerle ilişkin nasıl? İnanıyor musun bilmiyorum; eğer “ruhunun” bir rengi varsa, sence Melih’in rengi ne? 

Ya bu sorunun cevabını gerçekten ben de bilmiyorum. Ama genel olarak bir renk aklıma yerleştiğinde onu baktığım her yerde, her detayda görmeye başlıyorum. Bunun sonunda da o rengi yansıttığım bir iş ortaya çıkıyor genelde. Söylediğin gibi tekrar eden belli renkler çoğu zaman mevcut işlerimde. Bir yandan da yeni renkler eklemeye ve o rengin dünyasını tecrübe etmeye dikkat ediyorum. Ama kırmızı ile bir alıp veremediğim var.:)

Ürettiğin işlerde ilhamın nereden geliyor?

İlhamım her şeyden önce kendim, kendi psikolojim, gelişim sürecim, bu süreçte değişen ve evrilen hislerim. Devamında tabii ki yakın çevrem, arkadaşlarım, içinde bulunduğum şehir ve ülkenin gerçekleri, en nihayetinde de fantezi dünyamda kurduğum başka başka dünyalar ilhamım diyebilirim.

Seni DeviantART’tan -yıl 2007- beri severek takip ediyorum. Hatırladığım ilk çalışman ağaçta asılı intihar eden bir tavşanla ilgili olandı. 

Eski çalışmalarına baktığında, kendi sanatında nelerin değiştiğini düşünüyorsun? 

Şaşırdım, benim bile hatırlamakta zorluk çektiğim 16-17 yaşlarıma ait ilk dijital çizimlerinden bahsediyorsun. Hala DeviantART sayfam duruyor mu diye browser’ımda bir kontrol edip geri geldim.

Garip ama çizim stilimden ve tekniğimden başka çok da bir şeyin değişmediği hissindeyim. Eski işlerime baktığımda aynı kendini ifade etme dürtüsünü hatırlıyorum. Bu dürtüyü somutlaştırma şeklimde değişimler oluyor sadece. (İçimde hala intihar eden tavşanlar çizme dürtüsü var ama bunu başka tasvirlerle ifade etmeyi tercih ediyorum:))

trust me baby

trust me baby’den bahsedelim. Ben özellikle linol baskı kullanmanı çok beğeniyorum!

trust me baby nasıl ortaya çıktı? İsmi nereden geliyor? İlerleyen dönemlerde yeni koleksiyon görecek miyiz? 

Git gide tasarım hayatından ve freelance işlerden uzaklaştığım, sadece yaptığım sanata yöneldiğim dönemlerin başında, hem daha fazla boya ve kanvas alabilmek hem de genelde büyük ölçülerde ve az sayıda çalıştığım işlerime erişimi olmayan, ama yaptığım işlere ilgilisi olan insanlara benden bir şeyler verebilmek adına kurduğum bir merchandise shop olarak başladı. Özellikle Covid’in başlarında, oturma odamda ürettiğim tişörtleri kaykayımla yakın çevredeki tanıdığım veya tanımadığım insanlara teslim ettiğim zamanlar, o dönemi hem psikolojik hem de finansal anlamda atlatmama yardımcı olmuştu. İsim de oradan geliyor; trust me baby, this will save your life. Yeni bir koleksiyon değil ama, zaman zaman yeni bir şeyler geleceği kesin. 

trust me baby ürünleri için hemen bir tık,
because this will save your life 🙂

Amnesty Store x Melih Çebi 

Farklı sektörlerden birçok markayla iş birliği halindesin. Reebok’tan Amnesty’ye, Borderline’dan Efes Pilsen’e kadar. Ben Ororo’dan yürüttüğüm kartlarımı saklıyorum mesela, hepsine BA-YIL-DIM! 

Peki, o zaman bir soru. Beraber çalıştığın yerler konusunda en çok nelere dikkat ediyorsun?

En çok dikkat ettiğim şey bana ne denli özgür bir alan sağladıkları. Çünkü özünde işlerim çocuksu ögelerle yetişkin ögeleri birbirine karıştırdığım, dolayısıyla markalar adına yanlış anlaşılmaya çok müsait konular. Beni ve işlerimi bir nebze anlamlandırabiliyor olmaları ve benden sadece mutlu yüzler talep etmemelerine önem veriyorum. İşlerimin gülen yüzlerin ötesinde anlamlar barındırdıklarına inanıyorum.

Amnesty ile birlikte, iklim krizine değinen rengarenk ürünlerden oluşan bir koleksiyon hazırladın. İklim krizi gibi ciddi bir meseleden bahsederken, yine o çocuksu dili ve renk skalasını kullanmaya devam ediyorsun. Şarkılar ve iklim krizi arasında kurduğun bir bağ var.

Amnesty ile bu iş birliği nasıl gelişti? Şarkı seçimlerinden ve ürünlerin ardındaki hikayelerinden bahsedebilir misin? Bu koleksiyonu hazırlarken nasıl bir yol izledin? 

İklim krizi ile ilgili her gün farklı platformlarda şok eden farkındalık uyandırıcı haberleri okumaya ve izlemeye devam ediyoruz. Ben krize dikkat çekmek adına daha yumuşak ve neredeyse sinsi denebilecek bir yol izlemeyi tercih ettim. Bunun için de tüm jenerasyonları içine alan popüler kültür ögelerini kullanmaya çalıştım.

Geçmişten gelen ve popüler kültüre ait ögelerin bize olası distopik bir gelecekle ilgili uyarı mesajları verme çabasını kendi karakterimle birleştirerek bir hikaye oluşturmaya çalıştım. Aslında şarkıların yanında karakterler de geçmişe gönderme yapıyor. Örneğin, Save your tears tasarımı, 90’lardaki “no more tears” mottolu göz yakmayan Johnson’s Baby şampuan’a bir gönderme niteliğinde. Diğer yandan “Earth was cool”, 80’lerde sansasyon yaratan, sıktığında içinden su fışkırtan “madballs” oyuncak furyasını hatırlatacak şekilde tasarlandı.

“ trust me baby, Earth was once a cool place where you didn’t have to save your tears. Now cry me a river, cause it’s getting hot in here…”

Amnesty Store x Melih Çebi
koleksiyonu için, bi’ tık.

Hazırlamış olduğun koleksiyon bana senin çok eski bir işini anımsattı. Eriyen yeşil bir dondurma ve “hate u global warming” yazısı… Zamanında “küresel ısınma” olarak adlandırdığımız bu krizle ilgili tişört fikrinin üzerinden yıllar geçti ve şu anda Amnesty gibi bir kuruluşla bir koleksiyon hazırlamış olman muazzam bir şey! 

Peki senin iklim krizi meselesine yaklaşımın ne? Yaşamında değiştirdiğin alışkanlıkların oldu mu?

İklim krizinin önüne geçmenin ve elle tutulur, gerçek değişimler yaratmanın asıl yolunun tabii ki büyük firmaların elinde olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında bireysel olarak her geçen gün değiştirmeye çabaladığım alışkanlıklarım var. Yediğim ve satın aldığım her şeyin doğanın işleyişi ve hayvanlar üzerindeki etkisi hakkında bilinçlenmeye çalışıyorum. Yürüyebildiğim her yere yürümek, otomobillerden mümkün olduğunca uzaklaşmak da örnek verebileceğim, küçük gibi gözüken ama kitlesel anlamda uygulanmaya başladığında bir şeyleri değiştirebilecek nitelikte örnekler. Aşırı tüketimden uzak durmaya çalışmak da bunlardan biri.

Kith&Kid

Uzun soluklu bir projeden ortaya çıkan ilk kişisel solo sergin Kith&Kid 2020 yılında Markus Ribs’de gerçekleşti. Kith&Kid nostaljik fotoğraflardan yararlandığın bir seri.

Kith&Kid projesi nasıl doğdu ve seride nostaljik fotoğraflardan yararlanma fikri aklına nasıl geldi? Kith&Kid ilk solo sergin olduğu için hislerini çok merak ediyorum… Nasıl dönüşler aldın? Bu koleksiyondan ikinci bir sergi gelecek diye biliyoruz, gelecek mi?

Daha önce de bahsettiğim gibi, Kith&Kid benim için dijitalden kanvasa geçiş dönemini sembolize eden, en uzun süre sıkılmadan bağlı kaldığım, kendi adıma özel bir projeydi. Geçmişe, tanımadığım insanlara ve yaşanmışlıklara ait fotoğraflara yeni anlamlar katmaya çalışmak, genel anlamda bakış açımı değiştiren bir tecrübeydi.

Kith&Kid ismi, eş-dost, tanıdıklar ve ölmüşler anlamına gelen Kith & Kin söyleminden geliyor. (Benim değiştirdiğim söylemdeki “Kid”, ara ara fotoğraflarda beliren hayalet karakterinin ismi) Ben de üzerinde 3-4 sene çalıştığım bu projeyi eşi dostu davet ettiğim bir etkinlikle taçlandırmak istedim.:) Sergi de böyle oluştu. Kısa bir süre önce bitirdiğim son fotoğraflarla projeyi kafamda sonlandırdım. İkinci bir sergi olursa, yine aynı samimiyette bir şey olacaktır diye düşünüyorum.

Kith&Kid projesini incelemek
ister misiniz? O halde hemen bi’ tık. 🙂

Senin eserlerinden satın almak istesek, bu mümkün mü? İnceleyebileceğimiz bir satış platformu var mı?

Uzun bir süredir tüm satış işleri için Instagram’dan iletişim kurup, mail yoluyla katalog vs. yolluyorum talep edenlere. Dm for info.:)

Melih Çebi’nin işlerine göz atmak ve satın almak için
Instagram hesabına göz atın!

Zaman zaman sokaklarda senden izler görebiliyoruz; bir posterde olur, duvarda olur… Hatta bir ara, benim de yakından takip ettiğim Victor Castillo’nun “Dreamers” işine yardımcı olmuştun. 

Victor Castillo ile nasıl bir araya geldiniz?

Victor Castillo ile bir araya gelişim tamamen tesadüf gibi bir şeydi. Daha önce Contemporary Istanbul’da yaptığı live performance sonrası kendisiyle tanışmıştık. Sonrasında bir arkadaşım arayıp, Victor’un Kadıköy Rıhtım’da kaldığı bir hostelin çatı katındaki duvarına bir iş çalıştığından ve Türkiye’den ayrılmadan önce hızlıca işini bitirebilmesi için yardıma ihtiyacı olduğundan bahsetti. Birkaç gündür Türkiye’de tanıştığı arkadaşlarından aldığı yardımlarla işine devam ediyormuş. Ben biraz sonuna yetiştim ve çok küçük yardımlarda bulundum aslında ve işi beraber bitirmiş gibi olduk. Yardımdan çok birlikte keyifli bir öğleden sonra geçirdik aslında. Benim en sevdiğim sanatçılardan biri zaten kendisi. Türkiye’de sergilenen işlerinin önünde uzuuun uzun dikilmişliğim vardır. O yüzden haberi alınca koşarak gittim.

Yakın zamanda hayata geçirmeyi planladığın projeler neler? Yeni sergi var mı görünürde? 

Son üç-dört sene boyunca tamamladığım, küçük apartman dairemin farklı odalarında üst üste yığdığım kanvaslarımı paketlerinden çıkarıp, hepsini geniş bir alanda birbirlerine bakarken görmek ve diğer insanların görüşüne sunmak gibi bir hayalim var tabii ki. Ne zaman gerçek olur, onu zaman gösterecek.

Melih sen sanatsal üretimlerinin yanında dışarıda vakit geçirmeyi seven birisin. Son olarak İstanbul’la ilişkinden bahsedelim mi? Instagram takipçilerin İstanbul’la ilişkini kaykay üzerinden kurabilirler. Kaykayla bir bağın var ve hatta Efes Pilsen için olan çalışmanda da kaykaycılara odaklanmıştın. 

Senin için İstanbul ne ifade ediyor? Şehirde günlük rutinlerin neler? Kaykay, başka?

Aslında şehri çoğu zaman yalnız yaşamayı seviyorum. Gün içinde dışarıdaysam eğer, hemen her yere kulaklıklarımla yürüyor veya kaykayla geziyorum. Bazen 15 km yürüdüğüm oluyor Bomonti’den Beyoğlu’na, oradan Karaköy’e, Sirkeci’ye, sonra tekrar Bomonti’ye. Beni Süper Mario hızında, etrafta neredeyse koşar adımlarla yürürken yakalamanız çok mümkün. Etrafı, olan biteni ve insanları kendi müziğimle birlikte izliyorum. Fotoğraflıyorum, videoya çekip paylaşıyorum. Neredeyse 10 senedir burdayım. İstanbul’da izlenecek şey hiç bitmiyor. Senelerdir Beyoğlu çevresinde yaptığım sergi turları, Bomonti’deki bit pazarı avcılığı, her yerde açılan yeni restoranları keşfetmek de artık klasikleşmiş İstanbul aktivitelerim arasında.

Melih Çebi’yi Instagram’dan takip edebileceğiniz gibi, Kith&Kid projesi ve trust me baby‘yi de takibe almayı unutmayın!

Kapak Görseli: Melih Çebi

İlginizi çekebilir: Yaprak Civan’dan Nicoletta Ceccoli: Rengarenk ve Tekinsiz, Sürreal Dünyalar
Callbac ile: Cinsiyetsiz Moda ve Sürdürülebilirlik Üzerine