Cihangir Yoga Caddebostan – Carlos Pomeda ile Yoga Felsefesi

Cihangir Yoga, Caddebostan şubesinde dünyanın önde gelen yoga felsefesi eğitmenlerinden Carlos Pomeda’yı ağırlıyor. Üç gün boyunca devam eden eğitime çevrimiçi katılma fırsatı da bulunuyor. Yoga geleneğinin en kuvvetli ve en gizli öğretilerinin araştırıldığı eğitimde aşkın yogası, Vijnana Bhairava gibi kavramlara odaklanılıyor.

Praline İstanbul: Caddebostan’da Fransız Tatlılarının Adresi

Fransız mutfağı denildiğinde yemekle az çok alakası olan herkes birkaç kelime söyleyebilir. Fransız mutfağı, çeşitliliği ve teknikleri ile yemek kültürü açısından dünya çapında bir üne sahip. Hatta köklü geçmişi nedeniyle UNESCO’nun “somut olmayan kültürel miras” listesinde de yer alıyor. Fransız mutfağı, lezzet olarak bizi mutlu etmesinin yanında renkli sunumları ile de hafızalarımızda yer edinmiş durumda. Fransa seyahatlerimde ilk gitmek istediğim yerlerin başında pastacılar geliyor. Bu pastacıların vitrinleri birbirinden farklı ve göze hitap eden tatlılarla süslü. Sonrasında zaten midelerin mutluluktan dile geldiği anlara şahit oluyoruz. Fransızların tatlı kültürlerinin yansımalarını artık dünyanın birçok yerinde ve İstanbul’da da görebiliyoruz. Bugün sizleri çok yeni açılmış ama herkesin tatmasını istediğim bir mekana götürüyorum. Hadi gelin, Praline İstanbul’u birlikte keşfedelim.

Praline İstanbul [[konum_1]]

Praline İstanbul, Musa Can Demirkan ve Güçlü Tansal ortaklığında Ocak ayında Caddebostan’da açılan, Fransız tatlı kültürünü deneyimleyebileceğiniz bir mekan. Tatların tasarımcısı ve bu güzel lezzetlerle bizleri buluşturan şef ise Tuba Yılmaz. Praline İstanbul’un iç tasarımı ise oldukça özenli, bir duvarında niş kullanılarak çeşitli objelerle ortam bambaşka bir forma sahip olurken, diğer bir duvarında ise birbirinden farklı tablolar yer alıyor. Masalarında da çok tatlı minik vazolar ve içlerinde de her gün taptaze olan çiçekler bulunuyor. Zeminde kullanılan siyah beyaz desenli taşlar ortama farklı bir derinlik kazandırmış diyebilirim. Yaz aylarında dış alanında oturmak da ayrıca keyifli olacak gibi gözüküyor.

Gelin beraber Praline İstanbul’un menüsüne göz atalım. Tatlı, tuzlu ve kahve seçenekleri menünün öne çıkanlarından… Tatlı olarak mekana da adını veren Praline kullanılarak yapılan Paris Brest ile menü başlıyor. Kraklen ekler ise çikolata ve vanilyalı seçeneklerde sunuluyor. Fransız klasiği ismini verdikleri tatlı da yine kendi yaptıkları fındık praline ve çikolata ile hazırlanıyor. Fransız tatlı kültüründe yer edinen ve dikkat çeken milföy pastayı da Praline İstanbul’da tadabilirsiniz. Frambuazlı ve beyaz çikolatalı entrement ve karaorman neyveli entrement ilk dikkatimi çeken tatlılar arasında yer aldı. Dikkatimi çeken bir diğer Fransız lezzeti ise beyaz çikolatalı espresso parfe oldu. 

Benim tüm bu tatlılar arasında favorim ise Paris Brest oldu. Sizlerin de bu lezzetlerle buluşmasını tavsiye ediyorum. Şimdiden afiyet olsun! 🙂

Kapak Fotoğrafı: @pralineistanbul

İlginizi çekebilir: Tuba Nil Dengiz’den Klar Coffee Co.

Klar Coffee Co.: Caddebostan’da Keyifli Bir Kahve Durağı

Kahve uzun zamandır günlük yaşamımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Okuduğumda hoşuma giden bir cümle vardı: “Kahve günlük yaşam akarken tüketilen bir ürün olmaktan çıkarak pek çok kültürün derinliklerine işlemiş” diye. Hatta kahve resim ve daha birçok sanat dalında farklı formlarda tasvir ediliyor. Kahve yetiştirildiği topraklardan bardağımıza gelene kadar birçok hikayeye tanıklık ediyor. Toprağın yapısı, yetiştirildiği bölge, çiftlikler, kavrulması, öğütülmesi, muhafazası, demlenmesi yani her bir aşaması ince ve işçilikle düşünülen bir ürün kahve. O yüzden bir bardak kahve içerken ne serüvenlere şahitlik yapıyor diye biraz düşünmek lazım. Üçüncü nesil kahve tüketicilerinin aldıkları kahvenin serüvenini merak etmeleri, bunu sorgulamaları ve damak zevklerine göre seçim yapmaları beni aşırı mutlu ediyor. Hadi gelin bugün kahveye önem veren ve onu seven bir işletme Klar Coffee Co.’ya, iyi kahveye yolculuk yapalım.

Klar Coffee Co. [[konum_1]]

Klar Coffee Co., Caddebostan’da Soner Özdemir ve Kıvanç Kasabalı tarafından hayata geçirilmiş bir mekan. Kendileri özenle, araştırarak ithal ettikleri kahve çekirdekleriyle bizlere harika kahveler sunuyor. Farklı demleme yöntemlerinden birini seçerek kahvenizi talep edebilir ve içtiğiniz kahve hakkında bilgiyi çok rahatça edinebilirsiniz. Ayrıca Honduras, Ethiopia, Colombia, Guatemala kahvelerini paket halinde de Klar Coffee Co.’dan satın alabilirsiniz.

Klar Coffee Co.’nun iç ve dış alanı oldukça keyifli tasarlanmış. İçeriye adımınızı attığınızda ilk göze çarpan ahşap doku ve bitkiler oluyor. Özellikle dış alanında, eğer hava da harikaysa sokağa bakan uzun masada oturmak aşırı keyifli. İç alan duvarlarından birinde seramik kullanılmış bir diğerinde ise raflar ve üzerinde bitkiler yerleştirilerek keyifli bir alan yaratılmış.

Çok açık ve içten söyleyebilirim -ki bu nadiren oluyor- Klar Coffee Co.’da yediğim ve içtiğim ne varsa her defasında “Nasıl ya, bu da mı harika?” dedim. Menüsünden de sizler için biraz bahsedeyim; yumurtalar diye bir başlık altında çırpılmış, altı avokado üstü yumurta, Klar omlet, sahanda ıspanaklı ya da sucuklu yumurta ve Klar benedict seçenekleri yer alıyor. Sosisli yumurtalarda ise altı çırpılmış üstü Bratwurst ve göz yumurta Frankfurter var.

Tatlı kahvaltı için French tost ve sürekli yesem de asla ve asla bıkmayacağım, gerçekten hakkını vererek yaptıkları pankek seçenekler arasında yer alıyor. Bowl olarak ise Klar klasiği olan yoğurtlu meyveli, bal kabaklı kış bowl ve sıcak yulaf lapasını seçebiliyorsunuz. Sandviç, tost ve ekmek üstü başlığı altında birbirinden lezzetli birçok seçenek var. Benim yemekten büyük mutluluk duyduğum ekşi maya ekmek arası taze kaşar, hindi füme, roastbeef, hardallı mayonez, domates, taze yeşillikler, turşudan oluşan Klar club sandviçi sizlere de öneriyorum. Gene menüde yer alan bir başka seçenek ise Klar kaseler. Bu başlık altında basmati ya da siyah pirinç seçenekli kase ve salatalara göz atabilirsiniz. Ben bonfile salata yedim oldukça taze ve lezzetliydi. İçerisinde taze yeşillikler, ızgara bonfile, parmesan, kuru kayısı, limonlu hardal sos ve Klar kruton var.

Gelelim menünün en güzel kısmına, öyle bir tatlı dolapları var ki anlatamam… Ben her birinden yemek için kendime söz verdim bile! Yediklerimden ve beğendiklerimden tavsiye edebileceklerim ise vişneli cheesecake, bal kabaklı cheesecake ve white chocolate pistachio. Burada birbirinden lezzetli raw tatlı seçeneklerinin olduğunu da hatırlayım.

En kısa zamanda sizlerin de bu tatlı mekana yolunun düşmesini diliyorum. Bir kahve yanında bir tatlı ile selamlaşalım! Şimdiden afiyet olsun.

Kapak Fotoğrafı: Instagram @klarcoffeecompany

İlginizi çekebilir: Tuba Nil Dengiz’den Maple Coffee Shop

Banko Burger: Caddebostan’ın Burger Cenneti

[[konum_1]]

Hamburgerin bir kültür olduğunu söylemekle yazıma başlamak istiyorum. Orta Asya’dan Almanya’ya uzanan buradan İngiltere ve Amerika’ya yolculuk yaparak tüm dünyaya yayılan bir kültür. Amerikalıların hamburgere olan aşkını bilmeyen yoktur. Öyle ki devlet başkanının Saray’da verdiği yemeğin başkahramanıdır kendisi. Hatta işi biraz daha ileriye taşırsak bir hamburgerin farklı ülkelerdeki satın alma gücünü analiz etmede kullanılan bir endeksin yaratıcısı olduğunu söylesem inanır mısınız? Hazırsanız, Türkiye’de bu muhteşem ürünün en lezzetli çeşitlerini yiyebileceğimiz, bizi mest eden bir hamburgerciye: Şef Bora Bozankaya’nın kurucusu olduğu Banko’ya götürüyorum sizi.

banko
Banko | Fotoğraf Kaynağı: Tuba Nil Dengiz

Ambiyans

Mekânın içi ve dışı dikkat çekici tasarlanmış. Mekânın içine girdiğinizde büyük şık bir masa, hemen bitiminde hamburgerlerinizin hazırlandığı alanı göreceksiniz. İçerisi dizayn edilirken çok yönlü nasıl kullanılabilir diye düşünmüş olmalılar ki her köşeyi oturup keyfini çıkartabileceğiniz biçimde tasarlamışlar. Kapının sağ ve sol kısımlarına uzunlamasına cam boyunca masa ve bar sandalyeleri yerleştirilerek alan en verimli şekilde kullanılmış. Yaz mevsiminde camlar açılıyor ortam daha da keyifli bir hale geliyor. İç alanda büyüklü küçüklü kullanılan tablolar dikkat çekici olmuş. Dış alanda büyük bir palmiye ağacı var. Banko’nun renklerini de görebileceğiniz beyaz masalar ve mavi büyük açılır-kapanır şemsiyeler yerleştirilmiş. Yan bahçesinde tahta masalar kullanılarak daha salaş, yeşilliklerin arasında, gece olunca minik renkli ampullerden yayılan ışıklarla keyifli bir ortam yaratılmış.

Lezzetler

Banko’da hamburgerin en lezzetli hallerini bulabilirsiniz. Öncelikle şunu söylemeliyim, soslarından köftesine, ekmeğine kadar tüm ürünleri kendi mutfaklarından çıkıyor. Menüleri Banko Burger adını verdikleri bir klasikle başlıyor. Sonrasında işler iyice yükseliyor. Hamburger karşımıza avokadonun, biberin bazen de bir mangonun ona eşlik etmesiyle doyumsuz bir lezzete ulaşıyor. Ben sizlere menüden birkaç hamburgerin içeriğinden bahsedeyim ama tamamlamayacağım çünkü bu lezzetleri gerçekten yerinde tatmanızı öneririm 🙂 Bankovado; köfte, burger peyniri, kırmızı soğan turşusu ve tabii ki avokado. Menüye yeni giren Mozza; köfte, mozzarella, pesto, domates sos ile lezzet üstü lezzet yarışına giriyor. Diablo: acı sevenlerin Harissa sosuyla mest olacağı bir lezzet. Tiftik Burger ve mor soğanın dansının yeriyse apayrı. Kokoreç bir klasik olarak kalmamalı demişler ve Bankoko yapmışlar ki içinde kars göbek peyniri, harissa, elma reliş var. Daha güzel nasıl anlatsam bilemedim 🙂 Falafel severler ve tavuk severler unutulmamış ve Falafel Burger ve Kızarmış Tavuk Burger’e de menüde yer verilmiş.

Banko Kızarmış Tavuk Burger
Banko Kızarmış Tavuk Burger | Fotoğraf Kaynağı: Tuba Nil Dengiz

Menünün içerisinde Hot Dog’a ayrılmış bir bölüm var: Dogs of Banko. Boralı, Chili Dog… Favorim Chili Dog: füme sosis, peynir, chili con carne,banko sos ile lezzetlendirilmiş. Patatesleriyse bir patatesten beklenenin üstünde bir lezzetle sunuluyor. Peynirli patates, Chilli Con Carne Patates ve en sevdiklerimden tatlı patates.

Bir burgerciden fazlası olduğunu başta söylemiştim; menülerinde kendilerinin yaptığı ranch ve barbekü soslu çıtır tavuk seçenekleriniz arasında yer alıyor. Tatlı yemek isteyenler için Hello Sweetie; muhallebi, kek, krokanın uyumuyla ve Sütlü Nuriye; çilek ile süt ikilisiyle tadına doyum olmayacak lezzetler haline gelmiş.

Şu detayı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Banko pandemide evdebanko hashtagi ile adını sıkça duyduğumuz vakum paket içerisinde evlere servis edilen bir burger seti üretti. Oldukça ilgi gördüğünü söyleyebilirim. Banko’ya şu zamana kadar gitmediyseniz artık zamanı bence 🙂 Günün her saati rahatlıkla karnınızı doyuracağınız ve sevdiklerinizle zaman geçirebileceğiniz bir yer. Arkadaş gruplarınızla gitmek isterseniz ya da etkinlik düzenlemek isterseniz de bence eğlenceli olabilecek bir mekân.

Kapak Fotoğrafı: Instagram/@bankoburger

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’dan İstanbul’un En İyi Burgeri

Mølle Patisserie: Caddebostan’da Bir Tatlı Durağı

Pandemi neredeyse 1 yıldır hayatımızda. Etkileşimin fazla olmasından dolayı en fazla yeme-içme sektörünü etkiledi. Markalar pandeminin getirdiği zorluklarla her gün bir savaş içerisinde. Ne olursa olsun güçlü kalmaya, biz lezzet severlere en güzel ürünlerini ulaştırmaya çalışıyorlar. Bu noktada size pandemi döneminde 3 yakın arkadaş olarak hayallerinin peşinden giden ve yarattıkları marka olan Mølle Patisserie’den bahsedeceğim. Yeni açılan mekânlarında bakalım bizlere neler sunuyorlar.

[[konum_1]]

Hikayelerinden bahsetmek gerekirse Halil Duygulu, Berk Tunçer ve Mert Karahan alışmış olduğumuz patisserie deneyiminin sınırlarını zorlamak ve klasik lezzetlere inovatif bir yaklaşım ile yola çıkmış harika 3 genç. Farklı alanlarda kariyerlerini ilerlettikten sonra (1 psikolog, 1 gazeteci ve 1 ressam) ilgi duydukları gastronomiye profesyonel olarak yapmaya karar vererek MSA’ın pastacılık eğitime kaydoldular. Yıllar içerisinde de yurtiçi ve yurtdışında sektör içinde bilinen restoranlarda şeflik deneyimleri yaşadıktan sonra hayalleri olan markayı hayata geçirmek için Mølle Patisserie’yi kurdular.

Aynı zamanda çocukluktan beri arkadaş oldukları için kendi aralarındaki dinamiği ve uyumu mekâna girince yoğun bir şekilde hissediyorsunuz.  Yurtdışına sık sık çıktıkları için Dünya mutfağı lezzetlerine çok hakimler. Kendinizi Paris’te hissetmek için makaronlarından bir ısırık almanız yeterli. Ve ya kendinizi Viyana’da bir kafede tatlı yerken mi hissetmek istiyorsunuz, o zaman kesinlikle vanilyalı Frambuazlı Cream Puff’u denemelisiniz.

img_6997
Molle Patisserie | Fotoğraf: Çağlar İnceoğlu

Bir süredir merak ettiğim bir markaydı ve kısıtlamalardan dolayı mekanlarına ne yazık ki gidemiyordum ama bu durum beni durdurmamalıydı. O yüzden ilk iş eve sipariş verdim ve lezzet şöleni serüvenime başladım. Ama fark ettim ki sadece eve siparişle merakım azalmayacaktı. Yasaklar kalkar kalkmaz ise soluğu hemen iş çıkışı Caddebostan’da aldım. Şansıma o gün kendilerinden hem hikayelerini dinleme şansım oldu hem de yarattıkları lezzetleri detaylıca öğrenme fırsatı buldum. Neler öğrendim derseniz,

img_6979
Molle Patisserie | Fotoğraf: Çağlar İnceoğlu

Mølle’nin anlamı Danca’da un değirmeni, isim babası da yakın arkadaşlarından biriden çıkıyor. Logosunu detaylı inceleyince sadeliğinden ötürü bir İskandinavya havası seziyorsunuz. Neler yediğimize bakacak olursak, eve siparişimizde limonlu cheesecake, vanilyalı frambuazlı Cream Puff, Saint Honere ve makaronların denemiştik.

img_5505-2
Makaronlar | Fotoğraf: Çağlar İnceoğlu

Makaronlar oldukça başarılıydı. Sırrı ise iç dolgusu. Belçika çikolatasından hazırladığı için lezzetinin sırrı buradan geliyor. Şeker oranı gayet makul ve yediğiniz aromaları da baskın bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Aromalar hem hafif hem baskın. O dengeyi çok başarılı bir şekilde tutturmuşlar.

Sıradaki tatlımız ise meşhur Paris Brest’leri. İlk görüşte aşk bu olsa gerek. Daha tadına bakmadan görüntüsü size mutluluk hormonu salgılatmaya yetiyor. Düzgün bir ilk ısırık için Paris Brest’i kestikten sonra ağzınızda dağılan fındık kreması, çıtır çıtır olan Choux hamuru ile şölen yaşayacaksınız. Bir o kadar yoğun bir tat alırken aslında ne kadar hafif olduğunu da fark edeceksiniz.

img_6993
Paris Brest | Fotoğraf: Çağlar İnceoğlu

Mekanın bir başka fenomeni ise vanilyalı frambuazlı Cream Puff. İçindeki frambuaz dokusu başarılı bir şekilde işlenmiş ve bu katmanlar tatlının adı gibi ağızda gerçekten puf oluyor.

Muhakkak hepimiz cheesecake’i bir yerlerde yemişizdir. Bildiğiniz cheesecakeleri artık unutun. Limonlu cheesecake’leri tamamen kendilerine has bir sosla ve gizemli bir peynir ile kombinleyip servis ediyorlar. Bu sosun nereden esinlenildiğini sorduğumuzda Amerika’da bir kahvaltı esnasında böyle bir sosun cheesecake’e çok yakışacağını düşünmüşler ve bu düşüncelerini hayata geçirmişler. İyi ki tadına bakma şansım oldu.

Şu detayı da belirtmek gerekirse, eve sipariş ettiğimiz tatlılar oldukça şık bir kutu içerisinde geldi. Bir arkadaşınıza hediye olarak bile rahatlıkla götürebilirsiniz. Caddebostan’da sahile oturmaya bile giderken hemen hızlıca Mølle’ye uğrayıp bir lezzet kutusu alarak hem kendinizi hem de arkadaşlarınızı mutlu edebilirsiniz.

img_5510
Molle Patisserie | Fotoğraf: Çağlar İnceoğlu

Gelen yoğun talep üzerine frambuazlı cream Puff’un çikolatalısını da menülerine eklemişler. Mekâna gittiğimde çikolatalısını denemeden tabi ki duramazdım. Yoğun bir çikolata tadı beklerken oldukça hafif bir şekilde çikolatayı fenomen tatlılarına entegre etmişler. Daha hafif ve fresh tatlar için frambuazlısını daha çok öneririm ama çikolata severler için de bu cream puff biçilmiş bir kaftan.

img_6988
Çikolatalı Cream Puff | Çağlar İnceoğlu

Genel olarak şu yorumu söyleyebilirim. Şeker oranı olsun, tereyağın kullanımı olsun hepsi çok başarılı bir şekilde dengelenmiş. Bu yüzden tatlılar oldukça hafif. Kahvaltı konusunda da ileride birtakım sürprizlerinin olacağını belirten Mølle’nin kahvaltısını şimdiden iple çekiyorum.

Adres: Caddebostan Mahallesi Bağdat Caddesi Santral Apartmanı No:292, 34728 Kadıköy/İstanbul

Kapak Fotoğrafı: Çağlar İnceoğlu

İlginizi çekebilir: Çağlar İnceoğlu’dan Sour & Sweet Artisan Bakery

Sour & Sweet Artisan Bakery: Caddebostan’da Yeni Nesil Fırın

Kahvaltıda artık serpme kahvaltı konseptinden yavaş yavaş uzaklaşıyoruz. Şimdilerde insanlar daha çok kompakt tabaklar yani tatlısından tuzlusuna tek bir tabakta toplanan lezzet trendlerine geçiş yapıyor. Türk insanıyla özdeşleşen uzun kahvaltı sofraları yerine artık birlikte nasıl bir lezzet oluşturacaklarını tahmin edemeyeceğimiz tatların harmanlanıp, bir tabakta birleştirilmesiyle aslında alışılagelmiş kahvaltı opsiyonlarına geçiş yapmaya başladık. Artık günden güne hayatımızda daha fazla yer verdiğimiz daha sağlıklı besinleri tüketme isteği de eklenince güne doyurucu ve bir o kadar da güçlü bir kahvaltı ile başlamak daha da kritikleşti. Bugün de o tabaklardan bulabileceğiniz keyifli bir mekandan söz edeceğim: Sour & Sweet Artisan Bakery

[[konum_1]]

Sour & Sweet Artisan Bakery
Sour & Sweet Artisan Bakery | Fotoğraf: Caglar Inceoglu

Caddebostan’ın Plaj Sokağı’nı genelde hepimiz Bağdat Caddesi’nden en kestirme şekilde sahile inmek için kullanırız. Hâlbuki bu sokak üzerinde aslında bir sürü nitelikli ve güzel lezzetlere sahip mekan bulunuyor. Sour & Sweet ise bu sokak üzerinde bulunan mekânlardan biri. Bir pazar sabahı kahvaltı için farklı bir alternatif arayanların kesinlikle tercih etmesi gereken bir mekan. Mekanın mottosu, “Aşkın En Fermente Hali” ve tabakların tadına bakınca bu aşkı kesinlikle hissedeceksiniz. Son zamanlarda Bağdat Caddesinde bulunan bu konsept mekanlar arasında özellikle kahvaltı için kesin olarak tercih edilmesi gerek. Eğer denemediyseniz muhakkak enfes menüsünü denemelisiniz.

Ekmek üstü lezzetlerden, ekşi mayalı kruvasan üstü yumurtaya, kahvaltı tabaklarından salataya kadar çok geniş bir menüye sahip olan Sour & Sweet, her zevke hitap edecek kahvaltı çeşitlerini menüsünde bulunduruyor.

Eggs Benedict Bacon
Eggs Benedict Bacon | Fotoğraf: Caglar Inceoglu

Mekanın fenomeni olan kruvasanların diğer kruvasanlardan farkı, hamurunda ekşi maya kullanıyor olması. Kruvasan gerçekten çok emek isteyen bir lezzet. Her aşamasında, hamurunun hazırlanmasından tutunda pişirilmesine kadarki bütün süreçlerin çok hassas bir şekilde ele alınması gerekiyor. Köklerimize dönüş akımının başladığı bu zamanlarda, slow food akımı ile beraber  ekşi maya daha da revaçta. Sağlık algısı da üzerine eklenince ekşi maya daha da popülerleşti ve gerçekten “kaliteli ekşi mayalı ürün” kullanan mekanları araştırır olduk. Yapılması yaklaşık  48 saate süren kruvasanları beraberinde Fransız tereyağı ile lamine ederek biz lezzet sevenlerle buluşturan Sour & Sweet, bu konuda gerçekten İstanbul’da rahatlıkla ilk 5’e girebilir.

Biz tercihlerimizi kruvasan üstü ‘Eggs Benedict’ ve ‘Tartine Falafel’den yana kullandık. Tercihinizi hangi lezzetten yana kullanırsanız kullanın yanında muhakkak marmelat, domates-salatalık söğüş ya da mevsim salata da tabağınıza ekleniyor.

Rozbif ve Pesto Soslu Tost
Rozbif ve Pesto Soslu Tost | Fotoğraf: Caglar Inceoglu

Kruvasan üstü poşe yumurta incirli ricotta ile taçlandırılmış. Poşe yumurtaların ise üzerinde oldukça hafif bir hollandaise sos ile servis ediliyor. Kulağa çok güzel geliyor değil mi? Bu lezzetin yanında da otlu peynirli pate, ev yapımı orman meyvesi marmeladı, avokado püresi ve domates salatalık söğüş servis ediliyor. Aslında bu side dish’lerle beraber tatlı-tuzlu birlikteliği bizlere gerçek anlamıyla bir kahvaltı deneyimi yaşatıyor.

Tartin falafel ise ekşi mayalı ekmek üzerinde avokado ve tahin sosla beraber servis ediliyor. Falafelin bu soslarla muhteşem ahengi bizlere bu seçimi rahatlıkla tercih edebileceğiniz bir opsiyon haline getiriyor. Falafel bizce tam kıvamındaydı ve falafel gibi bir öğle ya da akşam yemeği lezzeti olarak gördüğümüz bir yiyeceği aslında hiç çekinmeden kahvaltılarımızda da tüketebileceğimizi gösteriyor. Bu tabak yanında akdeniz yeşillikleri ile servis edilirken, salatanın sosunda bulunan nar ekşisi ve yaban mersini kombinasyonu yeşilliklere oldukça yakışmıştı.

COVID önlemlerine gelirsek, Sour& Sweet Artisan Bakery önlemlerini titizlikle almıştı. Tek kullanımlık tuz, karabiber ve ıslak mendilleri yemek öncesi masanıza bırakıyorlar. Oturma düzenlerini de sosyal mesafeye göre organize etmişler.

Erken saatlerde gitmekte fayda var, sonrasında kapıda ciddi kuyruklar oluyor. Biz 09:40 gibi gittiğimizde oldukça sakindi. Bir dahaki gidişimizde gözümüze kestirdiğimiz, vitrinde görsel şölen sunan tatlıları yemek konusunda oldukça kararlıyız.

Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/@sourandsweetbakery

İlginizi çekebilir: Çağlar Inceoglu’ndan Esrarengiz Lezzetler

İstanbul Yürüyüş Parkurları: Kilyos’tan Caddebostan’a Öneriler

Kış aylarını geride bırakıp baharı karşıladığımız bu günlerde, güneşli havayı gördükçe kendimizi sokağa atmak hafta sonu için ilk tercihimiz oluyor. Bu nedenle sporunuzu ihmal etmeden bol bol D-vitamini ve temiz hava alabileceğiniz aktivite önerileriyle karşınızdayım. İstanbul’da alışık olduğumuz hızlı şehir hayatı bazen bizi bunaltabiliyor fakat İstanbul metropol olduğu kadar içerisinde boğaz, ormanlar ve parklar gibi birçok doğal güzellik barındıran da bir şehir. Bize düşense bu doğal güzelliklerin değerini bilmek ve korumak. İşte ailenizle, dostlarınızla veya tek başınıza vakit geçirmek ve egzersiz yapmak için değerlendirebileceğiniz İstanbul yürüyüş parkurları!

 İstanbul Yürüyüş Parkurları
İstanbul Yürüyüş Parkurları | Fotoğraf: Unsplash / Arek Adeoye

İstanbul Yürüyüş Parkurları

Boğaz  [[konum_1]]

Boğaz'da Yürüyüş
Boğaz’da Yürüyüş | Fotoğraf: Unsplash / Ümit Yıldırım

İlk seçeneğiniz tabii ki İstanbul’un simgelerinden biri olan Boğaz’ın kenarında yürümek olmalı. Sarıyer’den başlayıp Beşiktaş’a uzanan Avrupa Yakası sahil şeridinin herhangi bir noktasından yürüyüşe başlayıp denizin sizi götürdüğü yere kadar gitmenizi öneririm. Balıkçılar, tekneler, karşı yaka ve en güzeli Boğaz’ın masmavi suları eşliğinde yürümek sizi yeni haftaya hazırlayacak. Bu şeridin Boğaz manzarasından sonra en güzel yanı, yorulduğunuzu hissettiğiniz anda durup dinlenebileceğiniz küçük kafeler bulma şansınız olması. Bu rotayı yürümenin yanı sıra bisikletle de tamamlayabilirsiniz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bisiklet kiralama sistemi İSBİKE ile dilediğiniz yere kadar gidip yorulduğunuzda bisikleti en yakınınızdaki istasyona bırakabilirsiniz. Kalabalığı seviyorsanız daha hareketli ve sosyal bir ortamda yürüyüşünüzü yapmayı tercih ediyorsanız Boğaz şeridini tercih etmenizi öneririm.

Belgrad Ormanı [[konum_2]]

Belgrad Ormanı
Belgrad Ormanı | Fotoğraf: Yaprak Sav

Yemyeşil bir ormanda, ağaçların arasında haftanın stresini atmak isterseniz Belgrad Ormanı en doğru seçenek. 6 kilometrelik parkur, başlangıç seviyesindeki yürüyüşçüleri biraz zorlasa da birkaç antrenmanla kondisyon kazanılacak bir rota olduğunu söyleyebilirim. Rotada yürümenin haricinde orman tarafında biraz daha zorlu ve yokuşlara alışık doğa severlere hitap eden alternatif yolu da denemenizi tavsiye ederim. Daha maceracı bir gününüzde bu alternatif yolda yürürseniz göl kenarına da gidebilirsiniz. Eğer yürümek yerine bisiklete binmek sizin için daha iyi bir seçenekse bisiklet parkurunun da mevcut olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Belgrad Ormanları’na gitmek için Maslak’tan Bahçeköy yolunu takip edebilirsiniz.

Kilyos [[konum_3]]

Uzunya
Uzunya | Fotoğraf: Yaprak Sav

Hafta sonu sporunuzu Karadeniz manzaralı bir trekkingle yapmayı tercih ederseniz Kilyos’a gitmenizi öneririm. Tırmanış kısmı zor ve yorucu olsa da tepeye çıktığınızda masmavi deniz manzarası bütün o yorgunluğu unutturuyor. Eğer düz bir alanda trekking yapmak size daha uygunsa kumsalda yürümek sizin için daha doğru bir tercih olabilir. Berrak suların terapi gibi gelen sesi eşliğinde yürüyerek bütün negatif enerjinizden kurtulabilirsiniz. Sonrasında şehir merkezine dönmeden önce yorgunluk kahvenizi Uzunya veya Milyon Beach’te deniz manzarası eşliğinde içebilirsiniz. 

Emirgan Korusu  [[konum_6]]

Emirgan
Emirgan |Fotoğraf: istanbulunlalesi

Laleleriyle meşhur Emirgan Korusu şehirden fazla uzaklaşmadan gürültüden uzak olabileceğiniz bir yürüyüş parkuru sunuyor. Boğazı tepeden görebileceğiniz parkta, şu anda tesis olarak kullanılan 3 adet köşk bulunuyor: Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk. Tavsiyemiz Nisan ayında Lale Festivali’nde Emirgan Parkı’nı ziyaret etmeniz ama çok yoğun bir kalabalığa hazır olmalısınız. Eğer Lale mevsimi haricinde bir tarihte gelirseniz de üzülmeyin; 100’ün üzerinde bitki ve ağaç türü sizleri bekliyor. Parkın içinde çocuk oyun alanı, gölet ve piknik alanı da bulunuyor. Emirgan’a kadar gelmişken, korudaki spor sonrası yorgun değilseniz Sabancı Müzesi’ne ve bahçesine uğramanızı da tavsiye ederim.

Caddebostan Sahil  [[konum_4]]

Caddebostan Sahil
Caddebostan Sahil | Fotoğraf: apptivity.com

Anadolu Yakası’nda oturanların yaz akşamlarını geçirdiği Caddebostan Sahil yavaş yavaş ısınan havalar için de güzel bir yürüyüş parkuru sunuyor. Adalar’a ve Marmara Denizi’ne karşı uzun bir rotada yürüyerek günlük sporunuzu tamamlayabilir ve aynı zamanda sosyalleşebilirsiniz. Sahilde bisiklet parkuru ve İSBİKE bisikletleri de mevcut, bu sayede yorulursanız veya bir değişiklik yapmak isterseniz bisiklet alternatifini de kullanabilirsiniz. Benim tavsiyem, yürüyüşün ardından çimlerde oturup negatif enerjinizi toprağa bırakmanız ve anı yaşamanız.

Maçka Parkı   [[konum_5]]

Maçka Parkı
Maçka Parkı | Fotoğraf: istanbulburda

Şehrin merkezinde sporunuzu yapabileceğiniz ve köpeğinizi gezdirebileceğiniz en güzel alan kesinlikle Maçka Parkı diyebilirim. Hızlı bir kardiyo koşusunun yanı sıra parkta bulunan spor aletlerini de kullanabilirsiniz. Park, merkezi konumu sebebiyle uzun yıllardır çevre semtlerde oturanlar tarafından da sıkça kullanılıyor. 19. yüzyıldan bu yana ziyaret edilen Maçka Parkı, o yıllarda bugünkünden farklı olarak piknik, mesire alanı ve at sürmek için kullanılıyormuş. Zaman değişse de Maçka Parkı popülerliğini günümüze kadar taşımayı başaran alanlardan biri ve bence öyle devam edecek gibi de görünüyor.

Kapak fotoğrafı: helpinghandshealth.co

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den İstanbul’un En Güzel Parkları

Comfy Brunch & Bakery: Caddebostan’da Keyifli Bir Kahvaltıcı

İstanbul’daki mekanların açılıp kapanma sirkülasyonu biraz hızlı olabiliyor maalesef. Bu yüzden İstanbul’a her geldiğimde bir sürü yeni mekanla karşılaşıyorum. Comfy Brunch & Bakery de onlardan biri. Comfy‘nin son zamanlardaki favori mekanlardan olacağına eminim. Hadi ayrıntılara geçelim!

Comfy Cadde
Comfy Cadde | Fotoğraf: Cansın Arda

[[konum_1]]

2019’un sonlarında kapılarını açan mekan brunch ve bakery ürünleriyle öne çıkıyor. Ekşi maya ekmekleri ve bu ekşi maya ekmeklerle sundukları ekmek üstü seçenekler herkesin dilinde diyebilirim. Özellikle geniş sofralarda, bolca ürünün olduğu serpme ve açık büfe kahvaltı seçeneğini sevmiyorsanız, kısacık fakat lezzetli bir kahvaltı yapayım diyorsanız burası tam size göre!

Sabah 9’dan akşam 6’ya kadar sipariş edebileceğiniz ekşi maya ekmek üstü lezzetler, isimlerini İstanbul’un semtlerinden almış; Nişantaşı, Emirgan, Aşiyan, Suadiye gibi seçenekler var. Benim favorim humuslu, istiridye mantarlı, füme kaburgalı Kanlıca oldu.

Ben ekmek üstü bir şeyler yemek istemiyorum derseniz de, yine saat 18.00’e kadar tercih edebileceğiniz kahvaltı seçenekleri mevcut. Fakat yumurta seçenekleri, peynir-simit, kahvaltı kasesi, pancake, banana bread, sandviç gibi seçenekler arasından seçim yapmak zor, benden söylemesi. 

Kahvaltı seçeneklerinin yanı sıra vitrindeki tatlıların da sizi içine çekeceğine eminim. Özellikle ekleri çok methediliyor. Tatlının ya da kahvaltının yanına içecek bir şeyler yok mu derseniz de, içecek menüsünde kahve ve çay çeşitleri, süt, ballı süt, meyve suları… Kısacası ne ararsanız var. 

Comfy Bakery & Brunch
Comfy Bakery & Brunch | Fotoğraf: Cansın Arda

Mekanın iç tasarımına da menünün içeriği kadar özenilmiş. Yeşil ve ahşap detaylar içeri girdiğinizde sizi çekiyor. Ayrıca duvardaki tabak ve çatallardan oluşturdukları kısımlarla da sıcak bir ev ortamı oluşturmaya çalıştıklarını düşünüyorum. 

Siz de benim gibi ekşi maya ekmek hastasıysanız ve kahvaltıda yediğiniz ekmekten evde yemek için de satın almak isterseniz, mekanın ekmek satışı da bulunuyor. Comfy’de 14 farklı çeşit ekmek yer alıyor ama siyah ekmek, yani aktif karbonlu ekmeğin satışı sadece pazar günleri, siyez unlu ekmeğin satışı sadece cumartesi günleri yapılıyor. Kısacası ekmekler farklı günlerde satışa sunuyor. Yalnızca bazı ekmek çeşitleri her gün satışa çıkıyor. Günlük çıkan ekmek seçenekleri arasında seçim yapmanız biraz zor olabilir, benden söylemesi.

 Kapak fotoğrafı: Instagram / @comfycadde

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den İstanbul Kahvaltı Mekanları

Nello’s Italian Restaurant: Napoli’den Caddebostan’a

Özünde İtalyan mutfağı benim tadıma en yakın olan mutfaklardan biridir ama son zamanlarda İtalyan mutfağının öncüleri olan pizza ve makarnanın tüm menülere girmesi ve fast food haline getirilmesi İstanbul’da iyi İtalyan lezzetleri tadabileceğime dair olan hevesimi çok kırmıştı. Fakat neyse ki çok geçmeden Nello’s ile karşılaştım. Kendinizi bir anlığına İtalya’da butik bir restoranda hissedebilirsiniz. İşte detaylar…

[[konum_1]]

DSCF9387
Nello’s Italian Restaurant

Nello’s Restaurant, ismini mekanın şefi ve kurucusu olan Nello Bey’den alıyor. Nello aslen Napolili ama dünyaca ünlü İtalyan markası Carluccio’s’un şefliğini yaptığı için Londra’da yaşıyormuş. Eşiyle de orda tanışmışlar ve Carluccio’s Türkiye’ye de açılma kararı alınca şef olarak İstanbul’a gelmişler. Bir süre sonra ise hayallerini gerçekleştirip Bağdat Caddesi’nin en güzel sokaklarından birine Nello’s Restaurant’ı açmışlar, iyi ki de açmışlar. Zaten samimi ve butik bir restoran olduğu için mutfağın ana şefliği tamamen Nello’da, o yüzden yediğiniz her yemeğin bizzat Nello’nun ellerinden çıktığına emin olabilirsiniz. Gelelim burada hangi lezzetleri denemeniz gerektiğine…

Antipasti ve Insalate

Nello’s gerçekten detaylı düşünülmüş ve minimal bir menüye sahip. Antipasti bölümünde karşımıza 6 seçenek çıkıyor, İtalyan usulü ızgara edilmiş marine sebzelerden oluşan, özellikle istiridye mantarı çok lezzetli olan Verdure all’italiana’yı ve taze burratalarını çok özenle temin ettikleri Burrata’yı şiddetle tavsiye ediyorum. Şarabın yanına eşlik etmesi için şahane Peynir ve İtalyan Şarküteri Tabağı’nı da yine gönül rahatlığıyla sipariş edebilirsiniz.

Nello’s diyet yapanlar ve eşlik edenleri de düşünüp her damak tadından bir somonlu bir tavuklu bir de kinoalı salatayı menüye eklemiş. Hedefimde pizza ve lazanya olduğu için salataları deneyimleme şansı elde edemedim ama lezzetlerinden hiçbir şüphem yok.

Pasta ve Pizza!

DSCF9401
Nello’s – Lazanya

Makarna bölümünde karşımıza 4 Peynirli Rigatoni, Köfteli Spaghetti ve Lasagna olmak üzere üç harika çeşit çıkıyor. Ben Nello’nun lazanyalarının namını önceden çok duyduğum için heyecanla Lasagna sipariş ettim. Ettiğimiz sohbete dayanarak söylüyorum ki Nello’s Türkiye’de İtalyan lazanya ve pizzasının biraz yanlış anlaşıldığını ama İtalya’da ve özellikle Napoli’de bu işin orijinalinin bu olduğunu özellikle belirtiyor. Nasıl anlatsam bilmiyorum ama normalde beşamel sosunu da, dana ragu sosunu da çok sevmeme rağmen lazanyayı çok seven bir insan değildim, farklı yerlerde şansımı çok kez denemiştim ama olmamıştı. Şimdi emin bir şekilde söylüyorum ki lazanyayı seviyorum ve Nello’nun Lasagnası şahane. Hepsini bizzat kendi elleriyle yapıyorlar ve ek olarak sunumları da çok özenli.

7A32D2DA-2381-47A0-A32C-0377F3998EFF
Nello’s Italian Restaurant – Pizza Lasagna

Burada kendi damak lezzetinize uygun bir pizza çeşidi bulabileceğinize eminim. Alla Turcadan Pizza Cottoya 10’u geçkin pizza çeşidi var. Benim tercihim sürekli olan bir karışıklığa son vermek için Pizza Lasagna’dan yana oldu. Lasagna denince pizzayı da öyle dana ragu sosuna bulanmış bir şey gibi beklemeyin, alakası yok. Pizza Lasagna’nın içinde domates sos, mozzarella, ricotta peyniri ve son olarak İtalyan köfteleri var. Adını bu küçük yuvarlak İtalyan köftelerinden alıyor. Bizim Türk mutfağındaki alıştığımız köfteden baharat miktarı ve yapılış olarak daha farklılılar. Sunumu yine oldukça güzel ve lezzeti de yerinde. Pizzalarda çeşitlilik çok fazla ama olur da gözünüz İtalyan köftelerine giderse Pizza Lasagna’yı çekinmeden sipariş verebilirsiniz.

Secondi

Secondi bölümünü İtalyan menülerindeki ana yemek bölümü gibi düşünebilirsiniz. Nello bu konuda da oldukça minimal davranmış; Somon ve Straccetti olmak üzere karşımıza yalnızca iki seçenek ile çıkıyor. Straccetti’de gözümün ciddi anlamda kaldığını belirtmeden geçemeyeceğim ama artık midemde yer kalmadığı için yiyemedim. Bir dahaki gittiğimde ilk sipariş edeceğim şey kesinlikle Straccetti olacak çünkü dana kontrafile dilimleri, biberiyeli baby patates ve dahasını içeren oldukça iddialı bir ana yemek kendisi. Instagram sayfalarında da fotoğraflarını görebilirsiniz.

Dolce & Caffe e Te

İtalya’da tatlı denince kimsenin aklına tiramisudan başka bir şey gelmediğini umarak hemen kahvelere geçiyorum çünkü Nello’s Restaurant’ın kahveleri bizzat Napoli’den geliyor. Caffe Borbone, Napoli’de yüzyıldan fazla zamandır aynı geleneksel usüllerle ekilip hazırlanan bir kahve, ayrıca bu kahve keyfini evinizde de sürdürmek isterseniz diye paket halinde de satıyorlar. Fiyatı da oldukça uygun.

Cocktails e Vini

İşte şimdi gelelim işin en keyifli kısımlarından birine! Şarap olarak gerçekten dikkatle seçilmiş şarapları tercih ediyorlar. İsterseniz bardak, isterseniz şişe olarak tercih edebilirsiniz. Ben atmosferine de çok yakıştırdığım ve normalde bulması da hiç kolay olmadığı için Chianti, Toscana kırmızı şarabını Nello’nun da tavsiyesi üzerine sipariş ettim. Yediğim her lezzetin yanında çok iyi gitti ama siz beyaz veya rose şarap tercih ediyorsanız onun için de çok güzel şaraplar var. Ayrıca biraz daha ileriye gidip İtalyan Likörlerini de tadabilirsiniz.

Nello’s Caddebostan

Zaten içeri girdiğinizde göreceksiniz Nello’nun küçük ama çok keyifli bir barı da var ve burada şahane kokteyller yapıyorlar. Rum’dan Aperollü’ye 8 çeşit var, kendinize uygun bir kokteyl bulacağınıza eminim. En güzel kısım ise aperatifler, ben kokteyl denememe rağmen aperatiflerdeki İtalyan Humusu’nu dayanamayıp başlangıç olarak sipariş ettim. Nello bu humusun kendi özel tarifi olduğunu söyledi, zamanla deneyerek kendi özel karışımını bulmuş, normalde humus sevmeyen birçok insanın bile humusu çok sevdiğini söylüyor. Aklınızda bulunsun 🙂

Bazı Bağdat Caddesi mekanlarının büyüklüğü ve kalabalıklığından yorulduysanız, keyifli bir öğle-akşam yemeği seçeneği arıyorsanız bence Nello’s Italian Restaurant sizin için harika bir seçenek olabilir. Ayrıca her haftasonuna özel bir lezzet çıkarıyorlar. Gittiğinizde Nello Bey ve eşiyle de tanışmayı, onlarla sohbet etmeyi ihmal etmeyin, çok samimi insanlar. Kısa bir İtalya Türkiye dedikodusu fena olmaz 🙂 Teşekkür ederiz…

Instagram

İlginizi Çekebilir: Sıla Uçan‘dan Aida Vino e Cucina: Moda’da bir İtalyan

Eski İstanbul Plajları: Caddebostan’dan Florya’ya Nostalji

İstanbul sürekli olarak değiştikçe, bundan 5 – 10 yıl öncesine olan özlemimiz ve nostalji duygumuz bile güçlü bir hale gelebiliyor. Ama daha fazlasını yapmak, bugün çok farklı olan birçok semtte, bundan 50 hatta 100 yıl önce yazlar nasıl ve nerelerde geçiyormuş bir göz atmak istedik. İşte eski İstanbul plajları…

Nostaljik ve Eski İstanbul Plajları

Caddebostan Plajı, Kadıköy [[konum_1]]

nostaljik istanbul – caddebostan
Caddebostan Plajı, Kadıköy

Bugün hâlâ tüm görkemiyle Caddebostan sahilini selamlayan o dev köşkü, yani Ragıp Sarıca Paşa Konağı’ndan etkilenmemek mümkün değil. İşte onyıllar önce, bu köşkün bitişiğinde, incir ağaçlarının gölgesinde bulunan Caddebostan Plajı, İstanbul’daki diğer plajlardan farklı olarak daha çok mevsim boyunca ve ailece faydalanılan bir plajmış. Arkası yola dayalı kabinler ve iki katlı uzunlamasına yapılmış binalardaki odalar yazdan yaza ailelere kiraya verilir, buraya İstanbul ve hatta Ankara’dan tatile gelinirmiş. Eski Caddebostan plajının restoranı, Marmara Yat Kulübü ve plaja komşu Caddebostan Gazinosu, ünlü sanatçı ve tiyatrocu ziyaretçilerin de katılımıyla daime eğlenceli olurmuş. Plajda konaklayan geniş aile topluluğunun etkisi herkesin birbirini tanımasında ve aileler arası yapılan yemek ikramlarında da kendini belli edermiş. En parlak günlerindeki sahibi Reşit Bey’in ölümünden sonra plaj eski havasını kaybetmiş, plaja ait binalar birer birer yıkılmış ve yerlerine apartmanlar yapılmış. Bugün eski Caddebostan Plajı yerinde, üzerinde hala eğlenceli yaz geceleri geçirebildiğimiz Caddebostan Sahili, Caddebostan (Maksim) Gazinosu yerinde Migros bulunuyor. Ragıp Sarıca Paşa Konağı ise tüm etkileyiciliğini koruyor.

Moda Deniz Hamamı, Kadıköy

nostaljik istanbul – moda
Moda Deniz Hamamı, Kadıköy

Fotoğraf: Moda Deniz Hamamı, 1920’ler. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu

Moda İskelesi’nin sol tarafındaki koyda yer alan plaja 1920’lerde Moda Deniz Hamamı adı verilen ve kadınlar ve erkeklerin ayrı denize girdiği bir plaj inşa edilmiş. Plajın sahibi, o dönemde Küçük Moda denilen, set üstündeki geniş, ağaçlı ve manzaralı arazinin de sahibi olan Avusturyalı Mari Franckenstein’mış. 1930’lara gelindiğinde Moda Plajı adını alan ve cinsiyet ayrımı ortadan kalkan plaj su sporları dersleri verilen, uluslararası yüzme yarışları düzenlenen, çeşitli gösterilere ve eğlencelere ev sahipliği yapan hareketli bir yere dönüşmüş. 1937’deki Macar ve Türk yarışçıları arasında düzenlenen yüzme yarışlarında Atatürk’ün ödül verdiği, 1950’de Almanya’dan gelen “Su Perileri” adlı yüzme grubunun reflektörlerle aydınlatılıp süslenen plajda bir gösteri yaptıkları bilinenler arasında. Moda Plajı, Moda koyunun ve sahilin doldurulmasıyla tarihe karışmış.

Süreyya Plajı, Kartal [[konum_2]]

nostaljik istanbul – sureyya plaji
Süreyya Plajı, Kartal

Zamanında Suadiye’de, Bostancı’da, Küçükyalı’da yazlığı olan aile büyüklerinden bu cümleyi duymuş olabilirsiniz: “Süreyya Plajı’ndan bakireler mabedine kadar yüzerdik. “Temple de Vierges” yani Bakireler Mabedi, Küçükyalı’da bulunan, 1939’da bostandan plaja dönüştürülen Süreyya Plajı’nın simgesiymiş. Yunan tarihinde bu mabedi tavaf eden genç kızların çabucak koca bulduğu efsanesi yer alır, Avrupa filmlerinde görülen parklar ve su kenarlarında bu efsaneyi simgeleyen altı sütunlu ve kubbeli yapıya çokça rastlanırmış. Kadıköy’e yaptığı hizmetlerle tanınan ve bu plajın kurucusu olan Süreyya Paşa da plajı bir Bakireler Mabedi ile süslemeye karar vermiş. Kartal kaymakamının ricasıyla kurulan Süreyya Plajı’na ulaşımın kolaylaşması için Karaköy’den motor ve Kadıköy’den otobüs seferleri düzenlenirmiş. Bu arada evet, Süreyya Paşa isminin yabancı gelmemiş olması gayet normal; çünkü Süreyya Paşa aynı zamanda Kadıköy’ün simgelerinden Süreyya Operası’nın da kurucusu.

Florya Plajı, Bakırköy

nostaljik istanbul – florya
Florya Plajı, Bakırköy

İstanbul’un deniz hamamları ve plajlarla dolup taşmaya başladığı ilk yıllarda açılan ilk plajlardan biri Florya’daki Solaryum Plajı ve Haylayf Plajı olmuş. 1935’te Atatürk için İstanbul Belediyesi tarafından yaptırılan Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü sayesinde Florya modern bir sahil beldesine dönüşmeye başlamış. İki kilometre uzunluğundaki eski  Florya plajı, çok uzun yıllar Cumhuriyet dönemi İstanbul’unun en gözde plajı olmuş, plaja bir gazino ve 600 metre boyunca kabinler eklenmiş. Florya Plajı’nın o dönem ne kadar kalabalık ve popüler olduğunu anlatmak için şu veriler de bir fikir verebilir: Otobüs, kamyon, otomobil ve at arabasıyla da ulaşım imkanı olan plaja sadece 1948 Temmuz ayında kesilen Sirkeci- Florya tren bileti sayısı 123 binmiş.

Ataköy Baruthane Plajı, Bakırköy

nostaljik istanbul – atakoy
Ataköy Baruthane Plajı, Bakırköy

Listemizdeki yerler arasında belki de en genci olan Ataköy Plajı’nın açılış haberi, 16 Ağustos 1957 tarihli Hayat Mecmuası’nda müjdeli bir haber olarak duyurulmuş. Bakırköy’deki eski baruthane sahasına yapılan modern plaj sitesi, Florya’da dolup taşan plajın kalabalığını azaltmış, çünkü 250 metre uzunluğunda ve 50 metre genişliğindeki alanları, 1000’den fazla kilitli dolap ve 400’den fazla kabiniyle büyük bir kapasiteye sahipmiş. Tarık Akan zamanında burada cankurtaran olarak çalışmış, dönemin büyük yıldızları Göksel Arsoy ve Belgin Doruk’un burada fotoğrafları çekilmiş. Zamanla, şehirleşmeyle birlikte denize girme koşulları ortadan kalkmış, önce bir havuz yapılmış ardındansa tesis tamamen kapatılmış. Bugün Ataköy Plajı’nın üzerinde yeni inşa edilmiş çok katlı binalar yükseliyor.

Göksu ve Küçüksu, Beykoz

nostaljik istanbul – goksu deresi
Göksu ve Küçüksu, Beykoz

İstanbul’un Anadolu yakası topraklarını sulayan ve İstanbul Boğazı’nın Anadolu Hisarı’nın bulunduğu noktasından denize dökülüyor Göksu ve Küçüksu dereleri. İki dere arasında kalan bölge çok uzun yıllar boyunca İstanbul’un en popüler mesire alanlarından olmuş. Haziran ayından Eylül sonlarına kadar çarşamba, cuma ve pazar günleri Göksu Deresi kıyısında yapılan kara eğlenceleri “Göksu âlemi” olarak adlandırılır, bu eğlencelere Boğaziçi, Kadıköy ve Üsküdar halkı yoğun ilgi gösterirmiş. Gelen kayık ve sandalların sayısı o kadar fazla olurmuş ki, kürek çekmeye imkan olmaz, derenin bir kıyısından diğerine kayık ve sandallara basarak geçmek mümkün olurmuş! Kayıkların döşemeleri ve kıç örtüleri ile kayıkçı elbiselerinin parlaklığı bir zenginlik ve sınıf göstergesiymiş. Bu bölgenin bir diğer özelliği ise mısırları ile ünlenmiş olmaları. İki mesire alanında da günde 4-5 kazan mısır kaynatılır, ziyaretçilerce kapışılırmış. Her bir kazanda yedi yüz koçan mısır kaynatıldığı düşünülürse, hesabı siz yapın. Bugün Göksu ve Küçüksu dereleri kıyısındaki eğlenceler çok uzaklarda; fakat Anadolu Hisarı çevresinde hafta sonu nostaljik kahvaltı keyfi yapmak ya da Küçüksu Kasrı’nı ziyaret etmek halen mümkün.

Alibey Köyü, Eyüp

nostaljik istanbul – alibeykoy
Alibey Köyü, Eyüp

Kağıthane’yi özellikle Lale Devri’nde zevk ve sefa düşkünü İstanbulluların çokça tercih ettiğini duymuşsunuzdur. Kağıthane ve Alibey derelerinin birleştiği yerde bulunan bu bölge, aslında Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri İstanbul halkının tercih ettiği bir mesire bölgesi. Devrin şairleri buraya “Sâdabat” adını vermiş, İstanbul halkı özellikle de ilkbahar aylarında kara yolu ya da deniz yoluyla buraya akın edermiş. Kağıthane’nin popülerliği bir yana, bir de buraya çok yakın olmasına rağmen daha az bilinen, daha tenha ve sakin bir mesire alanı daha var: Alibey Köyü. Uzun yıllar kadınların kazanlarda veya tencerelerde kaynattığı ve “Alibey köyünün süt mısırı!” diye bağırarak sattığı mısırlar bu köyden geliyor. Kağıthane’ye gidenlerin bir kısmı, halkının çoğunluğu 1877 Rus – Türk Savaşı sırasında Rumeli’den gelen göçmenlerden oluşan bu köye uğramadan geçmezlermiş. IV. Mehmet’in yaptırdığı, III. Ahmet tarafından onarılan ve çevresine üç büyük havuz yaptırılan av köşkü, köyün daha çok duyulmasına neden olmuş. 1910 yılında inşa edilen Silahtarağa Elektrik Santrali ise köyün gelişmesini sağlamış ve sanayileşmeye başlayan bölge bir mesire alanı olmaktan çıkmış. Bugün Alibeyköy olarak anılan bölge, Silahtarağa Elektrik Santrali’nin yerini alan İstanbul Bilgi Üniversitesi Santralistanbul kampüsü dışında tamamen betonlaşmış durumda.

Kalamış Körfezi, Kadıköy

nostaljik istanbul – kalamis
Kalamış Körfezi, Kadıköy

Fotoğraf: Kalamış’ta denize girenler ve arkada Aşod’un meşhur deniz hamamı, 1930’lar. Seyhun Binzet Koleksiyonu

“Yok başka yerin lütfü ne yazdan ne de kıştan / Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan” sözleri hepimizin ezberinde… İşte eski İstanbul halkının denize girmek için ya da bir tatlı huzur almak için tercih ettiği Kalamış Körfezi, Kadıköy’ün iki önemli burnu, Fener Burnu ve Moda Burnu arasında yer alıyor. 1930’larda burada kurulmuş olan Aşod’un Meşhur Deniz Hamamı da bir dönem Kalamış’ın popülaritesini arttırmış. Yaz akşamlarında ise Kalamışi kıyılarındaki gazino ve kahvelerde büyük bir kalabalık toplanır, mehtaplı gecelerde sandalla gezintilere çıkılırmış. Günümüzde sandalların yerini yat limanı, gazino ve kahvelerin yerini kafe ve restoranlar almış olsa da, Kalamış insana hâlâ huzurlu ve nostaljik hissettiriyor.

Fener Burnu, Kadıköy

nostaljik istanbul – fenerbahce
Fener Burnu, Kadıköy

Fener Burnu, adını IV. Murat döneminde buraya yapılan bir deniz fenerinden alıyor. Marmara Denizi’nden İstanbul’a gelen deniz taşıtlarının hareketlerini kolaylaştırmak için kagir bir kule üzerinde yanık tutulan bir fener bulundurulurmuş. Burna III. Ahmet döneminde ufak bir havuzlu yazlık saray yaptırılmış, saray II. Mahmut döneminde yıktırılsa da bahçesi, yani Fener Bahçe, korunmuş. Uzun yıllardır İstanbul’un belli başlı mesire alanlarından olan Fener Bahçe’sinden denize de giriliyormuş. Cuma ve pazar günleri İstanbul’un paralı ve mevkili aileleri buraya araba gezintisi yapmaya gelir, arabalar burna sağ kıyısından girer, sol kıyısından çıkarak Kızıltoprak’a devam ederlermiş. Bir dönem özel aracı bulunmayan ailelerin de buraya ulaşabilmesi için özel bir tren hattı bile açılmış. Bugün Fenerbahçe Parkı’nın bulunduğu Fener Burnu hâlâ İstanbul’un en güzel parklarından biri olarak özellikle bahar ve yaz aylarında dolup taşıyor. Fenerbahçe Orduevi’nin plajından halen denize girmek ve nostaljik anlar yaşamak mümkün.

Abrahampaşa Korusu, Beykoz

nostaljik istanbul – abrahampasa
Abrahampaşa Korusu, Beykoz

Beykoz’daki Abrahampaşa Korusu, İstanbul’un daima şehir sınırları içindeki en önemli korularından olmuş; zamanında Paşabahçesi koyundan Karadeniz kıyılarındaki İrva’ya kadar uzanır ve içerisinde orman okulu öğrencilerinin araştırmalarda bulunduğu nadide ağaçlar da yer alırmış. Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Hidivliği arasında önemli rol oynamış bir Ermeni veziri olan Abraham Paşa’nın koruyu padişahı tavlada yenerek kazandığı söyleniyor. Sultan Abdülaziz tahttan uzaklaşmadan önceki dönemde bu koruyla ilgili ortaya atılan başka bir söylentiyse halkı paniğe sürüklemiş: Rivayete göre Sultan Rus Çarı’ndan yardım istemiş ve Rus ordusu bu koruya açılan gizli bir yoldan ilerleyerek İstanbul’a ulaşacak ve şehri işgal edip padişahı koruyacakmış. II. Abdülhamit tahta geçtiğinde bu söylentilerin hatırasını silmek için korunun Paşabahçesi koyu kıyılarındaki kısmını satın alarak “Hürriyet Bahçesi” adıyla halka açmış. Bugün Beykoz Korusu olarak anılan bir kısmı, Cumhuriyet döneminde İl Özel İdaresi tarafından satın alınmış ve Beykoz Fidanlığı ismini almış. Abrahampaşa Çiftliği olarak bilinen binalar da bugün Beykoz Korusu’nda yer alıyor.

Büyükada ve plajları hakkında bilgi almak isterseniz bu yazımızı da okuyabilirsiniz.