Amin Maalouf’un Semerkant adlı kitabını okuyup İsfahan ve Semerkant’ı merak etmemek neredeyse imkansız. Ömer Hayyam’ın yolculuğuna rubaileriyle eşlik ettiğimiz masalsı ve otantik bir hikayesi vardı. Ben ise önce İsfahan’a seyahat edip ardından bu kitabı okumaya karar vermiştim. Uzun zamandır aklımda olan Semerkant seyahatimi de nihayet geçtiğimiz ay eşimle beraber gerçekleştirdim ve kitabı tamamen anlamlandırabildim. Gitmişken Buhara ve Taşkent’i de plana aldık ve Özbekistan’a öyle hayran kaldık ki sizlerle de paylaşmak istedim. Başlamadan ufak bir not: İsfahan deneyimimi bu yazımda okuyabilirsiniz.

20240419_133551164_ios
Bibi Hanım Camii, Semerkant | Fotoğraf: Başak Aydın

Özbekistan Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Seyahat notlarıma geçmeden önce, sizlere Özbekistan hakkında genel birkaç bilgi vermek isterim. Orta Asya’da bulunan ve denize sınırı olmayan Özbekistan’ın komşuları Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ve Türkmenistan. Tarihlerinde Timur İmpartorluğu’nun çok önemli bir yeri var ve Timur onlar için gelmiş geçmiş en büyük lider. 1991 yılında bağımsızlığını ilan ederek Sovyetler’den ayrılan bu ülkenin başkenti Taşkent ve yaklaşık 36 milyonluk bir nüfusa sahip. Pamuk tarımı, tekstil ve doğal kaynakları Özbekistan için önemli bir gelir kaynağı. Ucuz iş gücü ve iş fırsatları sayesinde son yıllarda yatırımcıların yönünü çevirdiği önemli bir nokta olarak öne çıkıyor. Halkı Özbekçe konuşsa da nüfusun önemli bir kısmı Rusça da biliyor, bu nedenle birçok yerde Rusça ile karşılaşıyorsunuz. İngilizce bilen kesim ise çok limitli. Ancak Özbekçe’nin Türkçe ile çok fazla ortak kelimesi olduğundan siz Türkçe, onlar Özbekçe konuştuğunda günlük hayattaki temel iletişimi sağlayabiliyorsunuz.

20240422_075721707_ios
Tim Abdullah Khan, Buhara | Fotoğraf: Başak Aydın

Özbekistan’da taksi inanılmaz ucuz olduğundan şehir içi ulaşımlarımızı hep taksi ile gerçekleştirdik. 6 gün boyunca toplam 38 defa taksiye binmişiz ve toplamda sadece 1000 TL gibi düşük bir meblağ ödemişiz. Karbon emisyonumuzu arttırmış olmak rahatsızlık verse de 6 güne 3 şehri ancak bu şekilde sığdırabildik. Ancak Özbekistan’da taksimetre uygulamasının olmadığını ve şoförlerle pazarlık etmek gerektiğini söylemeliyim. Bu nedenle seyahatinizden önce Yandex Go uygulamasını indirip, telefonunu tanımlamanızı tavsiye ederim, böylece pazarlık etmeden her yere standart bir tarifeyle gidebilirsiniz. Özbekistan’da şehirler arası ulaşımı da tren ile sağladık.

Semerkant Notları

Semerkant’a indiğimizde bizi geniş bulvarları olan yemyeşil bir şehir karşıladı. Burada en önemli durak olarak Registan Meydanı öne çıkıyor, Timur İmparatorluğu döneminde Timur’un torunu Uluğ Bey’in talimatıyla inşa edilen üç medrese bulunuyor. Duvarlarındaki rengarenk mozaik işlemeleri ve mavi kubbeleri ile bu bölgeye has bir mimarisi var. Timur’un eşi adına yaptırdığı Bibi Hanım Camii ve Shah-i Zinda da benzer mimariye sahip, büyüleyici yapılardı. Hemen ortalarında, buraya özgü tekstil ve el işleri bulabileceğiniz, envai çeşit baharatı ve “non” adını verdikleri ekmeklerini tadabileceğiniz Siyob Pazarı bulunuyor.

s0
Registan Meydanı, Semerkant | Fotoğraf: Başak Aydın

Semerkant’ta görülmeye değer bir diğer nokta da Uluğ Bey Rasathanesi. Astronomist ve matematikçi olan Uluğ Bey, inşa ettirdiği bu rasathane sayesinde, güneşin iz düşümünden yaptığı hesaplarla bir yılın 365 gün 6 saat 10 dakika olduğunu, yalnızca 1 dakikalık sapmayla, bundan yaklaşık 5 asır önce bulmuş. Son olarak Timur’un mezarının olduğu Gur-i Emir de iç mekandaki işlemeleriyle hayranlık verici bir yapı olarak öne çıkıyor.

s2-4
Tavan Süslemeleri, Semerkant | Fotoğraf: Başak Aydın

Semerkant’taki ilk akşamımızda Bibi Hanım Tea House’ta yemek yedik. Bahçesinde bulunan sedirlerde ben buraya özgü bir çorba içtim, içinde nohut, patates, havuç ve bulgur vardı. Sonrasında yediğim balkabaklı Özbek mantısı da lezizdi. Diğer akşamımızda da Semerkant Restoran’a gittik. İçeri ilk girdiğimizde düğün var sandık, çünkü herkes düğüne gelir gibi giyinip saçını yaptırmıştı ve canlı müzik eşliğinde dans ediyorlardı. Sonradan anladık ki bizdeki yeni nesil meyhane kültürüne benzer şekilde, insanlar eğlenmeye veya doğum günü gibi kutlamalar için geliyormuş. Özbek mutfağı et ağırlıklı olduğundan eşim buraya özgü kebapları ve Özbek pilavını denedi, ben ise menüdeki tek vegan seçenek olan ızgara sebzelerden yana tercihimi kullandım. Tabii her yemekle beraber gelen bir demlik çayı da unutmamak lazım. Özbekler çayı bize göre çok daha açık içiyorlar ve alternatif olarak yeşil çay da çok tüketiliyor.

Buhara Notları

b1-4
Kalon Minaret, Buhara  | Fotoğraf: Başak Aydın

Semerkant’tan sonra yaklaşık 3 saatlik bir tren yolculuğunun ardından Buhara’ya geçiyoruz. Kum renginde tarihi yapıları ve sıcak iklimiyle burayı çok daha mistik bulduğumu söyleyebilirim. Buhara’da benim için öne çıkan en önemli yapılar Kalon Minaret ve her iki yanında bulunan Kalyan Camii ile Mir-i Arab Medresesi’ydi. Kalon Minaret üzerinde işlemeleri olan çok güzel, devasa bir minare. Timur bu şehri fethettiğinde her yeri yerle bir etmesine rağmen bu yapıya kıyamamış. Yakınında bulunan Tim Abdullah Khan ve çevresi de dükkanların bulunduğu, zamanında ticaret yapılan bir alan. Tarihi ve mistik dokusunu günümüze kadar aynen koruyabilmişler. Buraya kadar gelmişken Silk Road Tea House’un envai çeşit çayını ve beraberindeki ikramlarını tatmanızı öneririm.

Buhara’nın merkezinde Nasrettin Hoca’nın bir heykeli bulunuyor. Bizdekinin aksine zayıf ve eşeğine düz binen bir Nasrettin Hoca karşılıyor bizi. Karşısındaki Nadir Divan Begi Khanaka isimli yapı, hemen önündeki havuza yansıyarak tablo tadında bir görüntü oluşturuyor. Benzer bir durum Bolo Hauz Camisi için de geçerli. Girişindeki 20 adet ahşap sütun, üzerindeki oymalarıyla bana İsfahan’daki 40 Sütunlu Saray’ı anımsatmıştı. Buhara’da görülmeye değer diğer yapıların arasında Ark Kalesi, Chor Minor Medresesi ve Sitorai-Mokhi-Khosa Sarayı da bulunuyor. Tüm bu yapıların tavanındaki desenler öyle renkli ve çeşitli ki, aynı İran’da olduğu gibi yukarı baka baka geziyorsunuz.

b3-4
Nadir Divan Begi Khanaka, Buhara | Fotoğraf: Başak Aydın

Buhara’da ilk gün Buhara Kulesi’nin altında bulunan restoranda, Uygur mutfağına özgü Lagman yedik. Bir çeşit Udon noodle’a benzettiğim Lagman’a Özbekistan’da birçok yerde denk gelebilirsiniz. İkinci gün de merkezdeki Le Bonnet’te yine ızgara sebze yedim ve eski şehre karşı nargileyle çay içtik.

Taşkent Notları

Buhara’dan Taşkent’e devletin Afrosiyab adı verilen hızlı treniyle yalnızca 4 saatte gittik. Hızlı tren en az bizimki kadar konforluydu, ancak bir farkla: o da restoranında alkol satışı olmasıydı. Bir Ankaralı olarak ister istemez iki başkenti karşılaştırdım ve söylemek isterim ki Taşkent Ankara’dan çok daha gelişmiş görünüyor. Geniş bulvarlarıyla, modern binalarıyla, yemyeşil alanlarıyla, beklentimin üzerinde bir şehirdi. Taşkent’in benim için en dikkat çekici yönü metrosuydu. Sovyetler’den kalan metro ağının her bir durağının kendine özgü bir tarzı vardı. Mutlaka görülmesi gereken duraklar arasında Kosmonavtlar, Özbekistan, Taşkent, Mustakillik Maydoni, Hamid Olimjon ve Pushkin bulunuyor. Aydınlatmasıyla, kolonlarıyla, duvar ve tavan süslemeleriyle bildiğimiz metro duraklarından çok farklıydı. 2000 Özbekistan Somu (yaklaşık 5 TL) karşılığında, 1-2 saatinizi ayırarak tüm bunları gezebilirsiniz.

20240423_093500480_ios
Metro Durağı, Taşkent | Fotoğraf: Başak Aydın

Taşkent’in merkezinde yer alan Emir Timur Meydanı ve etrafındaki Hotel Uzbekistan, Timur İmparatorluğu Tarih Müzesi ve Palace of International Forums da görmeye değer yapılar arasında geliyor. Buraya kadar gelmişken Özbek ve Lübnan mutfağına sahip Cafe 1991’de yemek yiyip dinlenmenizi tavsiye ederim. Son olarak Chorsu Bazaar da tıpkı Semerkant’taki pazar gibi, Özbekistan’a özgü ürünler bulabileceğiniz ve farkı lezzetler tadabileceğiniz bir yer. Ancak kubbenin içine girmenizi pek tavsiye etmem, zira travmatik kasap görüntülerine şahit olabilirsiniz (at dahil!). O nedenle kubbenin etrafında bulunan üstü açık tezgahları gezmenizi öneririm.

Kapak Fotoğrafı: Başak Aydın