Sonbaharın renkleri, seyahat tutkusunu bir başka harekete geçiriyor! Eğer siz de uzun hafta sonu kaçamakları ya da birkaç günlük sonbahar tatilleriyle yakın mesafedeki huzur veren yerleri, ülkemizin türlü güzelliklerini keşfetmek istiyorsanız maggerlar’ın önerilerine göz atın…

Mardin

sonbahar -slider

Mardin’in tarih kokan dar sokaklarında yürümek için sonbahar günleri gibisi yok. Eminiz bu büyülü kenti anlatan Hilal Atay’ın satırlarını okuyunca siz de bir an önce yola çıkmak isteyeceksiniz:

“Dar sokaklarıdan geçip insanlarını ve yaşadıkları evleri görmek, size rehberlik etmek için can atan çocukların güzelliği, hepsini almak istediğimiz telkariler, dibek kokan çarşısı ile Mardin. Burası Mardin… Sarı-kahverengi renklerin hâkim olduğu, size huzur veren, ‘Bereketli Hilâl’ diye anılan yer; Mezopotamya…” – Hilal Atay

Kapadokya

sonbahar – kapadokya

Türkiye’de coğrafya ve tarihin muhteşem bir uyumla buluştuğu “Güzel Atlar Ülkesi” Kapadokya, peri bacalarıyla, yer altı kentleriyle, gizli kiliseleriyle, şaraplarıyla ve balonlarıyla sonbahar günlerinde de sizi bekliyor.

“Hafta sonumuzu ayırıp gezmeyi planladığımız Kapadokya, 15 sene öncesine kıyasla şimdi çok değişmiş, güzelleşmiş. Biz sadece 2 gün ayırdık fakat yetmedi; en az 4 gün ayırıp her yeri görebilirsiniz. Doğal büyüsüyle Kapadokya kesinlikle gezilmeli, görülmeli…” – Gökçe Kaya

Cumalıkızık

sonbahar – cumalikizik

İstanbul’a da Bursa’ya da oldukça yakın olsa da sizi alıp bambaşka bir dünyaya götürecek, eski evleri ve taş sokaklarıyla Cumalıkızık birçok diziden de hatırlayacağınız güzel mi güzel bir köy… Spontane bir planla hafta sonunuzu geçireceğiniz yer neden burası olmasın?

“İstanbul’un kalabalığından ve sürekli aynı çemberde dolandığımı fark ettiğimden beri ayda en az bir kere farklı bir yere gitmeye çalışıyorum. Bir cumartesi sabahı ‘bugün ne yapsak? ‘ diye düşünürken kebap derdine düşüp kendimizi Bursa’da buluveriyoruz. Deniz otobüsleri ile Bursa’ya ulaşım nasıl olsa çok kolaylaşmış durumda. Hemen bir gece de konaklama ayarlıyoruz. Çoktandır gitmek isteyip de vakit bulamadığımız Cumalıkızık pazar kahvaltısı için rotamız oluyor.” – Buket Demirbaş

Yedigöller

sonbahar – yedigoller

Sonbahar renklerinin her tonunu görmek, doğanın değişimine tanık olmak ve temiz hava alıp huzurla dolmak mı istiyorsunuz? Adresiniz Yedigöller, rehberiniz Melike Büşra’nın yazısı olsun:

“Herkesten bir hafta sonu kaçamağı seçeneği olarak ismini en çok duyduğumuz, belki bu nedenle de en çok ertelediğimiz yer Bolu Yedigöller’di. Yaptığımız hatanın farkına vardık, nihayet göllerle arayı düzelttik! Gerçi yine başka bir iş için gittiğimizde uğrayabildik Yedigöller’e, ama bu güzelliği anlatmadan geçmek olanaksızdı. Aslında öncelikle doğa güzelliklerine ne kadar aç olduğumuzdan bahsetmek lazım. İş koşturmacası, tüketim çılgınlığı derken aslında doğaya, ağaca, buluta, su birikintisine, doğada neşeli olmaya aç oluşumuzdan…” – Melike Büşra

Germiyan Köyü

sonbahar – germiyan

Yazın vazgeçilmezlerinden Çeşme ve Alaçatı’ya doğru pek tabii ki aklınızda denizin ve güneşin olmadığı bir sonbahar gününde de yola çıkabilirsiniz. Uğrayacağınız köylerden biri Germiyan Köyü olsun; neden mi…

“Her seferinde söylerim Çeşme’yi çok seviyorum diye. Çocukluğumdan beri tatil beldesi olarak Çeşme’ye gittiğimdendir bu büyük sevgi belki de. Ancak, senelerdir Çeşme’ye gitmeme rağmen, önceden adını duymadığım bir köyü keşfettim geçenlerde: Germiyan Köyü. Bu küçük köyü, neden bu kadar sevdim, gelin anlatayım…” – Lisya Kalma

Antakya

sonbahar – antakya

Gezerek yiyeceğiniz, yiyerek gezeceğiniz bir şehir burası. Tabii bu kadar yemek kaçınılmaz olunca, yaz sıcaklarının yerini sonbahar serinliğine bıraktığı şu günler de Antakya’yı ziyaret etmek için ideal. Nereleri gezelim, neler yiyelim derseniz, detaylar Hilal Atay’ın yazısında…

“Antakya’ya gelip az yemek mümkün değil! Sebebi ise her yerden yöresel bir yiyecek satan satıcıların çıkması. Eğer benim gibi denemeyi seviyorsanız mideniz biraz karışabilir. En güzel yanı ise gezerek yemek sanırım.” – Hilal Atay

Kaz Dağları

sonbahar – kaz daglari

Bol oksijene, sessizliğe ve sarıya ve turuncaya dönen yeşillere mi hasretsiniz? Bu hissi “Kaz Dağları’na gitmek istiyorum.” diye de tercüme edebiliriz. İşte bu cümleye kulak veren Merve Uzun’un yazısında Kaz Dağları önerileri ve izlenimleri var:

“Kaz Dağları’na gitmek istiyorum!” diyordum. Diyordum ama Kaz Dağları tam nerededir, tek bir dağ mı var, dağa mı çıkacağız, yaylada mı kalacağız tam bilmiyordum. Ama yıllar evvel, rahmetli Tuncel Kurtiz’in bölgede çektiği programını seyrettiğimden beri hep aklımın bir köşesindeydi. Benim yolculuklarım hep böyle başlar aslında! Yani bir kitaptan, bir filmden, bir fotoğraftan ya da bir sohbetten payıma bir yer düşer -ülke, şehir, mekan…vs. fark etmez- ; içimden derim ki “Tamam ben buraya gideceğim!” Aradan zaman geçer, yollar geçer, bazen unuturum, bazen aklımdan çıkarmam; ama yol mutlaka oraya varır. Yani en azından şimdiye dek hep öyle oldu. Şükür ki öyle oldu! 🙂” – Merve Uzun

Gaziantep

sonbahar – antep

Biri kebap mı dedi, ya da baklava mı? Lezzet dolu bir seyahat arayışındaysanız, kilo alarak dönmenin garanti olduğu bir başka şehrimiz Gaziantep’i unutmamak gerek. Tabii yalnızca karın doyurmak için değil, gezmek için de. Orada neler yapmalı, neler yemeli, Naz Kavas’ın yazısında hatırlayalım.

“Gaziantep’e gideceğimiz belli olduktan sonra pek tabii küçük bir araştırma yaptım. Gidenlere sordum, internette bakındım. Özellikle gidip görenlerden aldığım duyumların yarısı, mide fesadı, hastaneye düşmeler ve kilo almakla ilgiliydi. Gözüm korkmadı diyemem; ama benim gibi bir yemeksever yemekten korkar mı, asla. Uçağa atladık ve kendimizi Antep’te bulduk. Burada insanların yemek için yaşadığı, bir sofradan öbürüne onlarca öğün geçireceğimiz belliydi ki, kendimizi aslen Antepli olan arkadaşımızın akrabalarının evinde uzun ve leziz bir sofrada buluverdik hemen. İlk gözüme ilişen içli köfte, yuvalama çorbası ve katmer oldu. Sabahın 9’unda bunları nasıl tüketeceğiz derken kendimi ikinci ve üçüncü tabağı doldururken buldum. Seyahatin ilk dakikaları, sonraki iki günün nasıl geçeceğine dair doneleri vermiş oldu bize.” – Naz Kavas