Yapıtlarında soyut ve somut deneyimleri heykel-mekan, mekan-içgüdüsel deneyim analizleri ile işlerken eserlerini kamusal alana bir temas nesnesi olarak yerleştirip sahneler yaratan Melek Zeynep Bulut’un performatif, deneysel bir mekan kurgusu olan eseri Açık Yapıt, Cumhuriyet’imizin 100. yıl kutlamaları kapsamında Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) sanatseverlerle buluştu. Sanatçının eseri yolculuğuna geçtiğimiz eylül ayında London Design Festival’de devam ederken etkinlik kapsamında Londra’nın ikonik noktalarından tarihi Thames Nehri üzerinde, Tate Modern ve London Eye hizasında sergilendi. 29 Ekim-19 Kasım tarihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi’nde deneyimleme fırsatı bulacağımız bu esere dair ben de Melek Zeynep Bulut ile bir röportaj gerçekleştirerek merak ettiğim soruların cevaplarının peşine düştüm. Keyifli ve ilham veren okumalar dilerim.

melek-zeynep-bulut_taran-wilkhu
Melek Zeynep Bulut | Fotoğraf Kaynağı: Taran Wilkhu

Yaptığım röportajlarda sanatçıların kendilerini ifade etme ve tanıtma biçimlerini her zaman önemsemişimdir. Dilerseniz eserinizi konuşmaya başlamadan önce sizi tanıyalım. Melek Zeynep Bulut’u, düşünce ve üretim biçimini, hayata bakışını, çalışma disiplinini nasıl anlatırsınız?  

Çok teşekkür ederim. Hep söylüyorum; bence en güç kısmı insanın kendini anlatması. Düşünme ve üretme biçimimim, hayata bakışım, bunun getirdiği çeşitli disiplinler bende hep “kendiliğindenlik” esasına dayanır, dayandı. “Kendiliğinden” yaşamın önüme, zihnime, sezgilerime düşürdüğü temaları maddeye dökmekle ilgileniyorum ve başka hiçbir şeyle ilgilenmiyorum. Benim adım dahi Melek Zeynep. Soyut ve somut arasında bir bağlantı gibi oldum hep. Dolayısıyla üzerine konuşacağımız eser, öncekiler, yazdıklarım, çizdiklerim, söylemlerim, mimar ve bir sanat üreticisi oluşum aslında bu temel var olma halinin sadece birer yansıması, olma biçimi.

Performatif ve deneysel bir mekan kurgusu olan eseriniz “Açık Yapıt”ın hikayesinin evrilerek devam etmesini öncelikli misyonlarınızdan biri olarak belirlemiş durumdasınız. Peki eserinizi yapmaya nasıl karar verdiniz ve hikaye hangi yollardan geçip bugünlere ulaştı?

Ben hiçbir zaman bir eser yapmaya karar vermedim. Bir bilim üreticisi gibi sanat üretiyorum. Stüdyomda sürekli yaptığım deneyler, metinlerim, çizgiler, sezgi-madde denemeleri vardır ve ben sürekli bu bağlantı halinin deneylerini yaparım. Yaşam önüme bir çalışma konusu, zemini düşürdüğünde bunu sergiler olurum. Dolayısıyla Açık Yapıt’ta da diğer eserlerimde de bir tasarlama güdüsü ile yola çıkmadım. Onu zaten tanıyordum. Her çizgisine hakimdim. Sanki onu başka bir zamandan nazikçe çektim aldım ve burada ağırlıyorum. Yalnızca parçalarını birleştirdim ve oluverdi. Onun artık kendi yolculuğu var.

acik-yapit-1_taran-wilkhu
Açık Yapıt | Fotoğraf Kaynağı: Taran Wilkhu

Somerset House’da yer alan Londra Tasarım Bienali’nde ülkemizi temsil eden ve dikkatleri üzerine çeken “Açık Yapıt”, 47 ülke ve çeşitli üniversiteler arasından seçilerek Public Award’ı kazanmıştı. Eseriniz son olarak 16-24 Eylül 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilen London Design Festival’de devam etti. Şimdi de Atatürk Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Dünya sahnesinin prestijli noktalarına yapılan ve sürekli hareketin olduğu bu yolculuk sizin için ne ifade ediyor?

Elbette ürettiğimiz, bize yaşamla bağ kurduran her iş bizlere çok şey öğretiyor. Eserin bu değerli süreci ile birlikte ben de ondan çok şey öğrendim. inanılmaz tempolu, bir günün belki 48 saat olduğu, çok değil sürekli çalıştığımız günlerden geçtik, geçiyoruz. Hiç durmadığımız, durup anlamaya fırsatımızın olmadığı günler evet ama bir yandan sezgisel yanımı çok güçlendiren, zamanla ve kavramlarla ilişkimi başka bir boyuta taşıyan özel bir iş oldu benim için. Yolculuğumuz sürüyor, bakalım neler göreceğiz.

Eserinizin büyük boyutlarını düşündüğümüzde üretim sürecinizin stüdyoyla sınırlı olması ihtimal dahilinde görünmüyor. Bu aşamada eserin kurgusunu nasıl planlıyorsunuz? Çizimler, modellemeler ve eserin ortaya çıkış aşamalarında çalışma stilinizi belirleyen ana unsurlar neler?

Çok değerli bir noktaya değindiniz. Eser temelde bir mimaride parça. Dolayısıyla arkasında büyük bir organizasyon yatıyor. Eskizler, kavramın kendini ortaya çıkarışı ve “işte bu” hissinin ardından onu hayata geçirecek teknik unsurlar devreye girer, girdi. Mimari projenin ve uygulama projesinin hazırlanması, ardından buna dayanarak hazırlanabilen statik projelendirmeler, aydınlatma projesi gibi birçok yan destekleyici süreçler… Elbette her aşamada üzerinde çalıştığımız onlarca maket, etki denemeleri, malzeme deneyleri… Birçok şey. Eserin üretimi, ona özel hiç sıcak işlemsiz bir metodoloji tasarlanarak Türkiye’den taşınması ve Londra’da kurulumu… Bir çalışma stili mi bilemem ancak kendime özgü sıkı bir iç disiplinim vardır. Beni çok otururken göremezsiniz, sabit bir çalışan asla olamadım ancak kendi içindeki o hareketlilik hali benim disiplinim ve projede, hayata geçmesinde belirlediğimiz tüm aşamaları o kendince olduruyor, yola koyuyor.

acik-yapit-2_melekzeynepstudio
Açık Yapıt | Fotoğraf Kaynağı: melekzeynepstudio

Böylesine büyük çaplı bir eserin arkasında yer alan ekibinizden de söz etmek gerekiyor sanırım. Nasıl bir iş bölümü yürüttünüz? Zorlanma ihtimalinizin bulunduğu noktaları nasıl aştınız?

En değerlisi size ve esere inanan insanların sizinle olması, büyük bir özveri ve güvenle sizinle hareket etmesi. Bunu her konuştuğumuzda özenle belirttim, belirtiyorum. Tüm bu konuştuğumuz çalışma ve aşamalar yalnızca iki ay gibi bir süreçte gelişti. İki ayda bazen bir fikir projesi dahi hazırlanmaz, biz bu işin projelendirme, onaylar, üretim, taşıma, kurulum gibi çok büyük heybelerini bu sürede yaptık. Fikrin kavramsal olarak oluşturulması, jüriden geçmesi ve mimari projelendirmenin ardından ekibimizi oluşturduk. İlk olarak sevgili arkadaşım mimar ve müzisyen Celaleddin Çelik’e gittim. Kendisinden projemizin akustik ve mimari uygulamada danışmanlığını yürütmesini rica ettim. İş hem sesli hem de bir mekan ölçeğinin muhatabı olduğu için Türkiye’de onu bundan daha iyi yürütebilecek birini bulamazdık, hala aynı fikirdeyim. Eserin bir enstrüman gibi çalışmasında, bir enstrüman nasıl davranır hususunda çok değerli bilgiler iletti ve tüm süreçte bizimleydi. Elbette sevgili Asude Nur Sancaktutan, harika bir ürün tasarımcısı, tüm projenin asistanlığını yürüttü, detaylar, atölye takibi… Sevgili Doç. Dr. Mehmet Selim Ökten ve ekibi eserin çok önemli bir parçası olan strüktür, statik çalışmasını yaptılar. Uygulama ekibimiz, İngiltere kurulum ekimiz… Onlarca insanın emeği var. Her birine tekrar kalpten teşekkürler.

acik-yapit-3_melekzeynepstudio
Açık Yapıt | Fotoğraf Kaynağı: melekzeynepstudio

Eserin üretiminin yanı sıra gerek nakliyesi gerekse kurulumuna ayrı bir parantez açmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu meşakkatli sürece dair dikkat çeken noktaları paylaşabilir misiniz?

Eseri Türkiye’de yaptık. Dolayısıyla Türkiye’den Londra’ya taşınması gerekti. Yapının uygulanması ile ilgili bazı teknik hususlar var. İlk sergimiz tarihi bir avlunun, 300 yıllık taşların üzerinde idi. Sıcak işlem yasak yani kaynak, birleştirme yapamazsınız. Bundan hareketle yapıya bir eser olmasının ötesinde bir de strüktür tasarladık. Lego gibi tüm parçalar yerinde birleştiriliyor. akustik tüplerle birlikte tam 4500 parça. Bunu yapmak için de yalnızca beş buçuk günümüz vardı. Yani bu parçalar beş buçuk günde birleşecek. E bunun için de ayrı bir metodoloji tasarladık. Bir film gibi storyboard’lar hazırlandı. Hangi saat hangi parça hangi ekip… İş 30 küsur ton. Parçalar haydi öyle tutayım kalksın birleştireyim değil, araçlara ihtiyaç duyuyor. Pratik zekanın ve paketleme stratejisinin çok önemli olduğu bir süreç. Kodlayarak paketledik. Neredeyse bir uçağı kaplayacak kadar hacme sahipti. Taşıma sponsorumuz Türk Hava Yolları bu taşımayı hikayeleştiriyor. Bir filmi olacak, öyle incelikli bir işti, taşıma stratejisinin kendisi bir tasarımcı. Koduyla inen parça sahaya, öncelikli olarak kurulma derken eser yükseldi. Her anı ayrı özel, tecrübe dolu. İtiraf edeyim; ben de bu süreçte kendimde olduğunu bilmediğim bazı niteliklerle tanıştım ve bundan ötürü mutluyum.

acik-yapit-4_melekzeynepstudio
Açık Yapıt | Fotoğraf Kaynağı: melekzeynepstudio

Eşik, dönüşüm metaforlarının etrafında şekillenen, performatif bir mekân, tiyatral bir geçişler sergilemesi olan “Açık Yapıt”, insanlık tarihi boyunca güç, sınırları belirleme, toplumsal hiyerarşi temsili olan kavramların anlamları üzerine tartışmayı temel alıyor. Bu anlamlandırma biçimi somut olandan soyut olana, daha yüzeysel olandan anlamı son derece derin olana da bir köprü kuruyor adeta. Açık Yapıt’ın size bu noktada başlangıç ve bitiş noktaları arasında kazandırdığı perspektif ne oldu?

Söylediğim gibi adım bile Melek Zeynep. Soyut ve somut arasında zaten köprü ilişkim var hayatla. Ancak birbirine yer yer baskın ya da çekinik olabiliyor. Bu eserle birlikte ilginçtir hem soyut algımın çok güçlendiğini hissettim, hem somut algımın. Bana madde, tanımlar, kavramlar, öğrenmişlikler, perspektifler üstü bir şey sundu. Ancak o kısmı da bana kalsın.

Açık Yapıt’ta tıpkı bir enstrüman gibi çalışan hareketli ve sesli yüzeylerin oluşturduğu soyut kapılar ve dolaşım plânı ziyaretçiyle etkileşime geçerek yerleşimin bir parçası hâline dönüştürüyor. Bu açıdan ziyaretçisiyle arasına bir mesafe koymayan, onunla bütünleşen bir sanat eserinin üretiminde etkileşimi mümkün kılan detaylarınız neler oldu?

Yüzeyler akustik, hareketli, nazikçe bir rüzgar hareketi ile dahi dev bir anıt harekete geçiyor. Burada zaten bir kavram tersine çevirme var. Dokunulmaz formda bir şeyle ilişki kuruyorsunuz burada keza öyle. Ve tüm bunlar etkileşim olsun diye değil. Bilinç dışında bir noktaya temas ediyor. Algı, anlam, form bilgisinin değdiği yer. Buradan sonrasını deneyimlemek lazım elbet, beş duyu ile algılanan bir işi yalnızca söz ile ifade etmek eksik bırakıyor. 

acik-yapit-5_taran-wilkhu
Açık Yapıt | Fotoğraf Kaynağı: Taran Wilkhu

Algı ve madde üzerinden bir deneyim sunan “Açık Yapıt”, temellerini kapı, geçiş ve eşik kavramları üzerine kuruyor. Yerleştirme, anıtsal bir diziliş ve büyüklükte öne çıkarken ziyaretçilerin bu deneysel mekâna temas etmesi ile dokunulmazlık yerini sessellik ve esneklikliğe devrediyor. Yerleştirme bir diğer taraftan yeni dünyaya dair nazik bir soru işareti bırakan bir oyun alanına davet ediyor. Eserinizin bu anıtsal dizilişi ve büyüklüğünün yarattığı soru işareti, kendi doğrularımızı bulmamız veya sorgulamamız adına ne denli bir yol gösterici sizce?

Hiçbir eser bunu yapamaz. Eğer siz kendi merkezinizle bağ kurup doğrularınızı almaya ve yaşamaya hazırsanız bunu bir eser değil yolda yürürken gözünüze ilişen taş da yapabilir. Bir şey olur, bir şeyi çağrıştırır ve bir sorgulama ya da bir farkındalık anı gelişir. Değilseniz Dali gelse, Da Vinci canlansa yapamaz. Her şey, hele de böyle radikal farkındalıklar yalnızca sizinle ilgilidir. Açık Yapıt bunların farkında olan bir eser. Tüm dünyaya ve tüm bu anıtsallaştırmalara, dünya zemininin kendisine tiyatral bir tavrı var. Madde ile ilişkimizi sorguluyor, maddenin sonu, son anıt Açık Yapıt.

Açık Yapıt birçok farklı disiplini bir arada bulunduran ve en önemlisi beş duyumuza da hitap eden bir eser. Duyularımızın günümüzde bu denli fazla dış etkene maruz kaldığı bir dünyada algılanmama, anlaşılmama veya anlamlandırılamama gibi olguları düşündüğünüz oldu mu?

Hayır. “Merkezde kim var?” benim sorum. Altı milyar bakış, algı açısı var. Buna odaklanamayız elbette, bu merkezinden şaşmak, başkalarının merkezine bağlanmak olur. Ancak insanın temelde varoluşsal, ortak olguları vardır ve bunlar zaten birleştiricidir. Ben de bu temaları çalışmayı çok sevdiğim için aktarımda burada buluşabildik. Bir de tabii zamanı iyi okumak, kolektif bilinçle uyum içerisinde olmak önemli. Bu da anlamı sağlamak adına kıymetli.

Sanatsal üretimde yapay zeka unsurunun dahil olduğu ve tartışıldığı günümüzde yaratıcılığın geleceğine dair yorumunuz nedir?

Her şey sanat üretiminin bir tekniği ya da malzemesi olabilir. Buna bir sınırlandırılma getirilemez. Ben sanatta temel unsurun “bağlantı” hali, izleyici ile sezgisel bağ kurma becerisi olduğuna inanırım. Etkilenme hali, etkileşim esastır. Dolayısıyla bu her şey ile yapılabilir ve her şey olabilir. Kaldı ki insanların zaten zihnini otomatik versiyonda kullandığı bir dönem. Sezgiler, zihnin derinlikleri çok da aktif değil. Çoğu şeyi adeta bir yapay zeka gibi otomatik olarak yapıyoruz. Dolayısıyla ortada bir tartışma konusu yok. Ben ayrıca yeniyi severim. İnsana pencere açar. Yenilikten, gelecekten, bilmemekten korkmam, aksine heyecan verir. Dolayısıyla yapay zekaya da hem şaşırmıyor, hem merakla gözlemliyorum.

acik-yapit-6_taran-wilkhu
Açık Yapıt | Fotoğraf Kaynağı: Taran Wilkhu

Sizce sanat, yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?

Açmasını isterseniz açar, açmasını istemezseniz açmaz. Her şey insan ile ilgilidir. Tanpınar’ın ifade ettiği gibi; ayarı insan. Yaşamla, can olmakla bağlantınız ne kadar güçlü, dengeli ve yüksek bilinçle ilişkili ile zaten o perdeden üretir, sever, yaşar, var olur ve edersiniz.

Son olarak sanatsal üretim yolculuğunuzun ilerleyen yılları için fikir aşamasında olan bir projeniz var mı?

Elbette onlarca fikrim, hayalim var. Ancak her şey zamanla, o an yaşamı hissettiğimiz perde ile önümüze düşüyor ve kendini gerçekleştiriyor. Bu sebeple evet hayallerim var ancak benim için de sürpriz.

Kapak Fotoğrafı: Taran Wilkhu

İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den “İstikrarlı Hayaller” Üzerine